Zina
Yazgısının sürükleyip getirdiği son noktanın eşiğindeydi “intihar eden kadın”. Kendisine durmuş zaman gibi gelen bu “son anında” yaşamı baştan sona belleğinde akıp giderken, kulaklarında tıknefes amcasının paslı sesi: törelerimiz bellidir!.. “Törelerimiz…” Dünyası tek katlı bu üç evle onların çevrelediği bir avlu o zamanlar. Avludaki tek ağacın gölgesinde iki çocuk oynuyor: o ve “Civan Abi”si. Civan donsuz, bacak arasında bir et parçası. Büyükler el atıp duruyor “yerim o pipiyi” diyerek. Bakıyor, kendisinde yok. Şaşırıyor. Donunu atıyor. İlk gören kızıp geri giydiriyor. Annesi tartaklayarak sıkılıyor onu: kızlar cicisini göstermez! Daha çok şaşırıyor. Kıskançlıkla karışık Civan’a hayranlık yeşeriyor içinde. “… ne için yaşar? Namusu, şerefi…” Beşik kertmesinin anlamını bilmiyor henüz. Avluda yer sofrasındalar. Tıknefes amca kucağındaki oğlunun pipisini çekiştiriyor. “Civan’ım, senin karın kim? “O” diyor Civan onu göstererek. Kahkahalarla karışık alkışlar kopuyor. O! Civan’a gönderilmiş bir ödül o. Bir adak. Karısı olmak için yaratılmış, varlık nedeni bu! “…ailenin namusu… Törelerimiz…” Civan okula başlıyor. Yokluğunda çok sıkılıyor, dönüşünü dört gözle bekliyor. “Kızlar okula gitmez” diyorlar ona. Bir gün uzak bir akrabaları, yaşıtı kızıyla geliyor onlara. Kız önlüklü, yakalı! Şaşıp kalıyor. Civan oyun öneriyor. Baba oluyor, kız da karısı. “Karın ben değil miyim Civan abi?” Civan’ın sesi sert: kes sesini! Sen de kızımız ol. Şurada yat uyu.” Kızın abisi geliyor. Civan’la yaşıt. Oyun sona eriyor. “…rezil etmekle kalmamış, dinimizce de…” Donsuz Civan pipisini elletiyor “karısına”, sonra da donunu aşağı çekip “cicisini” yokluyor. “Öteki karın ben olayım mı Civan Abi? Donunu indiriyor. Civan üstüne atlıyor. Don yukarı, etek aşağı. Göz mor, burun kanlı. Merhaba “koca dayağı”. “… günahlarına ortak olur. Allah, kullarının…” Evlilikte ilk günler… Gece sevişiyorlar, gündüz düşleriyle yaşıyor. Bakışlar anlamlı, utandırıcı, yanı sıra düşlerini kış-kırtıcı. Civan giderek horozlaşıyor. Canı isterse üstüne çıkıyor, işi biter bitmez yıkılıp uyuyor. Yine de “evcilik oyunu”nu onunla oynaması mutlu olmasına yetiyor. Gebe kaldığını anla-dığında Civan son yoklamasıyla uğraşıyordu, kısa bir süre sonra da askere gidiyor. Önce kızı dünyaya geliyor, sonra Civan izne. Kızına küçük amcasının üç yaşındaki oğluyla “beşik kertiyor”, doğacak oğluna kız yapması için söz alıyor amcasından, “oğlunun” tohumunu atıp gidiyor. “Ürün için ekilen tarla gibi” diye düşünüyor, içini çekmekle yetiniyor; “yeter ki olsun” diyor. “… Civan’a bir oğlan doğuramamıştır. Bu nedenledir ki…” Doğacak bebeğin oğlan olması için kocakarıların ve hoca-ların önerdiklerinden kendi payına düşenlere şaşmaz biçimde uyuyor. Önerilen günlerde, önerilen yer ve zamanda kocasıyla sevişmeye de, sevişme öncesi namaza da duruyor, sevişme sonrası soğuk su duşuna da. Okunmuş sular içmeyi, muska, hamaylı taşımayı ihmal etmiyor. Civan, doğuma yakın tezkere alıp dönüyor. Birkaç gün geçiyor, yaklaşmıyor ona. “Geneleve dadandığı” kulağına ça-lındığında burkuluyor, ancak kendini avutuyor: nedeni apaçık, doğacak oğluna zarar vermemek! Erkek, genç, aylardır da karısından ayrı. Aldatacağına genelevde “nefsini köreltsin”. Günler Civan’ın erkenden kafayı vurup uyuması, onunsa genelev laflarına kulak tıkamasıyla geçiveriyor. Özlemle beklenen “kurtarıcı”, kız olarak doğuyor. “… kadın kısmının sırtından sopayı, karnından sıpayı…” Civan’ın genelevde bir dost tuttuğu, tüm kazancını ona yedirdiği söylentileri yüreğini ezse de sesini çıkarmıyor. Loğusalık dönemi sona erdiğinde iki kızıyla gittiği, bitişikteki baba evinden dönmeme düşü babasının sert tepkisiyle sona Artık ilişkiye girmiyor onunla Civan. Genelevdeki dostuna gitmeyi sürdürdüğü haberleri geldikçe hem üzülüyor hem rahatlıyor; kocasının bir süre sonra bıkıp ona döneceği umudunu koruyor. Eve gelmediği geceyi Civan’ın uzak akrabaları bir kadınla geçirdiğini öğrendiği gün umudu can çekişmeye başlıyor. Civan’ın eve gelmemeleri sıklaşıyor önce, sonra da gelmeleri iyice seyrekleşiyor. Bir gelişinde yemek olmadığı için onu dövüp gidiyor, bir sonrakinde yemekleri beğenmediği için. Bunu baş-ka neden ve bahanelerle başka dayaklar izliyor. Baba evine dönmek için yaptığı ikinci girişim bu kez baba dayağıyla nok-talanıyor. İlk kez unuttuğu, kocasına ait olduğu gerçeğini bir daha unutmamak üzere anımsatıyor babası. “… erkek adam… …elinin kiri…” Tam bir açmazda duyumsarken kendini, tam umutsuz-luğa bırakacakken televizyondan duyuyor haberi, kıpır kıpır bir umut yeşeriyor içinde: hükümet zinayı suç sayan bir tasarı hazırlamış. Ne yapması gerektiğini yaşlı bir komşu kadına, mahallelerinde kiracı olan öğretmenden sorduruyor. “Kocasını suçüstü yakalatması gerektiğini” öğreniyor. Annesine söylüyor, annesi de babasına. Kıyamet kopuyor. Yaşamının en korkunç daya-ğını o zaman yiyor babasından; büyük, küçük tüm aile bireylerinin izleyiciliğinde. Dayaktan annesi de payını alıyor. “Kendini boşatıp fahişe mi olmak istiyorsun ulan? Kızının kodoşluğunu sen mi yapacaksın ulan? Kocanı, amcan oğlunu hapse mi attıracaksın ulan?, Karı olaydın da elinde tutaydın, o erkek, ne isterse onu yapar, o senin kocan, bunu aklına iyice sok Aklına öyle bir sokuyor ki kocasının üstüne kuma getireceğini, epeyce genç bir dulla nişanlandığını öğrendiğinde baba evine dönmek usundan geçmiyor bile. Gecenin ilk saatlerinde kızlarına, ilerleyen saatlerinde yastığına sarılıp yazgısına sessizce ağlamaları süreklilik kazanıyor. Acısını söze dökerek pay-laştığı tek kişiyle,“Benli” ile söyleşmelerini sıklaştırmaya ve Gündüzleri küçük amcasının evinden çıkmaz, evlerinin bitişik, Benli’nin de bekar olduğuna şükreder oluyor. Civan’ın anasını görmek için seyrek de olsa avluya her uğrayışında, evde olmadığı için acımasızca dövmesi de onu caydıramıyor, Benli’ye gitmekten alıkoyamıyor. “… dayak cennetten çıkmadır, buyurmuşlardır. Bu vesileyle…” Civan imam nikahı kıydırdığı kumayla evlerinin tam arkasına yerleştiğinde Benli dışında kimse karşı çıkmıyor. Tersine, tüm aile de destekliyor. Tıknefes amcasının “suç onda, bir erkek evlat doğuramadı ki Civan’ıma” yollu sözlerini hem babası hem delikanlılığa henüz adım atmış kardeşi kafa O aldatıcı dönem de bunun ardından geliyor. Civan eve gelmeye, kızlarıyla ilgilenmeye başlıyor nedense. Gelişlerini giderek sıklaştırıyor. Ona da iyi davranıyor. Kaldığı ilk gece “… neslimizin devamı bakımından… kadının…” Karnındaki bebek için giysi örerken, belli belirsiz yükselip alçalan boğuk sesler çarpıyor kulağına. Usul usul esen rüzgarın taşıdığı inilti benzeri seslerin kedilerden geldiğini sanıyor bir süre. Yinelendikçe kulak kabartıyor, ardından televizyondan koparıp o seslere veriyor kulağını. Sesler yoğunlaşıyor. Örgü ören eli duruyor, usuna düşen kötü olasılıkların itkisiyle fırlıyor, bitişik evin kapısını çalıyor, daha hızlı çalıyor, yumrukluyor birkaç; dayanamıyor yandaki demirsiz pencerenin camını terliği ile kırıp dalıyor içeriye. Ona çok uzun gibi gelen bir an Benli’nin korku ve şaşkın-lıkla açılmış gözlerine yapışıyor bakışı. Benli’nin ağzını kapatan bıyıklı dudakların arasından çıkan hayvansı iniltiler, üstünde inip kalkan gövdenin devinimlerine eşlik ediyor. Neden sonra donmuş sahnenin devinen tek parçası olan o gövde doğruluyor. Kanlı gözleri ve sıkılı yumrukları, önünde kocaman çıkıntısıyla donsuz Civan oluyor. Bayılıp düşmesine zaman bırakmadan yüzünde patlayan bir yumrukla karanlığa yuvarlanıyor. Gözünü açtığında Tıknefes amcasının boğuk solukları ile yengesinin keskin hıçkırıklarını ayırt ediyor. Benli’nin ailesi dışında herkes orada. Civan yok. Benli, yüzünü duvara dön-müş, yarı yarıya küçülmüş gövdesi sarsılıyor, inler gibi ağlıyor. “… gerekli hallerde… hatta dört kadına kadar…” Aile Meclisi eksiksiz toplantıda. Küçülmüş gözleri ve irileşmiş et beniyle Benli, şımarık sırıtışıyla da Civan yan yana, mutlular. Herkes mutlu. Yargılama bir yana, bir tören havasındalar. Tıknefes amca cızırtılı soluğunun eşlik ettiği bir sesle durumu özetliyor: Civan’la Benli’nin gizli gizli “o işi” yaptıklarının anlaşıldığını söylüyor arsız bir gururla. “Bilseydik o dul karı yerine amcası kızını nikahlardık Civan’a. Biliyorsunuz, dinimizce caizdir, onlara nikah düşer. Hoca efendi öyle dedi. Mübarek Cuma günü nikahlarını kıyacak. Sonra yeğenim gelinim olup bizim evde oturacak”. Cebinden çıkardığı bir altın halkayı “hayırlı uğurlu olsun” diyerek Benli’nin parmağına takıyor. Diğerlerinin “hayırlı olsun” mırıltıları karışıyor birbirine. “Dert ortağı, sırdaşı” Benli parmağındaki yüzüğü okşar gibi çevirerek gülümsüyor. O andı “delirdiği” an. Dikildiği kapıdan sessizce avluya süzülüp, dış kapıya seğirtiyor. “… kadının iffeti… erkeğin namusu… aile şerefi…” Sarı lambaların loş ışığı altında sokakta ilerlerken söyleniyor: “annemle birkaç çarşı pazar dolaşınca dünyayı keş-fettiğimi sandım ya…” Kendi mahallesinde, birkaç sokak ötede oturan uzak akrabası kız dışında gidecek yeri olmadığını anlıyor. “İyi ki Kapıyı kızın abisi açıyor. Yine öyle çelimsiz, yine güler yüzlü. Gençliği şaşırtıyor onu bir an. Evleneli dört yıl olmasına karşın henüz yirmi yaşında olduğunu anımsıyor. O da olsa olsa benden iki yaş büyük, diye düşünüyor. Bekar olması normal. İkircimli göz atıyor içeriye. “Annemle bacım hasta ziyaretine gittiler” diyor. Tedirgin, duraksıyor. “Birazdan gelirler” diyor genç adam. Dönemem artık diye düşünürken rahatlıyor, içeri giriyor. “…bekar adamla… Kırılan testi… zinanın cezası…” İkiden fazla elle vurulan kapıyı açtıklarında içeriye ilk dalan Civan oluyor. Onu erkek kardeşi, iki amcası ve babası izliyor. Civan, adamın üstüne çullanıyor, erkek kardeşi de onun. Ayıldığında evindeydi. Kendisi dışında yalnızca erkekler vardı. Tıknefes amcası konuşuyor, diğerleri kafa sallamalarla mırıltılarla onu onaylıyordu: yaptığı “zina” idi, aile namusunu lekelemişti, “hem dinimize hem töremize göre” zinanın cezası da, ailenin namusunu temizlemenin yolu da aynıydı: ölüm! Şaşılacak şey; kılı bile kıpırdamadı! Oysa fermanı okunmuş kalemi kırılmıştı. O ise son derece dingin, gözlerini ona dik-miş, dimdik Civan’a bakıyordu; eğik başını kaldırıp gözlerine yakalanmasını bekleyerek. Ölümcül vuruş o an geldi; ölüm kararını henüz on altı yaşındaki erkek kardeşi uygulayacaktı! Görev ona düşüyordu. O da kararı, elini belindeki tabancaya koyarak ve kafasını eğerek onaylıyordu. Çirkin oyun çirkin bir sona uzanıyordu. Bunu içine sindiremezdi. Onu Civan öldürmeliydi; bunca adaletsizliğin neden olduğu acılardan onun pa-yına da bir şeyler düşmeliydi. En azından, Civan’ın payına düş-mesi gereken acı bu masum çocuğun yüreğine yıkılmama-lıydı. Buna izin vermeyecekti. Bir adım öne çıktı. Yutkundu, gözlerini tek tek üzerlerinde dolaştırarak ve gözlerinin içine içine bakarak, kararlı bir sesle “suçu işleyen, aile namusunu lekeleyen bensem, sonucuna katlanmak da lekeyi temizlemek de yalnızca bana düşer” dedi. İp ve kağıt kalem istedi, getirdiler. İpi evin tavan kalas-larından birine bağlanmasını istedi, yaptılar; darağacı hazırdı. Ölümünden kimsenin sorumlu olmadığını yazdı kağıda kar-gacık burgacık, imzalayıp nbabasına uzattı. Kızlarını istedi; Babası ve amcasının dudaklarının kıpırdadığını gördü. Başını kaldırıp bakmasını bekledi Civan’ın. Ağzında biriktirdiklerini fırlattı yüzüne. Tabureyi devirdi. “…veladdalliyn, amin” Amiiin! ... Ankara, 26 Ekim 2004 Yapılan inceleme ve otopsi sonucunda intihar ettiği, dört aylık gebe olduğu, karnındaki bebeğin de öldüğü adli tıp ve savcılıkça onaylandı ve dosyası kapatıldı. Hiç birinin en ufak ilgisini çekmediği için, zinanın suç sayıl-masını öngören tasarının yasaya dönüşüp dönüşmediğini aile bireyleri hiçbir zaman öğrenmediler. Buna karşılık “intihar eden kadın”ın karnında ölen bebeğinin cinsiyeti anneannesinin ısrarıyla öğrenildi; erkekti! *** Aradan beş yıl geçti ve intiharı annesi ve kızları dışında anımsayan veya anımsadığını belli eden kalmadı. Bir akşam üstü Civan’ın sarhoş olarak gelip yattığı, o sırada başka kimsenin olmadığı evinde yangın çıktı. Yangın söndürüldükten sonra ortaya çıkan kapkara, pişmiş et topağının kesin kimliği için hem kumadan hem de Benli’den olan oğlan çocuklarından kan alınarak yapılan DNA testi sonuçları kafaları karıştırdı. DNA sonuçlarının onunkini ve birbirini tutmaması nedeniyle ölenin Civan olmadığı sanıldı bir süre. Ancak kızlarının testleri ile kesin sonuca varıldı: ölü, Civan Kütük idi! Ali Günay
eriyor. Israr etmediğine ve sonucunda sıkı bir dayak yemeden evine döndüğüne şükrediyor. O gece Civan’ın ilk kez eve gelmeyişine şaşırıp, üzülüyor. Uykusuz ve umarsız katlanıyor; daha sonra pek çok gece katlanacağı gibi.
ulan!..”
uzatmaya başlıyor.
sallayarak onaylıyor. Öfkeleniyor. Aile bireyleri kumayla içli dışlı oldukça büyüyor öfkesi. Kumanın gebe olduğunu duyduğunda katlanıyor; oğlan doğurduğunda ise yüreğini zorlar duruma geliyor.
onunla yatıyor. Bu onu hem şaşırtıyor, hem de umutlandı-rıyor; ancak kuşkularını yok edemiyor. İzleyen günlerde sık-laşan kalışları ve sevişmelerine karşın kuşkularından kurtu-lamaması kısa bir süre onu utandırıyor bile. Ancak, “bu deği-şimin altından bir çapanoğlu çıkacak ya, hayırlısı” diyerek sür-dürdüğü güvensizliğinin yerinde olduğunun acı biçimde ka-nıtlanması da pek gecikmiyor.
onunla arkadaşlığı sürdürmüşüm.”
uzun uzun sarıldı, öptü, iyi geceler dileyip gönderdi. Kararlı adımlarla döndü, ilmeğin altına çektiği tabureye zıplar gibi çıktı. İlmeği boynuna geçirdi. Kardeşinden başlayarak ve Civan’ı sona bırakarak bakışlarını üzerlerinde ağır ağır dolaştırdı.
Gerçekedebiyat.com