Şair A. Kadir Paksoy ‘Zincirli Ördek’ mi?
Cumhuriyet gazetesinde çizdiğim günlerde, ara sıra da olsa gazeteye uğradığımda, danışmadaki görevli arkadaşlarla merhabalaştıktan sonra; “Bana posta var mı”, diye sormaktan mutlu olurdum. “Var”, derlerse mutluluğum katlanır, danışmadaki arkadaşların gözünde Cumhuriyet gazetesinin usta karikatürcüsü, dostumuz Zafer Temoçin kadar olmasa da değerimin yükseldiğini duyumsardım. Aidiyet duygum perçinlenir, böylece gazetenin eposta adresine haftada 6 gün bant karikatür yollayan bir “hayalet” olmaktan kurtulurdum. Bana, çalıştığım on yıl boyunca Cumhuriyet gazetesinin bir parçası olmak duygusunu yaşatan postaların çoğu, var olsun, şair A. Kadir Paksoy’un adıma imzalayıp gönderdiği kitapları sayesinde olurdu. Kitaplığımdaki birbirinden çarpıcı yedisi şiir, biri tarih, toplam sekiz kitabın tamamını gazeteye, adıma imzalı gönderen şairimizdir A. Kadir Paksoy. (…) Bugün iki temmuz Al kızım şu bileti geri ver Vazgeçtim Sivas’a gitmekten İşte Kale’nin ışıkları da yanıyor Bekliyor beni beyaz bozkır gemisi Açılmak için “siyah denizler”ine Behçet Aysan’ın Kaptan köşkünde Metin Altıok Asaf güvertede mızıka çalıyor, diyen, “Yaralı Temmuz”un yazarı, duyarlı, usta şairimiz… Son kitabı “Zincirli Ördek” başlıklı anı romanını, gönlü zengin A. Kadir Paksoy hocamızı gücendirmeyi göze aldım, çabuk davranarak bir kitap satış sitesinden edindim. Evet, gönlü zengindir… Üstelik maddi zenginlikle de hiç işi olmayan dünya görüşüne sahip bir aydınımızdır. Öte yandan Zincirli Ördek’ten öğreniyoruz ki, çocukluğunun bir bölümünün geçtiği, Malatya-Darende’deki ev ve bahçeyi, kasabanın müftüsünce kandırılan ‘anti-komünist’ büyükbabası camiye bağışlamasa, ailesine bir parçacık daha olanaklı yaşam sağlayacak ya da kanına sinmiş edebiyat dergiciliği sevdasını sürdürebilecektir. Öğrenince beni de kahreden bu olayın yarattığı travmayı A.Kadir Paksoy bakın nasıl anlatıyor: “Büyükbabamın Aşudu Deresi’ndeki evimizi ve bahçemizi camiye bağışlamasıyla, tıpkı Nietsche’nin ‘Tanrı öldü’ dediği gibi artık Tanrı ölmüştü benim için. Hiçbir şeye inancım kalmamıştı. Ruhum allak bullaktı. Tutunduğum uçurum kıyısından düşmüş, vadi boyunca uçuyor, yamaçlara yayılmış kurt sürülerine yem olmamak için boşlukta kulaç atıyordum. Nietsche’nin papaz olan babasının çektiği acılara tanık olarak, babasının çok sevdiği ve hayatını adadığı bu Tanrı neden böyle iyi bir adamı böylesine bir acıyla cezalandırıyor, demesi gibi, ben de babam için aynı şeyi düşünüyordum. Bunca ağacı diken, toprağı yeşerten, hiç kimseye bir kötülüğü olmayan babamın elinden bahçeyi niye alıyordu Tanrı? Çanların derinden gelen seslerinin Nietsche’nin kulağından çıkmaması gibi; babamın o elleriyle diktiği kayısı, dut, elma, erik ağaçları kesilirken ve evimiz yıkılırken duyduğum ezan sesi de benim kulağımdan çıkmayacaktı ömür boyu… Allahu ekber! Allahu ekber! Tanrı evine çağırıyorlar beni Arapça Bıçaklarını Türkçe bileyenler” A. Kadir Paksoy’un şiirlerini “toplumcu ve lirik” diye tanımlamış Behçet Aysan… Katıldığım bu güzel tespite benim de minik bir ek yapmam gerekirse, usta şairimizin dizelerine, yazılarına kara mizah tadı sinmiştir, derim… Mizah, mizahçı dostudur A. Kadir Paksoy. Bu yüzden, baştan sona hüzünlü bir gülümsemeyle okunan anı romanına isim ararken, rastlantıyla gördüğü Fransız mizah dergisinin (Le Canard Enchaîne) ismini uygun bulacak; Zincirli Ördek diyecektir. “Zaten bir türlü zincirlerinden kurtulamayan bu garibin hayatıyla da örtüşmüyor mu” diye sorarak gerekçelendirir bu ismi. Yaşadığı Ankara’nın tutkunu bir şair olarak bilinen A. Kadir Paksoy’un çocukluğun geçtiği ata toprağı Malatya’da, nesli tükenmekte olan bir kuş türü var: Ak kuyruklu kartal… Kendisini zincirlerinden kurtulamayan bir ördeğe benzetse de, insanlığın ortak damı gördüğü gökyüzünde süzülürken, ütopyasını kanatlandıran bir ‘Ak Kuyruklu Kartaldır’ A. Kadir Paksoy. Selam olsun ona… Mustafa Bilgin
Gerçekedebiyat.com