Bizim ocağın yakışığı: Tamer Ocak
“(…) Bir yiğide emmi demek güç olur / Bir kız bana emmi dedi neyleyim”… Bu dizelerin sahibi Karacaoğlan’la çok uzun zamandır duygudaşım… Karacaoğlan’ınki gibi on üçünde, on beşinde güzeller şöyle dursun, gözümün kestiği yetişkin kimi genç kadınlardan bile duyar oldum artık ‘emmi’ seslenişini… Doğa yasalarından kaçış yok… “Makkabınan yolunası sakallar” ağarmıştır artık! Geçtiğimiz hafta, ömrü uzun olasıca karikatürcü Akın Çavdarlı aradı; Ulusal Kanal’da, ‘Karikatür Hareketi’ adıyla hazırlayıp sunduğu gençlik programının içindeki, ‘Ustaya Saygı’ bölümünde Tamer Ocak’ı da anmak istediğini söyledi. Bir yazımda kısaca sözünü ettiğim Tamer Ocak anımı Karikatür Hareketi izleyicilerine de anlatmamı rica ettiğinde, çok memnun olmakla birlikte yüreğim bir kez daha, evet bir kez daha cız etti. Çünkü Tamer’in yaşında ölürseniz, “emmi” olacak yaşa gelmek bir ayrıcalık gibi duruyordu ve üstüne, daha yaşanacak günler olacaksa eğer, Attila İlhan’ın şiirindeki gibi, “uzun yaşamaktan gizlice utanılıyordu”! Tamer Ocak’ın, 12 Eylül günlerinde, üçerli dörderli genç karikatürcülerin kurdukları gruplardan biri olan Gelişim Karikatür Grubu’nun açtığı sergilerde tanıştığımızı anımsıyorum. Bir de; “buğday başağı gibi delikanlı” oluşunun yanı sıra, çoğumuzdan iyi çizdiğini… O güzelim sergi koşuşturmalarından birinde bacağına vuran dayanılmaz ağrıyı belki de Oğuz Aral’ın tam da o günlerde Gırgır kadrosuna katmasının sevinciyle duymadı Tamer Ocak. Ağrılarını erteleyen ağır ameliyat günleri de içinde olmak üzere 4 üretken yıl geçirdi Gırgır’da, birbirinden güzel karikatürler çizdi, konular buldu. Zaman hafta hafta akarak bir çırpıda geçti Gırgır’da, 1985 yılına gelindi. O yıl, aralarında bendenizin de olduğu bir grup genç karikatürcü arkadaş, Cağaloğlu’nda basın yayın sektöründen ekmek çıkarmak için bir grafik bürosu açmıştık. Rastlantıya bakın ki, UNESCO 1985 yılını ‘Gençlik Yılı’ ilan etmişti. Gençlik yılında genç karikatürcülerin çalışmaları bir araya getirilmeli, yıla özel bu çalışma grafik büromuzca kotarılmalı ve bir albüm olup kalıcı olarak belgelenmeliydi. Hemen kolları sıvamış, çevremizdeki pek çok karikatürcü arkadaşımızdan ‘Gençlik’ konulu karikatürlerini istemiştik. Tamer Ocak da karikatür ricamızı kabul eden sevgili arkadaşlarımızdan biri olmuştu… Karikatürünü bir ‘salı günü’ Gırgır dergisine gidip Tamer’den alma görevini de ben üstlenmiştim. Koltuk değnekleriyle karşıladı beni Tamer… Kemik kanseri teşhisiyle bir bacağının kesildiğini duymuştum fakat onu bu durumda ilk kez görüyordum… Şaşkındım… Konuşacak sözcük bulamıyordum. Arkadaşlarımın selamını ilettim, sonra: -Kilo almışsın biraz, diye geveledim. -Haliyle, dedi gülümseyerek… Karikatürünü verdi, teşekkür ettim… O arada Mehmet Çağçağ geçti yanımızdan, Tamer ona şakacıktan laf attı, Çağçağ da yine şakayla karşılık verdi ona. Neşeli görünmeye çalışıyordu sanki… Aralarındaki şakalaşmanın konusu neydi, hiç anımsamıyorum. İşini bölmüştüm, izin isteyip kaçar gibi Gırgır’dan ayrıldım kederle. O gün onu son kez görüyor olacağım hiç aklıma gelmemişti. Aynı yıl, 1985’te, ‘gençlik yılında’ kaybettik bizim ocağın yakışığı, genç karikatürcü arkadaşımız Tamer Ocak’ı… Çok yıllar sonra karikatürcü Zafer Temoçin, mizah yazarı-karikatürcü, hepimizden vefakâr Cihan Demirci’nin yönettiği MizahHaber sitesine gönderdiği bir iletide yakın arkadaşı Tamer Ocak için şöyle yazacaktı: “Ne güzel, ne yetenekli bir arkadaşımızdı… Yakalandığı amansız hastalığın onu nasıl yiyip bitirdiğini gözlerimizle görmüştük… 1984 baharında hastalığa yakalandığını öğrenmiştim ve aklıma hemen 1982’de Gelişim Karikatür Grubu sergisi açılış günü gelmişti… Benim bir karikatürüme bağlamak için Taksim’de nasıl balon aramış, o zamanki adıyla Etap Marmara Oteli’ndeki sergiye ucu ucuna yetiştirip karikatüre bağlamıştık… Yolda hep bacakları ağrımıştı Tamer’in… O zamanlardan hastalığın vücuduna yerleşmeye başladığını düşünmüşümdür… 1985’te Tamer’i toprağa verdiğimiz gün hep birlikte GIRGIR’a gelip çalışmıştık. (Demek ki bir salı günüydü ve gece yarısına doğru aniden kesilen elektrik, zifiri karanlık içerisinden gelen İlban Ertem’in içimize işleyen müthiş duygulu flüt resitalini nasıl unutabiliriz… Ne zormuş gözyaşlarını durdurabilmek, o zaman anlamıştık…)” Sevgili Tamer Ocak’ın “cesedi yakışıklı oldu” fakat hızlı yaşadı mı… Hiç sanmam! Hızlı yaşamaya zaman bulamadı ama hızlı yükseldi, Gırgır kadrosuna 16-17 yaşlarında kabul edildi. Belki tek başına bu bile “Yaşadım” demesi için yeterliydi Tamer’in. Onun Gırgır kadrosuna katıldığı yaşlardaki gençlerin, kendisine ‘Emmi’ diyerek sesleneceği 2025’i görebilseydi, Oğuz Aral’ın arkasına gökyüzü gerdiği parlak yıldızlardan biri olacağı kuşkusuzdu… Belki de en parlağı… Tam 40 yıl önce bugünlerde sonsuzluğa karıştığında, tam sayfa içinde yazılı, ustasının şu satırlarıyla uğurlandı: Gırgır, 13 yıldır yayınlanmakta. Bu 13 yılda çok zor ve acı günlerimiz oldu. Bunların çoğunu size yansıtmaktan kaçındık. Zaten okurumuzun kendi derdi kendine yetiyor, bir de bizim acımızla uğraşmasın dedik. Çoğumuz anasını, babasını, sevdiğini, dostunu toprağa verdiği günde bile Gırgır’daki masasına koştu. Acısını masasının bir çekmecesine kitleyip yazıp, çizmeyi sürdürdü. Ama, bazen canımızın öyle yandığı anlar oldu ki, acımızı sizlerle paylaşmayı istedik. Çünkü kaybettiğimiz sadece bizim bir arkadaşımız değil, sizin de yazarınız ve çizerinizdi. Süavi Süalp gibi, Mehmet Polat gibi, Mim Uykusuz gibi, İsmet Çelik gibi, her hafta yazıyla çiziyle sohbet ettiğiniz akrabalarınızdı. Bugün de TAMER OCAK’ımızı toprağa verdik. 4 yıldır size en güzel karikatürleri çizen ve esprileri bulan Tamer, bir mizahçının sahip olabileceği en zor niteliğe ‘Kendine has bir mizah’ üslubuna sahipti. Çocuklardan ve ezik insanlardan kurulu bir mizah dünyası vardı. Akılcılık ile saçmanın komiğini, acı ile en delişmen gülünçlüğü bir arada yakalayabilen gerçek bir ustaydı. Ve daha yirmi yaşındaydı. Rahmet olsun. Gercekedebiyat.com
TAMER OCAK (1965-1985)