Öğretmen nasıl kaybetti
Geleneksel eğitim sistemleri, genel olarak eğitimi akılcı yaklaşımlarla ele almaz. Düşünce, bilim, sorgulama yok denecek kadar azdır ve yeni ya da pratik çözüm gerektiren herhangi bir durumla karşılaşıldığında, uygun hareket tarzını belirleyemediğinden bilinmezlik, hurafe, kibirli beylik davranışlar üzerinden geliştirdiği ifadelerle kendini tanımlamaya çalışır. Sözgelimi suyun 100 santigrad derecede kaynama noktasının hangi koşullarda geçerli olabileceği ya da faizin enflasyona neden olduğu iddiası üzerine doğrulayıcı, bilgi temelli açıklamalarda bulunamaz. Çünkü araştırma, inceleme, deney kapasitesi eksiktir… Ama o yine de bildiği tek şeyi, ezberindeki şarkıyı tekrarlamaktan vazgeçmez. Tekrar ve tekrar… Bu da bir süre sonra sesin kısılmasıyla son buluyor. Yukarıdaki örneği vermemdeki amacım şudur: Araştırma ve kanıta dayanmayan geleneksel eğitimde zirveye giden yol yoktur. Oysa bizler ileri derecede bir zekaya sahibiz ve öğrenmeyi hayvanlardan farklı olarak aklımızın yetileri ile kavrıyoruz. Deney ve sonuçların verdiği yanılmazlıkla hedefi yakalıyoruz ve tür olarak bize hayranlık kazandıran özellik de budur zaten. Günümüzde okullarda, üniversitelerde eğitim- öğretimin çalışma düzeni eskinin temelleri üzerinden yürütülmeye zorlanılıyor ve dolayısıyla sistem genel olarak tutucudur. –Yani eskiye nur yağıyor sanki. – Yetkili birine “Biyolojinin haftalık ders saati neden üç değil ya da müzik ve beden eğitimi dersine eşit şekilde kırk dakikalık süre veriyorsunuz ama müzik çaba gerektirir, bir enstrümanı çalmak zaman alır,” diye sorsanız, doyurucu cevap alamazsınız veya iktidar, egemen güç, değerlerimiz böyle uygun görüyor denilerek, gelenekler, kurucu öğeler, taraflı tarih, milli manevi öğeler baskın kılınarak eğitim-öğretim şekillendirilir… Bu rutin dünyanın her tarafında doğası gereği böyledir. Eski Nil vadisinde de böyleydi, bugünün kıta Avrupa’sında veya başka bir coğrafyada da böyledir. Öğretmene düşen ise böyle bir sistemde yürütme gücünün beklentilerini karşılamak olur sadece. Yani sözcülük görevi… (Bu arada bu rutini onaylamadığımı belirtmeliyim) Şimdi başlıktaki soruyu, öğretmen nasıl ve ne zaman kaybetti sorusunu cevaplamaya gelirsek: Kuşkusuz öğretmen, olağanüstü beceriler yüklenilecek biri değildir; bir filozof, bir bilim insanı hiç değildir ama eğitimin, sözün ve gerçeğin ne olduğunu, bilginin nasıl elde edileceğini en iyi bilenlerden biridir. Anlamsızlığı anlama dönüştürme görevini üstlenmiştir ve bana göre esas çabası da budur. Bir zamanlar bu ülkede, iş içinde eğitim, eğitim içinde iş diye özetleyebileceğimiz uygulamada yetişen öğretmenler vardı ve bu öğretmenlerin çözüm odaklı eylemlerini andığımızda, “Nerede o eski öğretmenler, nerede o eski öğretmenlik,” deyip iç geçiriyoruz… Her ne kadar bu yargı bugün, meslekle ilişkili hepimizi incitmiş olsa da bunu söylemek zorundayım, çünkü o zamanlar şöhret vardı. Öğretmenin yüzü her koşulda ileriye dönüktü. Bozkırlarda yeşil vahalar yaratıyorlardı. Arıya bal, acıya merhem olabilme yetenekleriyle, problemlerin üstesinden gelebilme özellikleriyle değer kazanmışlardı… “Bilenle bilmeyen bir olmaz,” doğrusuna inanmışlardı ve bir sonraki yıl, yedi dersten başarısız bir öğrenciyi, üst sınıfa atlamış halde karşılarında görmüyorlardı… Çalışma alanları sadece okuldu, çünkü dershaneler veya limon satıcılığı yoktu. Eğitim ticarileşmediği için okulda farklı, dershane ve limon pazarında farklı kişilik sergilemiyorlardı… Öğrenci ile aralarında duygusal ve zihinsel bağlar oldukça gelişkindi ve daha önemlisi bilginin, sesin ve renklerin tonlarını ayırabiliyorlardı. (Ne yazık ki bugün ana dilinde öğretmenlik üstlenip, dilin kurallarını, yapısını, imlerini dahi çözebilme yeteneğinden uzak sayısız öğretmene tanık olabiliyoruz.) Ve sistem o günden bugüne ne zaman ki borazancıların pay devşirme alanına dönüştü, öğretmen de kaybetmeye başladı… Önce belirsizlik, düzensizlik, ardından yönü ve süreci değiştirme eylemleri birbirini izledi. Her iktidar kendi ideoloji ve değerlerine göre öğretmeni kemirmeye başladı. Söz hakkı alındı, varlığı yokluğu pek önemsenmeyerek, kıyıya köşeye itildi. Birkaç tane düşünen, ilgi uyandıran beyin de sakıncalı görülerek sınırları çizilmiş kalıplara hapsedildi… Böylece eğitim-öğretim borazancının peşinden sürüklenir oldu ve her kesimde olduğu gibi öğretmen de söz konusu kişi ya da kişilerin yardımcısı konumuna indirgendi. Kaybetmenin boyutu her dönem daha da arttı. Kimi yerlerde öğrenci-veli dayanışmasıyla sınıflar basıldı; hakaret edildi; yolu kesildi, omuz atıldı. Okul yöneticileri borazancılara yakın olmak uğruna jurnal geliştirdiler. Ve öyle bir an geldi ki öğretmen derse girip girmeme kararsızlığı içinde kıvrandı, bir ileri iki geri, dolanmaya başladı ayakları. Oysa öğretmen eğitimle ilgilidir; amigoluk, tüfek ya da çığırtkanlıkla işi olmaz. Öğretmek görevini üstlenmiş birinin çalışma alanı zihinsel etkinliklerdir ve kusursuz, saf, temiz, öğrenmeye can atan çocuk beynini doğru şekilde yüklemekle görevlidir. Borazancılar ise onları ve çocukları, sınıfları dolduran bir grup canlıdan ibaret görebilme kompleksine kapılarak, hemen hepsini gürültü ve ses, sabah gir, akşam çık, soyut ve uzak ilişkilerin nesnesi olarak gördüler. Günümüzde neredeyse zaman tüketilen yer ya da zaman kaybıyla algılanan okullar, ne yazık ki öğrenciye yönelik donanımlardan yana eksiktirler… Büyük kısmımız öğrencinin kafasının nasıl işlediği fikrine, algılama, kavrama, anahtar sunma, kapıyı açma, hangi yapısal özelliğe, hangi çözümün geçerli olabileceği becerisine sahip değiliz ve böyle olunca da çocuk yanlışı doğrudan, kareyi üçgenden, olasılığı olasızlıktan ayırma becerisini geliştiremiyor. İyi yurttaş, hak, adalet, eşitlik, ödev ve sorumluluk veya hayatta bir yol bulmak çabası öğretmenin bilgi ve görgüsüyle yakından ilgilidir. Öğretmen bu konularda donanımlıysa, çocuk yiyeceğe ulaşmak için fazla zorlanmaz. Öğretmen, bilgi ve beceri, dürüstlük, sevgi ve saygıya sahip olmak zorundadır… Sevgi ve saygı, akıl ve yetenekle birlikte gelişir. Akla ve bilgiye dayanan ilişkiler aynı zamanda sevgiyi de saygıyı da doğurur ve çocuğun kişiliği üzerinde olumlu yapılanmalara neden olur. Soru şudur: Öğretmen öğrencisinin başarısıyla ilgili midir değil midir? Eğer cevabımız evet ise, bu öğretmenin sorumlu davrandığı anlamına gelir. Tersi durumda kandırma ve oyalanmadan öteye geçmez ve bu da öğrenmenin yolunu kapatmaktan, duraksatmaktan başka işe yaramaz. Dünyanın ve yaşamın anlaşılmasında öğretmenin rolü büyüktür. Günümüzde teknoloji ve bilim öylesine hızlı ki her defasında kendini yeniden üreterek aklımızı başımızdan alıyor ve biz yetişemiyoruz… Çünkü eğitimimiz çarpıntılı, ritmi bozuk yüreğe benziyor. Merkezinde olması gerekenler yok ve sağlıklı eğitimin nasıl inşa edileceğini de bilmiyoruz. Daha önemlisi anlama yetisinden uzak, kuru ve boş lakırdılar üzerinde öğretmen ve sistem şekillendiriyoruz. Durmadan bağıran, hep aynı şeyleri tekrarlayan, öğrenciyi dinlemeyen, oraya buraya sıyırtan veya konu dışı beylik naralarla zaman tüketen öğretmenlere sahibiz. Ve kötü bir eğitime eşlik eden öğretmenin elinde, öğrenme amacına ulaşamaz; çocuk da kendi yaşamında kullanabileceği herhangi bir bilgiyi edinemez. Ne iç dünyası zenginleşir ne donanım içerir ne de kültür geliştirebilir. Buna paralel olarak öğretmen de saygı ve değer kazanamaz. Hadi kolay gelsin! Haydar UzunyaylaGELENEKSEL EĞİTİMDE ZİRVEYE YOL YOKTUR
ÖĞRETMEN ANLAMSIZLIĞI ANLAMA DÖNÜŞTÜRÜR
DERSHANELER YOKTU
ÖĞRETMEN EĞİTİMLE İLGİLİDİR
İYİ YURTTAŞ ve ÖĞRETMEN
Gerçekedebiyat.com