Tilkinin mektubu
Sevgili Çocuklar, Nasılsınız? Sağlıklı ve mutlu olmanızı diler, teker teker gözlerinizden öperim. Beni soracak olursanız, öyle pek de iyi sayılmam. Yaşlandığım ve ömrümün sonuna yaklaştığım için değil. Tersine, bir tilki için doğal yaşamının sonuna yaklaşabilmek büyük mutluluk, doğal yaşamını tamamlayarak ölmekse büyük talih. Bu, tüm hayvanlar, özellikle yaban hayvanları için böyle. Daha yavru iken bir yırtıcı kuşa veya keskin dişli yaban hayvanlarından birine yem olmadıysa; genç yaşta acımasız bir avcının tuzağına düşmediyse, tüfeğine hedef olmadıysa eğer, o hayvan talihlidir. Sizce de öyle değil mi? Bu arada, onca ölümcül tehlikeyi atlatıp benim gibi yaşlanmış, güçten düşmüş, bir takım acılı hastalıklara yakalanmış ne önemi var? Doğumdan ölüme kadar ölümcül tehlikelerle dolu bir dünyada başarı her şeye karşın yaşamını koruyabilmektir öncelikle. Demem odur ki, iyi olmadığımın nedeni ne yaşlılık ne de hastalık. Yakındığım ve bu mektubu size yazmama neden olan şey de bu değil. Ben, annelerinizi size şikâyet etmek istiyorum. Evet, evet yanlış anlamadınız, annelerinizden yakınmak istiyorum size. Genellikle annelere çocukların yaramazlıklarından yakınılır, biliyorum. Kedi olsaydım da sorunum kuyruğumu çekmeniz olsaydı öyle yapardım elbet. Köpek olsaydım ve sıkıntım beni taşlamanız olsaydı yine aynı şeyi yapardım. Ama ben bir tilkiyim ve türümün sorunu bambaşka. Bu bir ölüm kalım sorunu; en yaşlılarından biri olarak bunu dile getirmek ve sizden yardım istemek bana düştü. Annelerimizle ne alıp veremediği olabilir tilkilerin, diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Öyle ya, kadınlardan avcı olmaz. Demek ki kadın ava çıkmaz, tuzak kurmaz, tüfekle ateş etmez, hiçbir yaratığı vurmaz. Zaten çoğu kıyamaz da. O halde? Sevgili Çocuklar, Anladığınız gibi sorunumuz acımasız avcıların hedefi olmak. Bu avcıların hemen hemen tamamı erkek. Buna karşın neden babalarınızdan değil de annelerinizden yakındığımı da sırası gelince açıklayacağım. Şimdi izin verirseniz bize yapılanları aktarmak istiyorum önce. Genellikle karlı havalarda aç kaldığı için köylere inen ve kümes hayvanlarına saldıran tilkileri savunmayacağım. Onların vurulmasına “iş kazası” diyelim. Ya acımasız avcıların yaptıkları? Onlar tek sözcükle can düşmanlarımız, başımızın belası, katillerimiz. Yüzlerce yıldır bize yapmadıklarını bırakmadılar. Nereye kaçarsak kaçalım, ne yaparsak yapalım hep peşimizdeler. Eskiden çukur açıp üstünü örter, basıp içine düşmemizi beklerlermiş. Bazen üstümüze ağ atarlar, ya da testere dişli “kurt kapanı” ile bacağımızdan ya da boynumuzdan yakalarlarmış. Büyüklerinizin bir sözü var, “delikli demir (yani tüfek) çıktı, mertlik bozuldu” diye. Tüfek çıktıktan sonra kimi eğlenmek için, çoğu ise çıkarı için vurmaya başladı bizi. Hemen ölenlerimiz olduğu gibi yaralanıp can çekişen, acı çekerek ölenlerimiz de çoktu. Ama “beterin de beteri var” dersiniz ya gerçekten öyle. Hem beterin beteri olan hem de asıl mertliği bozan zehirle avlanma oldu. Çünkü diğer tüm avlanma yöntemlerinde tek tek hedef oluyorduk. Sürek avında bile bazılarımız vurulsa da bazılarımız kurtuluyordu. En azından yavrularımız öldürülmüyordu. Zehirle avlanmada toplu öldürülür olduk. Biz yiyeceğin zehirli olduğunu anlayacak kadar akıllı değiliz. Bu nedenle yaşama alanımıza atılan zehirli etleri hem yiyor hem de yavrularımıza yediriyoruz. O zaman yaşlımız gencimiz, gebe dişilerimiz, yavrularımız topluca zehirlenip ölüyoruz. Bunları neden yapıyorlar, biliyor musunuz? Derilerimiz için! Evet, bizi her zaman ve her yöntemle ama en çok bu nedenle öldürdüler ve öldürmeği sürdürüyorlar; sizin kürk dediğiniz derimiz için! İnanın ki, elimizde olsaydı deri diye bu “kürkleri” asla giymezdik. Yine elimizden gelseydi, üşümeği göze alır, bir yılan gibi derilerimizi soyunur, onları size bırakıp kaçardık; ‘yeter ki canımızı bağışlayın’ diyerek. İşte çocuklar, işin püf noktası bu: insanların kürk diye giymek istediklerinin bizim derimiz olması. Bu deri alınınca bizim yaşamamız olanaklı değil ne yazık ki. İsterdim ki derimiz koyunların yünü gibi kırkılıp alınabilseydi veya süt gibi sağılabilseydi. O zaman değil yakınmak size yararlı olabildiğimiz için sevinirdik inanın. Size faydamız dokunsaydı dost olurduk zaten. Bizi -değil öldürmek- korur, besler ve üretirdiniz, biliyorum. Şimdi gelelim neden erkeklerden değil de kadınlardan yakındığıma: derilerimizi almak için bizi erkekler öldürüyor, bu doğru. Ama “kürk” diye giyenler kadınlar, yani bazılarınızın anneleri. Onlar istediği içindir ki derilerimiz çok para ediyor. Çok para ettiği içindir ki bazı acımasızlar bizi öldürüyor. Derilerimizi sağlam elde etmek için de bizi zehirlemeyi yeğliyorlar. Evet, evet, bizi tuzağa düşürmekten veya tüfekle vurmaktan caymalarının tek nedeni derilerimizin yıpranması. Yoksa canımız, soyumuz umurlarında değil. Öyle olduğu içindir ki derimizi sağlam elde etmek amacıyla bizi toptan zehirliyorlar. Böyle giderse soyumuzu kurutacaklar. Sizin çocuklarınız da bizi ancak kitaplarda resim olarak görüp okuyacaklar; dinozorlar, mamutlar gibi. Bizi öldüren bu insanlara acımasız diyorum ama inanın ki çoğu acınacak durumda; hem çok yoksul hem de çok cahil. Anlayacağınız onları bu toplu cinayet işlemeye yönelten, derimize avuç dolusu para saçıp giyen ve bununla övünen kadınlar. Bu nedenle ben bizi öldüren o zavallı avcılardan fazla bu kadınları suçluyorum ve onları size şikâyet ediyorum. Bunu söylerken tüm kadınları suçladığımı sanmayın. Asla. Hatta yakındıklarım kadınların çoğunluğu bile değil. Gösterişe düşkün, parası bol bazı kadınlar ve onlara imrenenler benim size yakındıklarım. Şunu da söylemeden edemeyeceğim: insanların kümes hayvanlarına saldıran tilkileri vurmalarını haksız bulmadığımı belirtmiştim. Üstelik bizimkiler bunu açlıktan ölmemek için yaptıkları halde. Sizi kayırarak diyorum ki, eğer tilkiler, tüylerini yolup giysi yapmak için tavuklarını öldürselerdi öldürülmelerini çok yerinde bulurdum. Aynı şekilde, açlıktan ölmemek için etimizi yemek amacıyla öldürüyor olsalardı, insanlara da kızmaz, onlardan yakınmazdım. Çocuklar, Şimdi size bir önerim var: gelin bir oyun oynayalım. Birkaç dakika gözlerinizi kapayıp kendinizi yerimize koyun. Hayır, kendinizi tilki olarak düşünmeyin. Şöyle düşünün: yine insansınız ama deriniz rengârenk, ya da ne bileyim, diyelim ki saçlarınız çok uzun ve süslü. Sizden çok daha akıllı bir yaratığın dişileri kafa veya gövde derinize bayılıyor. Onu şal veya peruk yapmak için çok para vermeye hazır. Bu nedenle para kazanmak isteyen erkekleri, türlü tuzaklara düşürüp sizi, ölü veya diri yakalayıp derinizi yüzüyorlar. Üstüne de alay eder gibi size “kurnaz” diyorlar. Derinize zarar vermemek için sizi zehirleyerek veya boğarak öldürme yolunu seçiyor. “Yeter!” diye bağırdığınızı duyar gibiyim. Nasıl, nefesiniz daraldı değil mi? Güzel, beni anladınız demektir. Size ölüm-kalım sorunumuzu aktardım. Şimdi sizden isteğim şu: annelerinize kızmadan ve onları üzmeden kürk giymemelerini isteyin. Giyenlere imrenmek bir yana, karşı çıkmalarını öğütleyin. Giyilen her kürkün en az bir hayvanın canına mal olduğunu anımsatın; hayvan derisini yüzüp ona sarınmanın, bir insanın kafatası derisini yüzüp kafalarına takmakla eşdeğer olduğunu da. Onar da biliyorlar ki derimize değer biçip para akıtmazlarsa bizi derimiz için vuran, hele hele zehirleyen hiç olmaz. O zaman olsa olsa tavuk çalarken öldürülen olur aramızdan, olursa olsun. Bir de av tutkunlarının keyfi için bazı kurbanlar veririz, onlar da feda olsun. Türümüz yok olmasın yeter ki. Sevgili Çocuklar, Size içimi döktüm, rahatladım. Size güveniyorum. İnsanların geleceği sizsiniz, bence bizim geleceğimiz de sizin elinizde. Bizi yaşatacağınıza inancım tamdır. Hepinizi çok seviyor ve öpüyorum. Yaşatmak için yaşayın ve yaşamak için yaşatın. Kalın sağlıcakla, İhtiyar Tilki Gerçekedebiyat.com