Son Dakika

aligunay-gercekedebiyat-19092020224055.jpg


Abartmıyorum, görür görmez çarpılmışa dönmüştüm. İtiraf ediyorum, ona değil, size; benimki, ilk bakışta aşk değil, güçlü bir arzuydu!

Zaten o ilk bakışta, saçlarını, yüzünü, gözlerini değil, çenesinden aşağısını görmüştüm. Boyuna oranla boynunun kısalığı, küçük bir kuşku bulutu olarak hızla geçti usumdan. Uçları belirgin, dimdik, dolgun göğüsleri bunu hemen unutturdu ama şaşırttı biraz: bunca iddialı göğüslerin neden yalnızca çatalı görünüyordu? Buna karşın, yere dek uzayan, yarı saydam, şık giysisinin altından her adımda şöyle bir görünen uzun bacakları, göğüslerinin başlattığı baş dönmesini hızlandırıyordu. Henüz bir yudum almıştım içkimden ama bir anda esrimiştim; yalpalamamak için durmak ve üstü meze dolu yüksek masaya tutunmak zorunda kalmıştım. Bir, elbisesini askılı ve açık, memeleri askının iki yanından taşmış olarak; bir, kısacık etekli, uzun bacakları bakışları sürükleyen olarak gözlerimin önünden geçiyordu. Ardından, çatalla sınırlı görüntünün düş kışkırttığı, her devinimde, kısacık eteğin altından ucu göze çarpan şortun tam bir “düşkıran” olduğu düşüncesi görüntüleri siliyordu.  

Zarif mi, şuh mu, nasıl tanımlayacağımı bilemediğim, etkileyici bir biçimde tuttuğu, yarısı dolu şampanya kadehi dolaşıyordu onunla birlikte. Artık beni her şeyi sarsıyor, büyülüyordu: omuzlarını örten ince şalın üzerine yayılmış, her deviniminde, kırılan ışıkla renk değiştiren dalgalı saçları, salınarak yürüyüşü, şuh bakışı, çapkın gülüşü, kadehi öpen dudakları…

Büyülenmiştim. İçinde onun olduğu sanrıya benzer kösnül düşler uçuşuyordu imgelemimde, göğsüm daralıyor, kanım hızlanıp yüzümü yakıyor, utanıyordum. Yine de gözümü ondan ayırıp kendimi dışarı atamıyor, düşleri kovamıyordum.

El salladığı yöne doğru yürüdü ve -inanamadım- beni bekleyen arkadaşımla öpüştü, gülerek konuşmaya daldılar. O an, talihli günümde oluğumu düşündüm, sevinç doldum. Derin bir soluk alarak toparlandım ve yüreğim küt küt, oraya seğirttim. Arkadaşım, hah, geldi işte, diyerek tanıştırdı.

Nasıl baktıysam, kıvrık uzun kirpiklerinin gölgelediği menekşe gözlerini kırpıştırıp yere indirdi. Kısa süre sonra kaldırıp meydan okurcasına gözlerime dikti. Bakışı ve gülümseyişinde, onu beğendiğimi ve izlediğimi bildiğini anıştıran bir yan mı vardı, bana mı öyle gelmişti?

Yanılmamıştım. Bir anda senli benli olduk; bir anda çapkınlaştı, baştan çıkarma uzmanı olduğunu belli etti. Hoş, ben baştan çıkmaya teşne idim zaten, gözümde büyüyen onu tavlamaktı. Birbirimizin işini kolaylaştırdık. Arkadaşım ve kadehler de yardımcı olmuştu. Yine de, fazla kolay oldu şaşkınlığı ve arkadaşımla da yatmış mıdır, kuşkusu geldi gitti. Dönüp baktığımda arkadaşım, keyfine bak, gibilerden göz kırpmalı bir baş eğmesiyle gülümsedi. Alaycı bir anıştırma mıydı?

Kokteylden erken ayrıldık. Sıcacık eli elimde, havada yürüyordum. Başım tatlı tatlı dönüyordu. Oh, başım dönüyor, diyerek sarıldı alacakaranlık sokakta, uzun uzun öpüştük. Dudaklarının inceliğini o an ayrımsadım. Memelerine uzanan elimi indirip aşağıda tuttu. Israr etmedim; ne olsa, otel yakındı ve gece bizimdi.

Adımlarını güç ve yavaş atıyordu. Oldum olası, uzun boylu kadınların neden topuklu giydiklerini anlayamamışımdır. Saçından burnuma dolan koku damarlarımdan gövdeme dağılıyor, inip kasıklarımda karıncalı dalgalar yaratıyordu. Yol da, zaman da uzadıkça uzuyordu ama bir şey demeden ona ayak uydurdum.

Eliyle bana, bekle, deyip hızlandı. Birkaç metre ötedeki otel görevlisiyle bir şeyler konuştu, aldığı anahtarla geldi, asansöre yöneldik, birkaç kat sonra indik, açtığı, numarasına bile bakmadığım odaya girdik. Işığı yaktı, giysi dolaplarını, banyoyu, çift kişilik -bence dört kişiye yeter- devasa yatağı gösterdi. Banyoda bir süre oyalandıktan sonra geldi. Boynumdan çekip, iliştiğim yataktan ayağa kaldırdı, çekip dudaklarıma yapıştıktı, sıkı bir öpüşmenin ardından itekleyip ayrıldı. Işığı söndürürken, soyunup gel, dedi; sakın ışık yakma!

Bir süre çakılı izledim karaltısını. Ağır ağır soyundu, el alışkanlığıyla yüzünü, gözünü temizledi. Nedense, patisini diliyle ıslatıp yüzünü temizleyen bir kedi canlandı gözümde. Yatağa uzanıp pikeyi memeleri üzerinden koltukaltlarına sıkıştırdı.

Elimi, yüzümü yıkadım, üst giysilerimi dolaba astım, diğerlerini çıkardığım yerde bıraktım, bir ergen gibi dişlerim takırdayarak yanına süzüldüm. Üşüdün mü, ben seni ısıtırım, dedi, ben de seni soğuturum diye yanıtladım, gülüştük, sarılıp üstüme döndü. Ağızlarımız birbirini yer, dillerimiz yılan dansı yaparken, ne zaman yer değiştirdiğimizi anlayamadım bile. O andan başlayarak, bir “sevişme ustası” olduğunu, bir erkeği nasıl kendinden geçireceğini çok iyi bildiğini gösterdi. Sevişirken,  ne ayaklarının dizlerimde olduğunu ayırt edebildim, ne de memelerinin aramızda yittiğini. Duran bir zamanda, tekleşmiş gövdemiz havada yüzüyor, bir çiçek dürbünü içinde kıvranıyordu.

Ne kadar sonra uyuduk veya sızdık, ne kadar uyudum bilemiyorum. Sabaha karşı tek gözümü araladım. Geceyi anımsayınca diğer gözüm de açıldı, nabzım hızlandı. Perde aralarından sızan gümüş rengi ışıkta güzelliğini doya doya izleme, ardından, sevişmeyle süreceğini bildiğim, onu öpücüklerle uyandırma isteği ile “uyuyan prenses”ime döndüm. Gözlerim fal taşı gibi açıldı, çığlığımı güçlükle boğazımda bastırdım. Pikeyi üstünden atmış, sırtüstü sere serpe uyuyordu. Kirpikleri yok olmuştu. Saçları gece kesilmiş, siyaha boyanmıştı sanki. Küçülmüş, pörsümüş iki meme, biri sağa biri sola sarkmıştı. Bir an düş gördüğümü sandım. Başucundaki etajerin üzerinde, sıvı içinde lensler, açık kutuda kirpikler, kutunun yanında top halinde “dalgalı, kumral saçlar ilişti gözüme. Kısa bir süre afallayıp donakaldım. Acı gerçek balyoz gibi kafama inince, sersem sepelek kalktım. Parmak uçlarıma basarak sessizce giyindim. Ayakkabımı giyerken, bir “basamağa” oturtulmuş küçük ayakkabıları ilişti gözüme, dizlerimin arasındaki ayakları geçti usumdan.

Bir itiraf daha; ona değil elbette, yine size (aslında kendime): Sahte pek çok davranışım, eylemim ve bunların olmazsa olmazı türlü yalanlarım olmuştur. Ona da yansıttıklarım olmadı değil. Yuttu veya yutmuş göründü. Bense…

Kapıyı sessizce açıp dışarıya süzüldüm.     

Ali Günay
(Deliler Teknesi dergisi, s. 83)

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler