Havva’nın uyanık ve talihsiz Kızı: Elif Şafak / Alp Giray
15 Temmuz’un en büyük ama fark edilmeyen "mağdur"u Elif Şafak’tır. Hem itibar hem para hem de ikbal kaybetmiştir. Bir: eşi beyefendi, Akp’nin darbe girişiminde hedefe konanlardan biridir ve Elif Hanım, bundan böyle ağzını açmaya kalktığında Gülenci ilan edilecektir. İki ve daha önemlisi: Türkiye’nin ılımlı liberallerinin manifestosu olabilecek Havva’nın Üç Kızı adlı kitap, Şafak’ın umduğu ilginin çeyreğini dahi görememiştir. Yazık. Geçtiğimiz yıl yapılan iki seçim, Akp’nin yeni politik sürecinin başlangıcını oluşturuyordu ve bu yıl yaşanan Başbakan azli, konuyu netleştirdi. Kürt muhalefetini yok edip batıda milliyetçi dinci kitleleri Akp etrafında birleştiren "savaş" bundan böyle kesintisiz göreceğimiz dinsiz imansızlığın işaretiydi. Bu süreçte, yapılacak çok şey kalmadığını gören ve derin bir Abd’linin dediği üzere, “bir kısım Gülen sempatizanı, aşırı laikler ve radikaller”den oluşan, Tsk içindeki bir grup harekete geçti ve sonrası malum. On dört yıldır eli hiç bu kadar güçlü olmayan bir Akp var artık. Uçan kuştan haberi olan Mit, Tsk içindeki hareketlenmeden habersiz; herkesi fişleyen Emniyet sürecin içinde hiç yok; gölgesinden bile korkan başvekil, vekil, bakanlar ve sonunda Reis-i Cumhur, “darbe girişimi”nin duyulmasından on dakika sonra televizyonlarda poz kestiler o gece, öyle değil mi? Elif Şafak ve benzer, bu Sorosçu müptezellere nazaran biraz daha aklı başında olan liberaller, işin buraya varacağını sezmişlerdi. Onlara bakarak istikamet tayin ettikleri Ab ve Abd tarafından, Akp’nin sallanmaktan kurtulabilmesi için memleket sathında büyük depremler yaratması gerektiği kendilerine fısıldanmıştı zira. O halde aklı başa toplayıp, örnek olsun, Necmiye Alpay gibi, Aslı Erdoğan gibi davranmak yerine, uzlaşma, yani örtük biat gerekiyordu. Elif Şafak, bunun romanını yazdı. Başı kapalı, bir tarikata intisap etmiş, orucunda namazında bir anne; her gün içen, yobazlara öfkeli, laik bir baba; aşırı solcu, olaylara karışmış bir abi; romanın başkahramanı Peri, işte bu ortamda büyüyor. Hem annesini hem babasını hem de abisini çok seviyor, hepsine aynı oranda yakınlık duyuyor; anlayış, hoşgörü, sağduyu, diyalog temsili Peri, bilirsiniz bu liberal lafazanlıkları. Elif’in edebi sureti yani bu Peri. Yine cinler, ruhlar da eksik değil kitapta; olmazsa olma metafizik sayıklamalar. Devamla, Peri büyür ve Oxford’a gider, biri Allahsız biri iman sahibi, iki Ortadoğulu kızla arkadaş olur. Yine kamplar yine keskin farklar yine derin politik zıtlıklar ve bunların ortasında bir ılımlı Pericik. Herkesle dost herkesle arkadaş; canım benim. Evlenip sosyeteye giriyor; iş adamları, gazeteciler, reklamcılarla dolu ortamlarda da aynısı; Peri, ülkenin “vicdanlı, barışçıl” insanlarını imliyor… Buradan edebi eleştiri çıkmaz farkındayım, herkes de farkında; zira Şafak karakter yaratamıyor, tip nedir bilmiyor; günlük gazeteleri okuyup politika teorisi çıkartmaya çalışmanın zararları işte. Uydurduğu sahte ve yüzeysel kadın ve adamları saçma diyaloglara sokup bize okutuyor. Üstelik Aydın Doğan’ın yayınevi bunun bedelini “27 Lira” olarak belirliyor. Ceberut Tayyip Erdoğanlardan umudu kesen ılımlı liberallerin sahte bir toplumsal barış çağrısının manifestosu olan Havva’nın Üç Kızı, bence de üzerinde çok konuşulmayı hak etmiyor; ama Nihat Genç’in Odatv’de yaptığı gibi, kitabın iki sayfasını bile okumadan Elif Şafak’a hakaretler yağdırmak, etiğe de mantığa da uymuyor. Satışını bilmem; ama kitabın, dediğim gibi 15 Temmuz gündeminde kaybolup gittiği açık. Üstelik de kocası artık bir şüpheli Elif Hanım’ın, şu an derdi kitap değildir, eminim. Tabii, kocası demişken, Eyüp Can Bey’e dair iki laf etmek gerekiyor. Kendisi, Aydın Doğan’ın kanatları altında, Cumhuriyet ve Taraf arası “ılımlı sol bir gazete” yaratacağını iddia ederek Radikal’e el atmış, üç senede gazetenin sonunu getirmişti. O dönem, yine burada bir yazı yazmış ve şöyle demiştim: “Akp’nin yarattığı yeni siyaset döneminde, Eyüp Can’ın dediği gibi ılımlılıkla falan yaşanmaz; ya dövüşeceksin ya itaat edeceksin.” Yineliyorum; bu sefer de Elif Şafak için konuşuyorum: Dövüşecek cesaretiniz ve yeteneğiniz, çapınız yok; ancak itaat etmekte de biraz geç kaldınız; Akp hepimizin, hatta sizin gibi cici çocukların bile kalemini çoktan kırdı. Artık, iki sene sonra, darbeci diye, terörist diye insanları nasıl eziyor “haşmetli padişah”; bunun romanını yazarsınız, tabii Aydın Doğan basmaz onu, şimdiden yeni bir kapı bulmaya bakın.
Stratejik sığlığın mimarı, düşük profilliliğin yüksek temsilcisi Davutoğlu’nun beş yıllık dış politikasının vahameti ve iflası, nihayet Akp’lilerce fark edilip de Rusya’ya, İsrail’e, Suriye’ye çekilen anlamsız restler dönemi kapanınca ve Tayyip Erdoğan, Abd’nin artık kendilerine tahammül edemediğini görünce; cümle kurmakta dahi zorlanan, “Eski Türkiye”nin gariban emekli din kültürü öğretmenlerine benzeyen bir adamı başvekil yaptı ve kontrolü doğrudan ele aldı. Kürt savaşını yükselterek, beş yıllarını Silivri zindanlarında çaldığı; ama bütün suçu Gülenci ekibe atarak kendini ak’ladığı, ulusalcı parantezinde siyasetçi, gazeteci, emekli askerler dışında, iç politikada hiçbir müttefiki olmayan; dışarıda ise Rusya, Çin gibi devlere biat eden Tayyip Erdoğan, önüne gelen herkesten özür dileyip günah çıkartarak, tıpkı şefkatli; ama sevgisinden ötürü evlatlarına sert davranmak zorunda kalan köylü babalar gibi, herkesi, “içerideki hainler ve dışarıdaki düşmanlar”la yürüteceği savaş için yanına çağırdı. Sosyalistler, Kürt milliyetçileri, bir kısım sağlam Kemalist ve malum F tipi örgütün sempatizanları dışındaki tüm kesimler de bunu karşılıksız bırakmadı. Bu dinci faşist birliktelik, dikkat edilsin, 15 Temmuz öncesinde zaten fiilen tesis edilmişti.
1980’den 2016’ya Türkiye’yi anlattı, sever bu siyaset işlerini. Türkiye gibi bölünmüş bir aileyi anlattı, aile üzerinden aslında ülkeyi.
Alp Giray
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR