Bir gün Napoleon, maiyetindeki genç bir teğmene: «Sen İspanyolca bilir misin?» diye sormuş. Teğmen: «Hayır,» deyince

Napoleon: «Ne duruyorsun, öğrensene” demiş.

Teğmen: «İmparator galiba beni önemli bir işe tâyin edecek,» diye düşünmüş. Geceyi gündüze katıp çalışarak kısa zamanda İspanyolcayı öğrenmiş ve bir gün İmparatorun karşısına çıkarak: «Emrinizi yerine getirdim Majeste,» demiş. «İspanyolcayı öğrendim.»

O zaman Napoleon, genç subaya şu cevabı vermiş : «Öyleyse, şimdi hemen git, Cervantes'i in Don Kişot adlı eserini oku!”

Napoleon gibi savaştan baş kaldırmağa vakit bulamıyan ünlü bir kumandanın bile beğendiği Miguel de Cervantes Saavedra, 1547 yılında İspanya'da, Alcala de Henares şehrinde doğdu. Babası kıt bilgili, züğürt bir hekimdi. Anası Leonor de Cortinas adlı, kendi halinde bir kadıncağızdı. Karı-kocanın iki kız, iki erkek dört çocuğu vardı. Miguel, bunların en küçüğü idi. Aile sefalet içinde değilse bile, para sıkıntısı içinde yaşıyordu.

Babası hekimlik ederken boyuna gezip dolaştığından, Cervantes başıboş bir öğrenim yaptı. Fakat onun Alcala ve Salamanca Üniversitelerine gittiği anlaşılıyor. Çünkü zaman zaman, Üniversite öğrencilerinin derbeder yaşayışlarını anlatmaktan geri durmamıştır.

Cervantes erkenden okuma zevkini edindi: «Okumaktan çok hoşlanıyorum, sokağa atılmış kâğıt parçalarını bile okuyorum,» diyordu. Daha gençlik yıllarında tiyatroya karşı büyük bir eğilim duydu. Fırsat buldukça çağının ünlü tiyatro yazarlarının oyunlarını seyrediyordu.

1564-1570 yılları arasında Cervantes, askerlikte talihini denemeğe kalkıştı, orduya yazıldı. Sonra Papa V. Pius'un Kıral II. Felipe nezdindeki temsilcisi kardinal Acguaviva'nın kâtibi oldu. Efendisiyle birlikte İtalya'ya – gitti.

Denizin ve büyük limanlardaki yaşayışın manzarası, delikanlının hayali üzerinde derin etki yaptı. Fakat Cervantes bu kâtiplik işinde uzun zaman kalmadı. İtalya'da yine askere yazıldı, Napoli, Messina, Lortta, Ancona, Venedik gibi şehirleri gezip gördü. Cenovalı kızlarla tanıştı, İtalyan şaraplarını tattı. Sonra gördüklerini yazıp kitap halinde yayınladı.

Fakat Cervantes en çok Roma'ya hayran kalmıştı. Dikkatli bir turist gibi şehri baştanbaşa dolaştı. Beri yandan edebiyat öğrenimini tamamlıyor, Lâtin klâsiklerini olduğu kadar çağdaş İtalyan yazarlarını da okuyordu.

1570’te Lefkoşa'nın zaptıyla sonuçlanan Kıbrıs seferinde o da vardı. Çünkü o sıralarda askerdi, Olup bitenleri bir görgü tanığı gibi anlattı. Sonradan izin alıp 1570 yılının kışını yine işsiz güçsüz Napoli'de geçirdi.

7 Ekim 1571, Cervantes'in hayatında bir dönüm noktası oldu: Yazar, İnebahtı Deniz Savaşına katıldı; ikisi göğsünden, birisi kolundan olmak üzere üç yara aldı, bu yüzden kolu çolak kaldı. 1572 de sakat haline bakmadan yine savaşlara katıldı.

8 Ekim 1573 te Tunus'un zaptı sırasında o da oradaydı.

20 Eylül 1575 te Cervantes yine bir yıl izin aldı, ağabeysiyle birlikte İspanya'ya gitmek için yola çıktı. Fakat bindiği gemiyi Türk korsanlar zaptettiler, kendisini esir alıp Cezayir'e götürdüler. Birkaç defa kaçmak istedi ama yakalandı. Beri yandan, gördüklerini günü gününe yazmaktan geri kalmıyordu. O sırada Cervantes'in ağabeysi yüklü bir fidye karşılığında azad edildi. Cervantes ise kaçmağa her kalkıştığı sefer yakalanıyordu. Nihayet 24 Ekim 1580 günü serbest bırakıldı, bir gemiye binip Valencia'ya gelerek iş aramağa başladı.

Yazar, 1583 te «Galatea» adlı kitabını tamamladı. Eser 1584 te çıktı. Cervantes de ilkin Madrid'e, sonra Toledo'ya gitti, Anna Franca adlı bir aktrisle yaşamağı başladı. Ondan İsabella adında bir kızı oldu. Daha sonra, 12 Aralık 1584 te Catalina adında bir kızla nikahlanıp evlendi. Beri yandan da Madrid'in Guadalajara kapısında toplanan şairlerle düşüp kalkıyordu. Çağının en ünlü yazarlarıyla arkadaşlık kurmuştu. Fakat iş bulmak için yaptığı gayretler bir türlü sonuç vermiyordu.

1589 da yazarın başına kötü bir iş geldi: Nihayet iş bulmuş, fakat Devlet hesabına bir takım mallara elkoyarken kilisenin mallarına da elkoymuştu. Bunun üzerine hapse atıldı, aforoz edildi.

1592 de bir yayınevi sahibiyle anlaştı: Tanesi elli düka altınına altı tane tiyatro oyunu yazacaktı. Ama sonradan bu tasarı suya düştü. Bunun üzerine Cervantes, vergi yazım memuru olarak iş buldu. Şaheseri olan «Don Kişot»un ilk bölümünü de o sıralarda yazmağa başladı. Fakat felâketler bir türlü peşini bırakmıyordu. Bu arada elindeki birkaç parayı bir bankere kaptırmış, adam savuşup gitmişti.

Cervantes 1597 yılının Eylül - Aralık ayları arasında, daha sonra 1602-1603 yıllarında yine hapis yattı.

«Don Kişot»un birinci bölümü bu şartlar altında yazıldı ve 1605 yılının Ocak ayında çıktı. Eser hemen büyük bir başarı kazandı. Daha çıktığı yıl, alt defa yeniden basıldı.

Cervantes artık tanınmağa, sevilmeğe başlamıştı. Devrinin nüfuzlu din ve politika adamları kendisini koruyorlardı. 1611, 1612 ve 1613 te yazar, yeni eserler yayınladı.

Fakat o sırada bir aksilik daha oldu: 1614 te «Don Kişot»un ikinci bölümü olduğu iddia edilen bir kitap çıktı. Herkes bu sahtekârlığı kimin yaptığını araştırdı ama bulamadı. 1615 te Cervantes «Don Kişot”un ikinci bölümünü de baskıya verdi. Kitabın önsözünde, kendisine bu oyunu oynayan kimseye yüklenmekten geri durmadı.

Maceralar dolu bir hayattan sonra Cervantes ertesi yıl, yani 23 Nisan 1616 cumartesi günü Madrid'de öldü. Karısı Catalina, ölüm döşeğinin başucundaydı. Cervantes'in 1601-1608 yılları arasında Valladolid şehrinde oturduğu evi, bugün dahi dünyanın her yerinden gelen binlerce kişi ziyaret eder.

Samih Tiryakioğlu

(Büyük Yazarlar ve Şaheserleri, Varlık y. İst. 1963)

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)