1960’lı yılların sonlarında, babamın eve ara sıra getirdiği Akbaba dergisinden tanıyordum çizgilerini.

O çilekeş elini ilk kez 1991 yılında sıktım… Zeki Beyner o günlerde Çarşaf mizah dergisinde çalışıyordu. “Son Kelaynak” adında, macerası kısa sürmüş farklı bir aylık karikatür dergisinin ilk sayısı için, yayın yönetmeni Hasan Seçkin’le birlikte söyleşi yapmaya gitmiştik…

Zeki Beyner, Son Kelaynak dergisinde yayınlanan bu kısa söyleşide, yürek burkan çocukluk günlerinden bahsettiği gibi, arkadaşı Yalçın Çetin üzerinden ‘50 Kuşağı’nın sanat heyecanını da anlatmıştı:

“Yalçın bir gün geldi. Karikatürlerindeki adamın bacaklarını keçi bacağı gibi yapmış; ‘Yenilik yaptım’ diyor. Tabi adamın bacağını keçi bacağı gibi yaparsan yenilik olmuyor. Ama yanlış ama doğru heyecan duyuyor, sanat yapmak istiyor. Bu onun heyecanıdır. Hepimiz aynı heyecanı duyardık. Ben kafamı karikatüre bağlamıştım, hep karikatürü düşünürdüm. Değişik bir şeyler yapmalıydım. Garip adam tipi bu dönemde oluştu. Garip adamı yaparken sınıf bilinci yaratmayı ve toplumla paylaşmayı istedim.”

Tam burada bu karikatürümü Zeki Beyner’in değerli çabasına armağan etmek istiyorum:

Zeki Beyner’le Son Kelaynak dergisindeki söyleşimizde; “…karikatürümüz geriledi.” tespitini başlığa çekmeyi tercih etmişiz…

Fakat benim aklımda söyleşimizden, hiç unutamadığım şu cümle kaldı:

“Güzel bir karikatür görürsem rahatlarım, işte bu benim gülmemdir.”

Yarattığı “Garip adam tipi” öz yaşamının izdüşümüydü; güldüğünü kimsenin görmediği bir derviş…

Herkes bunu bilir, hem candan yardım etmek isterler hem de dik duruşlu o asil karakterine saygıda kusur etmekten korkarlardı. Karikatürcüler Derneği’nin kendisine armağan bir albüm için görüşmeye ilk kez davet edildiğindeki müdanasız tavrı hemen fark ediliyordu.

O Zeki Beyner’di… Türk karikatürünün temel taşlarından biri; çok zor bir ülkede kendini “yoktan var etmiş”, Aziz Nesin’in deyişiyle bir “mucize adam”...

zeki beyner, mustafa bilgin

Elbette bu değerinin bilincindeydi, çeşitli dergilerde kalmış son karikatürleri yeni bir albümle gelecek kuşaklara bırakmak isterse de, bunun için uğraşanlara kendini borçlu hissedemezdi.

Ancak biz ardılları onun için çaba harcayarak onur kazanabilirdik…

Öykücülüğümüzün usta isimlerinden Necati Güngör’ün sosyal medyada yayınladığı kısa anma yazısı, onun bu çileli ama “eyvallahsız” karakterini çok iyi anlatır.

Ustamız Zeki Beyner’i ve mayasına acı karılmış özgün mizahını bu yazıyla sonsuz selamlayalım:

zeki beyner, mustafa bilgin

ZEKİ BEYNER SORUNU ÇÖZMÜŞTÜ

Kış yüzünü göstermiş, İstanbul'un o iliklere işleyen rutubetli soğukları başlamıştı. Çoğu evlerde önlem alınmış, sobalar yakılmaya başlamış, bacalardan ince dumanlar salınır olmuştu. Doğal olarak karikatürist Zeki Beyner'in de kapısını çalmıştı imansız kış! O da sobasını yakmalı, bacasını tüttürmeliydi. Bu amaçla, yayımlanmış karikatürlerinin parasını istiyordu yayıncıdan... Gelgelelim dergi sahibi, bugün git yarın gel diye atlatıyordu onu. Zeki Beyner üşüyor, sızlanıyor, yakınıyor, ama eline geçen bir şey yoktu! Birkaç gün sürmüştü bu durum. Sonra sesini çıkarmaz oldu nedense. Paltosuna sarınarak gelip gidiyor, çizimlerini sürdürüyordu. Onun artık yakınmadığını gören arkadaşları merakla sordu: "Ne oldu Zeki, teliflerini alabildin mi?" "Hayır alamadım!" "Soğuklarla nasıl başa çıkıyorsun?" "Ha, o işi hallettim. Sorun yok. Artık üşümüyorum." "Borç para mı aldın?" "Hayır, hayır!" dedi Beyner. Paltosunun düğmelerini açıp arkadaşına gösterdi. Göğsüne bir soba resmi çizmişti! Üşüme sorunu ortadan kalkmıştı

Mustafa Bilgin 
Gerçekedebiyat

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)