Edebiyatın coğrafyasını değiştirenler / Beyazıt Kahraman
Osmanlı’dan bize kalan en kötü miraslardan biri de eğitimsiz, okuma yazma bilmeyen bir toplumdu. 1927’de yapılan bir envanter çalışmasında nüfusumuzun yaklaşık olarak 13 milyon olduğu saptanmıştı... Köylerde yaşayan insanlarımızı cehaletten nasıl kurtaracaktık?
Bu nüfusun % 70’i kadınlardan oluşuyordu. İnsanlarımızın ancak % 7’si okuma yazma biliyordu. Bu oran, kadınlarda % 1’den bile azdı. Kullanılan abecenin, Türkçenin yapısına, ses özelliklerine uygun olmayan Arap abecesi olduğunu da unutmayalım. Bu durumdaki halkımız demokrasiyi öğrenebilir, özümseyebilir miydi? Böyle bir toplum yapısıyla çağdaş uygarlık düzeyini yakalayabilir miydik? Devrimci Önderimiz Mustafa Kemal’in 1928’de gerçekleştirdiği Yazaç Devrimi, halkımızın yüzyıllardır içinde boğulduğu cehalet bataklığından kurtulması için atılan en köklü atılımlardan biriydi. İnsanlarımız bu sayede hızla okuma yazma öğrenmeye başladılar. 1932’de yapılan Dil Devrimiyle yabancı dillerin boyunduruğundan kurtulma çabasına giriştik fakat yaklaşık olarak kırk bin köyümüzün çok azında okul vardı. Nüfusumuzun % 80’ini oluşturan köylülerimizi nasıl eğitecektik? Köylerde yaşayan insanlarımızı cehaletten nasıl kurtaracaktık? CHP’nin 1935’te yapılan Büyük Kurultayında, kırsal kesimde yaşayan halkımızı eğitecek, aydınlatacak, bilinçlendirecek bir eğitim dizgesi arayışına girişildi. O tarihte, Devrimci Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşlarından Saffet Arıkan Kültür Bakanıydı ve bu amaç doğrultusunda olağanüstü yetkilerle donatıldı. Saffet Arıkan, Gazi Eğitim Enstitüsü’nün müdürü olan İsmail Hakkı Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğüne atadı. Köy Enstitülerinin kurulması adımı böyle atıldı. Köylerdeki ilkokullarda yetişen öğrencilerin en başarılı, en çalışkan, en yetenekli olanları Köy Enstitülerine gönderildi. Bu çocuklar ilkokulu bitirdikten sonra Köy Enstitülerine gönderilmeyip köylerinde kalsalardı çiftçi ya da çoban olacaklardı. Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç yönetimindeki Köy Enstitülerinde yetişen öğrencilerin çok büyük bir çoğunluğu köylerimize aydınlık götüren öğretmenler oldular. Bunlar arasından çok önemli ve ünlü edebiyatçılar da yetişti. Böylece Türk edebiyatçıları arasından bir de “Köy Enstitülerinden yetişen edebiyatçılar kuşağı” yetişti. Başka bir ulusun edebiyat tarihinde buna benzer bir dönem ya da akım var mıdır? İncelenmeye, irdelenmeye değer. Köy Enstitüsünde yetişmiş bir dilcimiz olan Emin Özdemir, kendisi gibi Köy Enstitülerinden yetişen yazarlarımız için; “Edebiyatın coğrafyasını değiştirdiler” diyordu. Bunu araştırıp inceleme gereğine inanan çok değerli araştırmacılarımız, böyle önemli bir çalışmaya girişmekten geri durmadılar. Köy Enstitülerinden doğan edebiyat, Foça’da yapılan bilim şöleninde her yönüyle irdelendi, işlendi. Sunulan bildiriler Prof. Dr. Güler Yalçın, Atilla Küçükkayıkçı ve B. Sadık Albayrak tarafından kitaplaştırılıp KAVEG tarafından yayımlandı. Bu konuyu, kitabı hazırlayanlarla konuştum. >Sayın Güler Yalçın… Hazırladığınız kitap KAVEG tarafından yayımlanmış. KAVEG nedir? - 2003 yılında kısa adı KAVEG olan Köy Enstitülerini Araştırma ve Eğitimi Geliştirme Derneği kurulmuştur. Çoğunluğu eğitimci ve sanatçıdan oluşan 25 kurucu üyemiz vardır. Ben Derneğin Kurucu Başkanıyım. Bu konuda yapılan araştırmalara destek olmak önceliğimizdir. Çok sayıda yüksek lisans ve doktora çalışmasına destek olunmuş, seminer/sempozyumlar düzenlenmiş, belgeseller yapılmıştır. Konuyla ilgili bilgi ve belgeler toplanmış, bir kitaplık oluşturulmuştur. 29- 30 Kasım 2014 tarihinde “Ferit Oğuzbayır’a 115. Yıl Armağanı Köy Enstitüleri’nden Doğan Edebiyat” etkinliği Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı ve Oğuzbayır ailesinin katılımıyla Foça Belediyesi’nin katkılarıyla Foça’da gerçekleştirilmiş ve KAVEG yayını olarak kitap haline getirilmiştir. Derneğimiz adına yayımlanan dört kitabımız vardır. On ikinci yılını tamamlayan KAVEG, Köy Enstitülerinin eğitim sistemini günümüz koşullarına göre yorumlayarak yeniden hayata geçirmek üzere çalışmalarını sürdürmektedir. www.koyenstituleriegitim.org >Hazırladığınız kitap Ferit Oğuzbayır’a armağan edilmiş. Bununla vurgulamak istediğiniz nedir? - Oğuzbayır, 1939-1946 yılları arasında İsmail Hakkı Tonguç ve Hasan Âli Yücel’le birlikte Köy Enstitüleri ilkelerine içtenlikle inanarak çalışmış İlköğretim Şube Müdürüdür. Tonguç'un sağ koluydu. Eğitimin geniş halk kitlelerine ulaşmadığı ve özellikle de hayatla ilişkilendirilmediğini fikrini taşır. Doğru, dürüst, direngen ve yiğittir. Cumhuriyetçi ve devrimcidir. 1940’ların Türkiyesinin üretici sınıfı olan köylünün üretimden gelen gücünü fark etmiş, eğitime bu düşünceden hareketle yön vermiş ve temel ilkelerinin belirlenmesinde büyük katkısı olmuştur. Oğuzbayır ailesinden kızı Prof. Dr. Emek Özen ve torunu Prof. Dr. Özlem Yılmaz’la uzun süredir yaptığımız görüşmeler sonucunda, ona “115. doğum yılı armağanı” olarak bu çalıştayı yapmaya karar verdik. Sonuç olarak, tam da onun gönlüne uygun olan bu kitap çıktı ortaya. >Genç kuşaklar Köy Enstitülerinde uygulanan eğitim anlayışını yeterince biliyorlar mı? - “Gençler konuyu yeterince biliyor mu?” deyince, tabii benim ilk aklıma gelen soru, “Gençler bu konuda yeterince araştırma yapıyor mu?” oluyor. İkincisi ve daha da önemlisi ise - ki bu bir devlet politikasıdır - şimdilerde bazı öğretim üyelerinin derslerinde anlatmasının dışında, ders kitaplarında Köy Enstitülerinin hiçbir şekilde anlatılmamasıdır. Dünya çapında önemi olduğunu düşündüğüm bu eğitim devriminin resmi tarihe giremeyişinin nedenleri vardır. Köy Enstitülerinin kuruluş gerekçesi, hedefleri ve temel felsefesi, kuruldukları dönemin siyasi ideolojisini kapsar fakat aynı zamanda dönemin siyasi ideolojisinin üzerine çıkar. Kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’un hedefi, demokrat bireylerden oluşan sömürüsüz bir toplum yaratmaya kadar uzanır. Toplumda bıraktığı etki ve kazanımlar açısından eşitlikçi, özgün, toplumu değiştirici ve dönüştürücüdür; devrimcidir. >Genç kuşakların Köy Enstitülerinde yetişen yazarlarımızın kitaplarına ilgileri ne durumda? -Fakir Baykurt'un kitaplarının gençler tarafından yaygın bir şekilde okunduğunu biliyorum. Özellikle şair Mehmet Başaran da biliniyor ve okunuyor. Diğerleri içinse, sadece bu konuya meraklı olan az sayıda genç tarafından okunduğunu sanıyorum. >Sayın Küçükkayıkcı, siz de KAVEG üyesisiniz. Foça’da düzenlenen bilim şölenine KAVEG’in katkısı ne oldu? -Bu etkinliği planlarken kurucuları arasında Oğuzbayır’ın da bulunduğu Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfıyla birlikte çalıştık. Danışma Kurulu üyemiz, yazar arkadaşımız B. Sadık Albayrak’ın en ince ayrıntısına kadar bu etkinliğin düzenlenmesinde gösterdiği titizlik ve emeği hiçbir zaman unutamayız. Çalıştayın adını “Ferit Oğuzbayır’a 115. Yıl Armağanı, Köy Enstitülerinden Doğan Edebiyat” olarak önerdiğinde hepimiz bu adı hemen benimseyiverdik. >Köy Enstitülerinden yetişen eğitimci ve yazarlarımızdan biri de Talip Apaydın. Onun Türk edebiyatına katkısından söz eder misiniz? -Talip Apaydın da diğer Köy Enstitülü yazarlar gibi üretim ve üretim ilişkileri üzerinde çok duruyor. Çünkü üretimin içinde yaşayan bir köylü çocuğuyken on üç-on dört yaşlarında Köy Enstitülerine girmek üzere köyden ayrılıp yirmili yaşlara doğru köye geri döndüğünde daha farklı bakmaya başlıyor köye ve köyde yaşananlara. Yaşadığı yeri artık çok daha iyi tanıyor ve anlıyor. Köye ve köylüye tepeden ya da uzaktan bakanlar gibi değil, onların içinden yetişen biri olarak yetiştiği toplumu anlatıyor, onların ortak çıkarlarını savunuyor. Gelişmeyi engelleyen geri teknolojilere karşı, yeniliklerin önünü açacak toplumsal ilerlemeyi savunuyor. >Köy Enstitülerinin dünya eğitim tarihindeki yeri nedir? -İsmail Hakkı Tonguç öğretmen olduktan sonra belirli aralıklarla ders araç gereçleri almak ve incelemeler yapmak üzere İtalya, İsviçre, Fransa, Almanya, Avusturya ve İngiltere’de iki ay süren bir geziye çıkar. Dönemin ünlü iş eğitimi öncüsü pedagogların kitaplarını alır, okur. Özellikle Pestalozzi, Kershesteiner ve Dewey onun ilgisini çeker. Eğitimin amacını, neye hizmet etmesi gerektiğini, toplumsal değişimdeki ağırlığını, rolünü, etkisini ve gücünü derinliğine araştırır. Türkiye’de genç Cumhuriyet, 600 yıllık bir imparatorluğun miras bıraktığı yıllarca sömürülmüş ve sömürünün sürdürülmesine bağlı bir ekonomik yapı; köhne, çürümüş bir toplumla ortaçağ bilgi ve kültürüne dayalı bir düzen teslim almıştır. Sanayileşmeden, adalet, demokrasi ve eşitlikten uzak bir düzendir bu. Köy Enstitülerindeki eğitimle bu bozuk ekonomik ve toplumsal yapının değiştirilmesi hedeflenir. Köy Enstitüleri bu açıdan daha çok Pestalozzi’nin (1746 -1827) eğitim anlayışına yakındır. Köy Enstitüleri de (KE) “Osmanlı”nın bıraktığı kara bir tortunun ortaya çıkardığı kötü kokuları ve pislikleri temizlemeye yönelik bir “Karşı Eğitim” (KE)’dir aslında. Haksızlığa, adaletsizliğe, sömürüye, üretmeden tüketmeye, hazırcılığa, kuru bilgiye, ezberciliğe, tutuculuğa, yobazlığa, dinciliğe, baskıya, sürü felsefesine, kız-erkek ayrımcılığına, ırkçılığa, ayrımcılığa, eşitsizliğe, bilgisizliğe, kültürsüzlüğe, sanatı yerenlere, beceriksizliğe ve doğaya zarar verenlere karşı olan bir eğitim... Bilginin uygulama içinde öğrenildiği, eleştiri ve özeleştiri gibi bir demokratik anlayışın hâkim olduğu, yaşam için gerekli her şeyin eğitim dizgesi içindekilerle birlikte karşılandığı; dayanışma ve beceri geliştirmeyi öğreten bir eğitim anlayışı... Köy enstitüleri toplumu belli bir amaca götüren bir araçtı. Amaç; kişiye kendi yetenek ve isteklerine göre bir meslek öğrenimi ve eğitimi vermekti. Amaç, insanların işlerini, mesleklerini haksızlığa ve sömürüye uğramadan sosyal güvenlik içinde yürütebilmelerini sağlamaktı. Amaç, hak ve özgürlükleri meslek örgütleri ve dernekler aracılığıyla özgürce kullanabilmekti. Amaç, insan kişiliğinin sürekli gelişimini sağlamaktı. Amaç, dayanışma ve işbölümünü toplumda yeğ tutulur konuma getirmekti. Amaç, artı-değere hiçbir sınıfın el koyamaması, ürünlerin hakça paylaşılmasıydı. Son amacı; evrensel gelişme yollarının açık olduğu çağdaş, uygar ve mutlu bir toplum yaratmaktı. Gerçekten bu amaçlar doğrultusunda yetişenler toplum içinde öylesine özgüveni yüksek ve etkin bir insan durumuna geldiler ki bir üstyapı kurumu olan eğitim, altyapı kurumu olan ekonomiyi ve onun oluşturduğu toplumsal örgüyü ve uzantısı siyasal yapıyı etkilemeye hatta sarsmaya başladı. Dünya eğitim tarihinde altyapıyı bu kadar kökünden sarsan bir eğitim dizgesine rastlama olanağı yoktur. Bu model bize özgü ve tektir. Köy Enstitülerini diğer eğitim dizgelerinden farklı kılan şey de budur. Üretimden yanadır ancak sömürme ve sömürülmeye de sonuna kadar karşıdır. Eğitimden hareketle toplumu kökünden değiştirmeye ve dönüştürmeye yönelik bir tasarıdır. Yeni bir köy ve yeni bir toplum yaratma projesidir. >Sayın Albayrak… Köy Enstitülerinden yetişen yazar ve şairlerimizin sayısı biliniyor mu? En önemlileri kimlerdir? En çok kimlerin kitapları okunuyor? - Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Yusuf Ziya Bahadınlı, Mehmet Başaran, Dursun Akçam, Ümit Kaftancıoğlu, Ali Yüce, Adnan Binyazar, Sami Gürel, Osman Bolulu, Osman Şahin, Hasan Kıyafet gibi Türk edebiyatında belirli bir yeri olan yazarların yanı sıra, edebiyatın her alanında eser veren, bu yazarlar kadar tanınmamış onlarca Köy Enstitülü yazarın daha olduğunu bu kitaptan öğreniyoruz. Edebiyat alanındaki incelemeleriyle Emin Özdemir, bilim tarihi alanındaki çalışmalarıyla Cemal Yıldırım, eğitim üzerine incelemeleriyle Pakize Türkoğlu, Kemal Burkay, Behzat Ay, Ali Dündar bizim çalıştaya konu edemediğimiz önemli Köy Enstitülü yazarlardan bazılarıdır. Köy Enstitülü yazarların en önemli özelliği gerçekçi olmaları ve halkın içinden çıktıkları için halka ulaşabilecek bir edebiyat dili yaratabilmeleridir. >Köy Enstitülerinde öğrenim gören öğrencilerin edebiyatla bağı nasıl kuruldu? -Köy Enstitüleri her şeyden önce “okur öğrenci” yaratmayı amaçladı. Tonguç’un enstitü müdürlerine yazdığı onlarca mektupta en çok vurguladığı işlerden biri, öğrencilerin ders dışı kitaplar okumalarını disipline etme, yoğunlaştırma ve geliştirmedir. Bunun için öğretmenlerin de okumasını şart koşar. Köy Enstitülerinin çok iyi kitaplıkları vardı. >Köy Enstitülerinde yetişen yazar ve şairlerimizin diğer edebiyatçılarımızdan ayrılan yönleri ve özellikleri nelerdir? -Bu yazarlarımızın tamamı gerçekçi yöntemle edebiyat yaptılar. Aynı zamanda yoksul köylü çocukları oldukları için emeğin ve emekçinin dünyasını edebiyata açtılar. Emek sürecinin içinden geliyorlardı. Haksızlık karşısındaki toplumsal duyarlılıklarının yüksek olması, ezilen sınıfın aydınlanmış çocukları olmalarından kaynaklanır. Onların kitapları sömürücüleri, suç ortaklarını teşhis eder ve sömürüyü önlemek için gerekli toplumsal bilinç ve örgütlenme koşullarını araştırır. Köy Enstitülü yazarların temel niteliklerinden biri de “Aydınlanmacı” olmalarıdır. Ferit Oğuz Bayır’ın Köy Enstitüsü ülküsüne sahip çıkanlara ve günümüz gençlerine öğüdünü de unutmayalım: “Emeğin tarihini çok iyi bilmemiz, Mustafa Kemal Atatürk’ü çok iyi anlamamız, bilimin yol göstericiliğinden sapmamamız gerek.” Köy Enstitüleri konusunda çok kitap yazıldı. Yine de yazılabilir. Ülkemizin kalkınması ve çağdaş uygarlık düzeyine erişebilmek söz konusu olduğunda Köy Enstitüleri gerçeğini göz ardı edemeyiz. Köy Enstitülerinde yetişen edebiyatçılarımızı ve Köy Enstitülerinden doğan edebiyatımızı da… (Masa dergisinin Mayıs 2016 sayısında KÖY ENSTİTÜLERİNDEN DOĞAN EDEBİYAT başlığıyla kısaltılarak yayımlanmıştır.) Beyazıt Kahraman
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR