Öğretmenin Pirus Zaferi / Mustafa Pala
İstanbul'da disiplin suçları nedeniyle okuldan atılan 17 yaşındaki lise öğrencisinin, okul müdürü İbrahim Oktugan'ı öldürmesi okul katliamlarında sicili kabarık Amerika'yı ve One Eight Seven filmini akla getiriyor.
İstanbul'da
disiplin suçları nedeniyle okuldan atılan 17 yaşındaki lise
öğrencisinin, okul müdürü İbrahim Oktugan'ı öldürmesi okul
katliamlarında sicili kabarık Amerika'yı ve bir filmi akla getiriyor. bu cinayetlerden
birine odaklanan, Kevin Hal Reynolds'ın "One Eight Seven"
filmini bir kere daha, ama bu kez dikkatle izlememizi gerekli
kılıyor; çünkü ABD'nin bu şiddet üreten sosyolojisi,
müttefiklerini ve sömürgelerini de etkiliyor. İbrahim öğretmen için OKULLAR SAVAŞ ALANI “Eğer duyuyorsan Tanrım, lütfen
bana yardım et. Lütfen işimi yapmam için bana şans ver. Çünkü
beni bu iş için yarattın. Tanrım, benden yardımını esirgeme.
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü ver.
Değiştirebileceğim şeyleri değiştirmem için bana cesaret
bağışla. En önemlisi de bu ikisinin farkını anlamamı sağla.
Ben konuşuyorum Tanrım, Trevor… Âmin!” Düşmana karşı az sonra
gerçekleşecek yoğun bir taarruzun emrini alan askerin, silahını
ve diğer savaş donanımını kuşanırken ettiği bir dua değil
bu. Los Angeles’ın San Fernando Valley bölgesindeki John Quincy
Adams Lisesi’den vekil öğretmenlik teklifi alan Trevor
Garfield’in (Samuel L. Jackson), okula gitmek üzere evden
ayrılmadan önce kuşandığı ruhsal bir donanımdır yukarıdaki! Neden bir öğretmen, okula, genç
bireylere bir şeyler öğretmeye giderken, âdeta savaşta ölmemek
için Tanrı’ya böyle bir sığınma ve ondan cesaret dileme
ihtiyacı duyar? Bunun yanıtını, “Bir Sekiz Yedi”nin (One
Eight Seven) çıkış jeneriğindeki notta buluyoruz: “Her dokuz
öğretmenden biri okulda saldırıya uğruyor. Bu saldırıların
%95’i öğrenciler tarafından gerçekleştiriliyor (Metropolitan
Life Survey).” Nihayet filmimizin ana karakteri
Brooklyn Bedford-Stuyvesant’ta Roosevelt Whitney Lisesi’nin Fen
Öğretmeni Trevor Garfield, düşük not verdiği çete üyesi
öğrenci Dennis Broadway (Method Man) tarafından defalarca tehdit
edilmiş; sorun, okul yönetimi tarafından görmezden gelinmiştir.
Ve Dennis, öğretmeni Garfield’ı sadece düşük not vermesi
nedeniyle öldüresiye bıçaklamış; onu sağlığından ve
mesleğinden etmiştir. Olaydan 15 ay sonra Garfield, bu kez John
Quincy Adams Lisesi’nde vekil öğretmenlik yapacaktır, tabii
öğrenci çetelerinin izin verdiği ölçüde! ABD VE ŞİDDET Gus Van Sant’ın Fil (Elephant)’deki
amaçsız, hedefsiz, rastgele öğrenci şiddeti, yine bir ABD yapımı
olan Bir Sekiz Yedi’de bu kez daha özel bir biçime bürünüyor
ve doğrudan öğretmene yöneliyor. Amerikan toplumu, şiddet
sinemacıları için bulunmaz olanaklar sunuyor. Şiddet ve zorbalık
temalı filmler için olduğu kadar, zorbalığın daha özel bir
alanı olan “okulda şiddet” için de bitmez tükenmez bir
kaynak, Amerika! Amerika’nın şiddet üreten
sosyolojisinin ve siyasi yönsemelerinin nedenlerini, bu ülkenin
diğer ülkeler üzerindeki emperyal emellerinden ayrı düşünmek
doğru olmaz. Dış ilişkilerini şiddete dayanarak kuran ve yöneten
bir ülkenin içerideki sosyal yaşamda toplum üyeleri arasında
barışçı ilişkiler üretmesi beklenemez. Örnekleri sıralamak
yerine sadece New York Times’ın yazdığı bir haberi aktarıp
geçelim: “ABD Hükûmeti, yapılacak bir darbe için, Başkan
Trump’ın ‘askerî operasyon seçeneği masamda’ dediği
Venezuela askerî yetkilileriyle gizlice görüştü!” (NTY,
09.09.2018) Genel anlamda büyük şirketlerin yönettiği
emperyalizm aşamasındaki kapitalist devletlerin bu şiddet ve
zorbalık yanlısı yönetim yaklaşımları, toplumun şiddet
kültürünü benimsemesine ve meşrulaştırmasına zemin hazırlıyor
demek, bu nedenle aykırı bir belirleme olmayacaktır. TERÖR DEVLETİ ve
ÖĞRENCİ ÇETELERİ Tepkilerini kontrol edemeyen, okuldaki
sosyal etkinliklere katılmayan, derslerinde sorunlar yaşayan,
evlerinde şiddet gören, parçalanmış ailelerin çocukları,
ateşli silahları marketlerden bile kolayca alabilme olanağına da
sahip olunca, kendi hukuklarını başkalarına dayatmakta bir
sakınca görmüyorlar. Çeteleşerek de hem bu meşruiyeti hem de
kendilerini güçlendiriyorlar! Dış politikasını, silah
şirketlerini memnun ederek silahlanıp dünyanın varlığına el
koymak biçimde yapılandırılmış bir emperyalist ülkenin, iç
politikasında da terör üretmesi kaçınılmazdır. Bireysel
silahlanma olanaklarının son derece zengin olduğu toplumda
bireyler, özellikle de kendine ait gördükleri ülke varlığını,
yerli ama sosyoekonomik bakımdan dezavantajlı kesimle, göçmenlerle
ve Afro-Amerikan nüfusla paylaşmak istememektedir. Bu nedenle
elindeki ekonomik, siyasi ve silahlı gücü sonuna kadar “öteki”ne
karşı kullanmaktadır. Böyle bir toplumsal yapı içinde
“öteki”nin, özellikle son kuşağına mensup bireylerinin
“beriki”yle karşılaştığı her sosyal mekân, bir çatışmaya
sahne olmaktadır. Böyle bir toplum kültürü ve sosyolojisinde
duyarlı eğitim mekânı olarak okullar, en çok da alt
sosyokültürel mahallelerin okulları, çeteleşmenin doğal
zeminleri olarak ortaya çıkmaktadır. 1, 8, 7 CİNAYET KODU Zaman zaman şiddet sinemasının kült
filmlerini selamlamayı unutmayan, kısa adıyla 1 8 7, daha önce ve
daha sonra defalarca ele alınmış olan bir konuya, “sorunlu
öğrenci-fedakâr öğretmen” arasındaki probleme odaklanıyor.
Bir Sekiz Yedi’nin farkı, bu problemin cinayetle sonuçlanan
şiddete dönüşmesi. Yönetmeni Kevin Hal Reynolds, adaşı
olduğundan mıdır, Kevin Costner takıntılı bir sinemacı!
Yönetmenlik filmografisinde Robin Hood: Hırsızlar Prensi,
kutuplardaki buzların eridiği Waterworld (Su Dünyası), Monte
Cristo Kontu, Vietnam savaşı sırasında Amerikan gençliğinin
durumuna odaklanan Fandangove 2016 filmi olan, İsa Mesih’in kayıp
bedenini arayan Risen gibi yapımlar bulunuyor. Adını polisin
cinayet kodundan alan, 1997 yapımı Bir Sekiz Yedi’nin
senaryosunu, Los Angeles’ta bir devlet okulunda öğretmen olan
Scott Yagemann, kendi öğretmenlik deneyimini kaynak alarak yazıyor. Film, Afro-Amerikan ve Latin Amerikalı
göçmen çocuklarının yoğun olduğu bir okulda, Fen öğretmeni
Trevor Garfield’in, çete üyesi öğrencilerle eğitim-öğretim
mekânı dışına taşan mücadelesini merkeze alıyor. Önceki
okulunda çete üyesi Dennis Broadway’in ölümcül saldırısıyla
ağır yaralanan Garfield, şimdi vekil öğretmen olarak görev
yapmaya başladığı okulda bir kere daha benzer öğrencilerle bir
aradadır. Genel görünüm, bir okuldan çok,
kentin “özgür” arka mahallelerini andırmaktadır; tabii orada
kentin sosyal kurallarından uzak yaşayan insanlar da öğrenciden
çok, çete üyesi serserilerdir: Birbirlerini itip kakan,
koridorlarda öpüşen, zulalarda sevişen, uyuşturucu çeken,
okulun fiziki yapısına ve araç gereçlerine zarar veren
öğrenciler… Bütün bunlara, kişi olarak zarar
görmemek için silahıyla okula gidip gelen, sarhoş, Amerikan
tarihi öğretmeni Dave Childerss (John Heard) gibi kabadayılar;
birkaç öğrenci tarafından aleyhine tanıklık ettiği için
sürekli tehdit edilen Ellen Henry (Kelly Rowan) gibi çetelerin
korku krallığında nefes alıp veren öğretmenler; bir çatışmaya
meydan vermeden günlerini ve “görev”lerini tamamlamaya
odaklanmış, kariyerlerini zora sokmak istemediklerinden çeteleri
de üzmemeye çalışan okul yöneticileri; okul yöneticilerinin
politikacılarla yakın olduklarını söyleyerek, haklı bile olsa
öğretmeni savunamayan öğretmen sendikası temsilcileri; çete
reislerinin fiilî saldırıdan tutuklandığı hâlde aynı okulda
kalmasına şartlı tahliye ile karar veren mahkemeler de eklenince
sosyal arka plan tamamlanmış oluyor ve bu sosyal arka plan bize hiç
yabancı gelmiyor! ARTILAR - EKSİLER Bir öğretmenlik deneyiminden güç
alan senaryonun, yukarıdaki durumu betimlemekle yetinmesi,
belirlenimci bir yaklaşımdan uzak durması; ekonomik, sosyal,
kültürel yorumlara yönelmemesi, kimilerince filmin zayıf yönü
olarak değerlendirilse de öğretmen senaristin, sinema sanatı
adına doğru bir tercihtir, zira neden-sonuç ilişkisini kurması
gereken izleyicidir. Filmde bazen seyircinin dikkatini
odaklamak bazen de merakını artırarak ilgisini belli bir noktaya
yöneltmek amacıyla görüntüyü flulaştırmak veya ağırlıklı
renkler kullanmak; etkiyi güçlendirmek için kamerayı yer yer
sallandırmak; Ellen’le Trevor’ın şarap içtikleri sahnede
duygusal yakınlıklarını, okulda yaşadıkları gergin ortama
kontrast oluşturarak daha yoğun hissettirmek için kamerayı
etraflarında döndürmek dışında yönetmen Kevin Reynolds’un
pek bir yaratıcılığını göremediğimizi söylemek durumundayız. Filmin bütün seyredilebilirliğini,
Trevor Garfield rolünde Samuel L. Jackson sırtlanmıştır
diyebilir, buna da Rus ruleti sahnesindeki performansını kanıt
gösterebiliriz. Bunun yanına filmin oldukça etkili müziklerini
eklemek ve David Darling’in hakkını teslim etmek de boynumuzun
borcudur. ENGEBELİ 'ÇIKIŞ
YOLU' Hikâyeyi, filmin teknik ve sanatsal
yapısını artılar-eksiler çerçevesinde okuduğumuz gibi okumamız
gerekir. Yukarıda anlattıklarımızda filme dair umut verici hiçbir
emare bulamamışlara, en koyu karanlık eğitim filminde bile cılız
da olsa bir umut ışığı bulunmasının kaçınılmaz olduğunu
anımsatmamız lazım. Söz konusu olan eğitimse, o cılız umut
ışığı, karanlığı yırtarak büyür ve dünyayı aydınlatır.
Bunu yapabilen sanatçılar, sinemacılar, Türkiye hariç, dünyanın
her yerinde vardır; Amerika “hariç değil!” César (Clifton Collins Jr.), dar
gelirli ailelerin liseyi bitirse bile üniversiteye gitmesi mucize
gerektiren çocuklarından biri. Çete reisi olduğu kadar, babası
evi terk edince, otelde çalışan annesini dövecek kadar da güce
tapan “aile reisi”dir! Öğretmen Trevor ile oynadıkları Rus
ruletinde, César koyu karanlığın içine yuvarlanıp giderken
Trevor, oradan Rita Martinez’i (Karina Arroyave) pırıl pırıl
bir aydınlığa çıkarmıştır! Rita da Amerika’nın
“öteki”sidir; ama kaleminin iyi olması, daha önemlisi Trevor
gibi duyarlı bir öğretmenin onu keşfetmesi ve “boş ver”memesi
Rita’yı “beriki” yapmaya yetmiştir! Mezuniyet töreni. Kürsüde Rita
ağlamaklıdır: “Okuyacağım yazının başlığı: ‘Kurtuluş
Yolu’. Ben onun (öğretmeni Bay G’nin, yani Garfield’in)
sayesinde buraya geldim. Kimse yokken o, benim yanımdaydı; sorun şu
ki biz de onun yanında olmalıydık!” Öğretmen Ellen, Öğretim
Sertifikası’nı, ağlayarak çöp sepetine atarken, César ve
Trevor’un çıplak bedenleri morgda yan yana yatarken Rita
gözyaşları içinde okumaya devam eder: “Bay G., benden Pirus’u
araştırmamı istemişti, araştırdım: Ne zaman biri size, bunun
bir Pirus zaferi olacağını söylese, çok şey kaybedilerek
kazanılan zafer demek istiyordur!” Tıpkı kör karanlığa karşı
eğitimle kazanılan aydınlanma zaferi gibi! Mustafa Pala
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR