Son Dakika

hlebnikov-1122024223606.jpg


Parvulescu, Hlebnikov’un şiirini ‘fevkalade bir beyanın gün ışığına’ çıkması olarak yorumluyor.

Hlebnikov söz konusu şiiri 1909’da yazmış olmasına karşın, şiir 1910’da Nikolay Kulbin’in ‘İzlenimciler Stüdyosu’ başlıklı çalışmasında yayımlanır.

“Hah, gülün, sizi gülücüler! / Hah, katılarak gülün sizi gülücüler! / Siz, gülüşlerini saçanlar, güle güle kahkahaya boğlanlar sizi, / Hah, gülücüklerinizi ağız dolusu saçın / O gülünesi gülmecilik; güldürücü gülüşlerin gülüşü! / Gülücükler taşıyor gülüşü bastıran; gülünesi gülüşçüler sizi! / Gülerekten, gülerekten, / Ağız dolusu, yaya yaya gülün, gülücükler, gülücükler / Gülüşçükler, gülüşçükler. / Hah, gülün, sizi gülücüler! / Hah, katılarak gülün sizi gülücüler!” Şiir’in Paul Schimid çevirisi “Hah-hah! Hah-hahcılar! / Hih-hihlerle gülen sizler, kah-kahlarla gülenler” dizelerinden de anlaşılacağı gibi, gülücüler, hahhahçılar gibi farklılıkla da bir başka çalışmada yer alıyor.

Parvulescu bu şiirdeki gülme sözcüğünün şairi tarafından doğaçlama yapılarak, sözcüğü olmayacak şekillerde esnetilip, bükülüp, çarpıtılarak kullanıldığını ileri sürer. “Gülme-Bir Tutkuya Dair Notlar”da Parvulescu’nun bir tutku olarak nitelediği gülme üzerine esnetilip, bükülüp, çarpıtılarak ortaya çıkarılan bir kitap.

Parvulescu, şiiri ‘efsun’ olarak görüyor. ‘Gülmenin Şiiri’ni yazan şairi de ‘efsuncu’. Bu saptama yalnızca Hlebnikov’un şiiri için değil, şiir üzerinedir.

Parvulescu, şiire ‘efsun’ dolayısıyla şaire ‘efsuncu’ gözüyle baktığı için, şairi şaman /kam olarak da nitelendirmiş oluyor. Şiir, kısacık yazılanın ötesinde efsunkâr yapısıyla dizelerin dışında onu da aşkın daha farklı bir tür olarak karşımıza çıkıyor.

ELMAS KADAR SERT MİNERAL

Parvulescu, Hlebnikov’un şiiriyle başlayan yüzyılı da gülen yirminci yüzyıl olarak adlandırmaktan kaçınmıyor. Tartışmaya açıktır, yirminci yüzyıl gülmenin yüzyılı sayılabilir mi? Somut tarihsel gelişmelere bakılırsa öyle değildir, ancak öyle olmayan tarihe bakılırsa bu yüzyıldaki trajik olgular ironik ve eleştirel olarak gülünç sayılabilir. Gülücülerin kimler olduğuna ve hangi amaçla güldükleriyle ilintili bir değerlendirme olabilir. Bizim ‘güleriz ağlanacak halimize’ sözü bu anlamla yerinde sayılabilir.

Parvulescu,  Hlebnikov’un şiiriyle başlayan yüzyılın temel yapısını Alain Badiou’nun ‘gerçek tutkusu’ dediği olgunun bir çeşitlemesiyle eş tutuyor.  Parvulescu, Badiou’nun ‘Yüzyıl’ olarak Türkçe’ye çevrilen kitabındaki “Yüzyılın içinde sanatı, idari hile araçlarını kullanarak, gerçekliğin maden yatağından elmas kadar sert gerçek bir minerali çekip çıkarmaya zorlayacak bir irade var mıdır, yok mudur?” sorusuna, “Nitekim yirminci yülyılda sanat, bir dizi hile sayesinde, gerçeklik madeninden gerçeğin parçalarını (ya da bunlardan birtakım fanteziler) çekip çıkarma görevini üstlenecekti.” Yorumuyla yanıtlar.  Badiou’nun ‘elmas kadar sert gerçek mineral’ kavramıyla ifade etmek istediği, Parvulescu’ya göre ‘gülme ve gülme sesi’dir. Bu da Hlebnikov’un şiirini ‘elmas’ düzeyine çıkarır.

Gülme-Bir Tutkuya Dair Notlar’da Anca Parvulescu’nun bir elmas yontucusu niteliğiyle o mineral üzerindeki işçiliğidir. Gülme, şimdiki zamanın ‘neşesi’ ve ‘dehşeti’dir. Hem o, hem ötekidir.

SOYTARILARIN İŞLEVİ SOYLULARI GÜLDÜRMEK DEĞİLDİR

Hlebnikov’un şiirinde esnetilip, bükülüp, çarpıtılarak kullanılan gülme/gülücüler gibi sözcükler, Parvulescu’ya göre ‘emir kipi’ndedir.

Böylece şiir içeriğiyle ve işaret ettiği gülmenin aşkın anlamlarıyla ‘manifesto’ niteliğindedir. 1909 yılında yazılan şiir yaratmış olduğu kurmaca bir kolletkifi işaret eder ve bu kolektif ‘dünya gülücüleri’ olarak adlandırılanlar için aynı anda bir çağırıydı. Gülücülerin kimliği ne yazık ki açıklıkla gösterilmiyor? Kim bu gülücüler? Onca acıya, trajediye karşın, sanki hiçbir şey olmamış gibi dünya yansa da umurumda değil diyerek duyarsız kalanlar mı, yoksa o yangını tutuşturanlar mı?

Parvulescu, kimlikleri açıklıkla belli olmayan gülücüler için “Gülmeciliğin gülücüleri, gülmeye davet ediliyor ama ‘gülücü’ kelimesinin asgari bağının ötesinde bir kimlik sergilemiyorlar, hatta bir gelecek ya da gaye hiç yansıtmıyorlar.” Öyleyse şiir boşlukta kalmış mı oluyor? Üstelik manifesto olma savını hak edecek kadar iddialı bir şiir, şairini, politikacısını, gülücüsünü bulamamış mı sayılıyor?

Hlebnikov, gülücüleri açıklıkla göstermese de gülücülerin var olduğu gerçek. Gülücüler dünyayı acınası duruma çevirip, yarattıkları kaostan ve dehşetten yararlanarak eserleriyle övünüp, çırpınan ve gırtlağına kadar batanları izlediklerinde gülmeyi sürdürüyorlar. Asıl sorun gülünenlerin kimliklerinden de açıklıkla söz edilmemiş olmasına karşın, gülünülenlerin kendilerine gülenler karşısında ne yaptıklarıdır. Üstelik gülününler kimi Shakespeare yapıtlarındaki gibi gülünüldüklerinde bile aslında gülenlere gülenler değil. İngiliz trajedilerindeki soytarıların işlevi soyluları güldürmek değildir, tıpkı gülmecenin hoşlukla güldürmesi olmayıp düşündürdüğü gibi.

Parvulescu, Hlebnikov’un gülme kipinin, mizah, gülmece, komedi kuramlarının, gülme eylemi üstüne geliştirdikleri ‘Üstünlük, aykırılık, avuntu’ kuramlarını dert edinmediğini ileri sürer,  başka bir şeye verilen bir tepki olduğunu varsayar. Diğer üç kuramdan daha değerli olduğunu söyleyebiliriz. Gülmecenin zalimin zulmüne karşı mazlumun silahı olması ‘tepki’ olarak görülebilir.

Parvulescu Gülme-Bir Tutkuya Dair Notlarda gülme ediminin içeriğiyle birlikte biçimine de dikkat çekmek ister; …gülme davranışı ya da gülmeye başvurmak, farklı türde sorunları ilgilendirir: Gülerken beden nasıl görünüyor? Gülme sesi nasıl? Gülmenin zamanı nedir? Gülme patlaması nerede, hangi yerde olası? İki ya da daha fazla insanın birlikte gülmesinin anlamı ne? Gülme ne işe yarıyor (ya da yaramıyor)? En önemlisi de, gülerken ne tür özneler haline geliyoruz? Her ne kadar geçici de olsa ‘gülüyorum, öyleyse varım (ya da yokum)’ misali gülücü olmanın öznelliğine demir atmanın anlamı ne?” Parvulescu, bu soruların yanıtlarını da vermeye çalışıyor.

İNSANI HAYVANDAN AYIRAN EN ÖNEMLİ ÖZELLİK

Parvulescu’nun çalışması felsefe de dâhil olmak üzere diğer bilim disiplinleriyle de ilişki kuruyor. Aristoteles’ten, Henri Bergson’a, Battaille’ye, La Chambre’ye, Descartes’e, Hobbes’a, Spinoza’ya, Malebranche’ye değin felsefi metinlerin gülmeye ilişkin bağlantılarını araştırıyor.

Felsefe olarak gülme eylemi kimi zaman gülmenin toplumsal işlevi, kimi zaman da neden gülündüğü üzerine yoğunlaşır. Tek bir kavram, Parvulescu’nun çalışmasıyla varsıllaşıyor. Gülmeyi diğer tutku türlerinin bir uzantısı olarak değil, onu aşkın, kendi başına bir tutku olarak değerlendiriyor.

Sevinç Sokullu ‘Türk Tiyatrosunda Komedyanın Evrimi” çalışmasında gülmeyi açıklayan farklı kuramların işlevlerine ilişkin “Gülmeyi açıklamaya çalışan kuramlar işlevsel çözümlemeye de yönelmişlerdir. Bu sonuçlara göre komedyanın çifte işlevi ortaya çıkmaktadır. Bunların ilki trajedyanın ‘katharsis’ ine karşılık ‘katastasis’; yani insanı, bastırılmış, itilmiş duygularından kurtararak gevşetme, rahatlatmadır. İkinci görevi ise, gülme ile budalalığı ve kusuru gösterip cezalandırma ve bu yolla toplumsal yaşamı düzeltmek, iyileştirmek, bütünleştirmektir” yargısına ek olarak, kendisi de St. Louis’te Washington Üniversitesi’nde, Karşılaştırmalı Edebiyatta Lisansüstü Çalışmalar Direktörlüğü yapan Parvulescu, gülme kavramına katkı yaparak onu uygarlaştırma kavramı ile açıklamaya çalışıyor. Parvulescu’nun “Gülme-Bir Tutkuya Dair Notlar”ı gülmeye davettir.

Bergson haklı:  düşünmek değil gülmek insanı hayvandan ayıran en önemli özellik!

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler