Doksanların pop şarkıları neden çok seviliyor?
Ana akım sosyolojinin sınırlarına hapsolmuş kalem erbabınca ileri sürülenin aksine belirli zamansal kesitler üzerinden teşkil edilen kuşak kavramı, toplumsalı anlamakta işlevsizdir ve bıkıp usanmadan tekrarlamak gerekir ki insanların dünyevi yazgılarını belirleyen şey, iktisadi ilişkilerdir.
Çok basit bir örnekle somutlaştırmak gerekirse bir işçi ile bir patronun, bir kentli ile bir köylünün çocuğunu sırf aynı yılda doğdular diye eşitlemek hokkabazlıktır. Buna karşın tecimsel kitle iletişim araçları aracılığıyla insanların birbirlerine benzetildiği de bir hakikattir. Doksanlı yıllarınsa bu bahiste özel bir yeri vardır ve bu da tesadüf değildir: O senelerde, kapitalizme karşı örülen son duvarlar da yıkılmış; yıkıntının altında kalan yoksulların metalaşmış kültürel ürünlerle oyalanması için gerek ileri kapitalist gerek bağımlı ülkelerde medya sektörüne daha önce görülmedik yatırımlar yapılmıştır. Bu süreci ülkemiz özelinde izlemek de mümkündür: Anayasaya aykırı biçimde özel radyo ve televizyon kanallarının kurulması tam da o zamana denk gelmektedir. Kültür endüstrisince seri biçimde imal edilen star’lar, şekil itibarıyla dahi kamusal fayda gözetilmeyen ve mülkiyeti asıl olarak başka sektörlerde at oynatan para babalarına ait yayın organlarında halka sunulmuştur. Bunların sinemacı ve dizicileri bir yana, müzik alanına dâhil olanları ise çok şanslıdır; zira onlar o günlerde ceplerini zaten doldurmakla birlikte bugün bile çorbayı kaynatabilmektedir. Çünkü memleketin bir yerlerinde birileri durmadan ve ihtirasla doksanları özlemektedir! Bu durumun müzikal bir izahı vardır: Doksanlara gelene kadar Türk popu daha çok ithalci bir yaklaşımla var edilmiş ama bu dönemde nihayet yerel ve özgün, görece kaliteli bir popüler müzik anlayışı ortaya çıkmıştır (Yağmur Deniz Eylül, 90’lar Türkçe Pop Müzik, Gece Kitaplığı, 2022, s. 63). Bu anlayışın ürünü şarkılarla büyüyen bireyler, doksanlar popunu içselleştirmiştir. Ama konu bence bu kadar basit değildir. Kapitalizmin en doğrudan ve şiddetli etkisi insanların gündelik yaşamınadır. Emek gücünü satarak, sömürüye maruz kalarak yaşayan her birey; emeğine, kendine, topluma ve doğaya yabancılaşır ve insani özünden uzaklaşır. Tüketim olanaklarına ulaştıkça özgür olduğu zannına kapılır fakat gerçekte sadece bir kukladır. Ama bir şeylerin yanlış gittiğini de ara ara sezer. Bu ise bir sorgulamaya ve mücadeleye girişmeye değil kaçışa vesile olur. Çünkü düzen, bugünün insanını bugüne sıkıştırmış, onun gelecek tasavvurunu yok etmiştir. Daha tumturaklı ifade edersek ütopyalar çoktan bireysel ve toplumsal düzlemde etkisini yitirmiş (Çiler Dursun, İletişim Kuram Kritik, İmge Kitabevi, 2013, s. 108), hayal kurmak yerini çocukluk anılarına sığınmaya bırakmıştır; zira çocukluk, ev sokak okul üçgeninde kaygısızca var olunabilen günlerin toplamıdır. Trend deyimle “doksanlar çocukları”nın hatıralarının fonunda ise hep pop müzik vardır. İşte doksanların popu bu yüzden şimdi bile bu kadar sevilmekte, dinlenmekte; bu şarkılar sayesinde yetişkinler bugünden kaçıp mazinin muhayyel güzelliklerine sığınabilmektedir. Alper Erdik
Gercekedebiyat.com