Çocukluğumun kokusu
Neden hep orda oturduğumuzu büyüdükten sonra anladım. Hanımelinin, aslında bilinçaltımıza işleyen kokusuymuş bizi hep aynı duvarda oturmaya iten. Çiçeğe koşan arılar gibi duvara değil, kokuya gidermişiz.
Müdürüm Bir kış günü ama birden Hanımeli aklıma geldi Benim çocukluğumun bitkisi Çocukluğumun en güzel kokusu Baharın ve yaz gecelerinin En güzel kokan çiçeği Kokusu ile burnu yakan, bayıltan, İnsanı alıp götüren, uyutan. Hanımelinin Kokusunu duyduğun zaman Aklında ne varsa uçar gider, Kokuya odaklanmaktan dolayı Konsantrasyonun dağılır ve Seni başka türlü bir ortamın İçine alır, mutlandırır. Bu çiçeğe bahçe kapısı demirlerini Sarmaladığı bir durumda rastlanılınca İnsanın içi açılır güzel kokusundan Yanından geçen bir yolda ilerlemek Üzere programlanmış da olsanız O bahçeye giresiniz gelir. En güzel kokan çiçeklerden biridir. Bazen kötü bir günün ardından Ilık bir rüzgarla, Hiç ummadığın bir anda Yüzüne çarpar kokusu, Yabancı bir sokakta. O an cennetin varlığının ispatıdır... Müdürüm Çocukken, kış mevsiminde sokağa çıkmazdık. Babaanne ya da annem izin vermezdi. Zaten okul da vardı. İlkbahar hem havaların ısınması, hem derslerin hafiflemesi demekti ve aynı zamanda sokağa çıkabilmenin başladığı aylardı tüm çocuklar için. Sokağa çıkmaya başladığımız ilk zamanlarda, bütün kışın hıncını almamız gerektiği gibi bir endişemiz vardı sanki. Bisikletti, toptu, koşmaydı, kovalamacaydı, kavga, dövüş ne varsa çocukluğa dair. Belli bir saatten sonra narin bacaklarımız kaldıramazdı yorgunluğu, gider bir yerde otururduk. O yorgunlukları atma mekânımız, nefeslendiğimiz, eve döndüğümüz zaman fırça yememek için terimizin soğumasını beklediğimiz yer, işte o hanımelinin tüm sokağı kokuttuğu taş duvardı. Dayak yediğimizde gidip ağlamışlığımız da vardır o duvarda, oturup çekirdek yediğimiz de, yaptığımız yaramazlıkları anlatıp bu konuda daha büyük başarılar için birbirimizi motive ettiğimiz de, gevezelikler edip cıvıl cıvıl kahkahalar attığımız da! Bilirsin Müdürüm, tam çocukluk işte ya... Aslında pis, kirli, leş gibi bir duvar. Ama hep orda otururduk. Neden hep orda oturduğumuzu büyüdükten sonra anladım. Hanımelinin, aslında bilinçaltımıza işleyen kokusuymuş bizi hep aynı duvarda oturmaya iten. Çiçeğe koşan arılar gibi duvara değil, kokuya gidermişiz. En büyük endişemizin sokaktan eve erken çağrılma, en büyük korkumuzun da bir sonraki gün ceza yiyip sokağa çıkamama ihtimali olduğu günlerimizde işlemiş içimize o hanımelinin kokusu. Şimdilerde komşunun evinin girişinde bir hanımeli var. Her yaz ve bahar aylarında sokağa çıkarken ya da gün dışarıda gezinirken içim dolduran kokusuyla. Komşudaki hanımeli er akşam eve girerken kokusuyla selam gönderiyor bana çocukluğum. Hanımelinin kokusu, Bilinçaltıma işlediği kadar Eskiye özlem aslında Benim her akşam Eve girerken kimyamı bozan. Bak diyor, sen beni unutsan bile Ben seni unutmadım. Bu dünyaya ait değilmiş de Yolunu şaşırıp gelmiş gibi. Bu dünyaya yakışmayacak Kadar güzel kokan çiçek. Müdürüm, hanımeli Kokusu beni benden alan Şahane çiçek, muhteşem bir bitki. Bir sokakta yürürken ansızın Kokusu burnuma gelen ve yüzüme Birden bir tebessüm oturtan. Hanımeli Her sene kokusunu aldığımda Başka mutlu hissediyorum kendimi. Kapladığı bahçe duvarı, Bulunduğu sokak bir anda Güzel insanların yaşadığı Bir yere dönüşüyor gözümde Hanımeli Kanun hükmünde kararname ile Her evin bahçesine dikilmesi gereken Doğanın ve tabiat ananın bir lütfu, Dünyanın en güzel kokusu Çocukluk anılarımın mimarı. Mayıs ayını ekstra sevme sebebi. Hanımeli Böylesine kokan bir çiçeğe Hanımeli ismini verecek kadar İnce ruhlu, kibar insanların Bahçesinde salınıveren En mutlu olduğum zamanların Anısından çıkıp gelen koku. Şairin de dediği gibi
O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, Bahçesinde ebruliii, Hanımeli açan bir ev. Nadir Avşaroğlu
Gercekedebiyat.com













