'3 Temmuz’da' Fenerbahçeli olmuştum
Dönemin hükümetinin, “ne isterlerse vererek” cürüm ortağı olduğu Fethullahçıların gemi azıya aldıkları günlerdi. Allah bin türlü belalarını versin ki, vermeden almaya programlanmış bu duygusuz robotlar, devletin anahtarını teslim almak üzere alttan alta tam gaz çalışıyorlarmış. Düşünün, henüz bilgisayar içinde kitap olmayı bekleyen bir dosyayı “büyük birader” olup görebiliyorlar, yazarını tutuklayarak herkese gözdağı verebiliyorlardı. Gerçi yazar dediğiniz kolay lokma, ona gelene kadar siyasetçiler, hatta Genel Kurmay Başkanı dâhil sayısız subaylar uydurma belgelerle tutuklanmış, toplum, gözüne ışık tutulmuş şaşkın, ürkek tavşana dönüştürülmüştü. 2008-2016 yılları arasında, Cumhuriyet gazetesindeki son yıllarıma ve Aydınlık gazetesindeki üç yılın tamamına denk gelen zaman dilimi içinde, Fenerbahçe Spor Kulübü’ne de büyük bir kumpas kuruldu malumunuz... Basın karikatürü işini namusunuzla yapıyorsanız eğer takım taraftarlığınız, dünya görüşünüz rafa kalkar, gücünüz yettiğince haksızlığın, yanlışın karşısında olursunuz… Ben de elimden geldiğince basın karikatürcülüğünün hakkını vermeye çalışıyordum… 2011’de, on günlük yaz tatilimin bir bölümünü geçirdiğim Trabzon’da “3 Temmuz” sabahı, markete ekmek, gazete vs. almak için girmiştim. Kasa bölümüne yakın mini televizyon açık, bir yandan “flaş haber” izleniyordu… Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım’ın polislerce götürülüyor olmasının önemi nedeniyle olsa gerek, televizyonun sesi bangır bangır açıktı. Marketteki herkes gibi gözüm televizyondaydı… -Adami köri misin, gral gibi kidii bezevenk, diyerek, idam hükmünü çoktan vermiş bir vatandaşımızı duymazdan gelmiştim. Çünkü aynı haber bültenleri, “asit kuyuları” ile İlhan Selçuk’u yan yana getirebiliyordu ki, bunlar Allah bir deseler inanılmazdı! Sonradan öğrenebildiğim kadarıyla hesap şuydu; Fenerbahçe bir yandan en geniş tabana sahip bir sivil toplum örgütlenmesi olarak fazla etkiliydi, öte yandan stadından başlayarak, yat limanının da içinde olduğu dev semt arazisi iştah kabartıyordu. Fenerbahçe’nin ve bu dev arazinin üstüne konmaya gücü yetmeyen Fethullahçılar, en iyi bildikleri işi yaparak Aziz Yıldırım’a kumpas kurdular. Patronlar nazik olur… Aziz Yıldırım da nihayetinde bir patrondu; ne siyasiler, ne askerler kadar direnebilir, sonunda diz çöker diye düşünen yazılımı dışarda robotlar baltayı taşa vurmuşlardı... Evet… Aziz Yıldırım’ın hiç beklenmeyen direnişi moralleri yükselten etmenlerden biri olmuştu. “Ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu” tekerlemesindeki gibi, siyasetle ilgilenmez, ilgilense de anlamaz görülen futbol camiası da kısa sürede politize oldular, yığınlar halinde Silivri duvarlarına dayandılar. Tribündeki taraftarlık yerini yurttaşlığa bırakıyordu artık… Hep birlikte kol kola, toplu defanstan toplu hücuma geçildi… Peşinden şehitler de verdiğimiz Gezi direnişi… Bu süreç boyunca yıpranan iktidar koalisyonu sonunda “malın bölüşümü” nedeniyle tam ortadan yarıldı, sonrasını biliyorsunuz… Bir Galatasaray taraftarı karikatürcü olarak, Fenerbahçe’nin o tarihi direnişinin yanında olmaya çalışmıştım severek… Çünkü Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın o zor günlerde elinde tuttuğu “fener”, Türkiye’nin bütün “bahçelerine” ışık olmuştu. Ergenekon-Balyoz’un mağdur direnişçilerinin yaydığı ışık kadar güçlü bir ışık! Mustafa Bilgin
Gercekedebiyat.com