Son Dakika



Doster, kitaplar, kapsamları ve yazarları dışında Abdülhamit’in yaşamı, kişiliği ve siyaseti hakkında da ayrıntılı bilgiler verdi.

Abdülhamit üzerine o kadar çok yazarın kitap ve makalesi var ki bunların tümünü bir çırpıda hatırlamak ve sıralamak olanaksız elbette. Böyle bir çalışma bibliyografinin alanına girer.

Ancak salt Abdülhamit konusunda değil, bütün bir Abdülhamit dönemi, öncesi ve sonrası aydınları ile onların düşünce ve eylemleri, hatta eserleri konusunda çok değerli çalışmalar yapmış öyle bir isim var ki mutlaka hatırlamak ve hatırlatmak durumundayız: Prof. Dr. Yalçın Küçük. Yalçın Hocamızın Aydın Üzerine Tezler'i, tüm ciltleriyle bu konuda başvurulacak ilk eserlerden biridir kanımca.

Sevgili Doster konunun daha çok siyasal-ideolojik yanına eğileceği için Abdülhamit konusundaki edebi külliyata değinmek bana kalmıştı. Ancak ben de yazıyı zamanında toparlayamadım.

Ne var ki konu halen canlı ve sıcaktır. Atatürk’ün karşısına Abdülhamit’i koyanlar, cumhuriyetçiliğin karşısına ümmetçiliği koymakta ısrarlıdırlar.

ABDÜLHAMİTİ ANLATAN ROMANLAR

Dönemin edebiyatçılarının eserlerinde Abdülhamit’e ilişkin çok şey bulmaktayız. Fikret, Akif, Eşref gibi şairlerin şiirlerinden başka, 1876’dan 1909’a kadarki bütün edebiyat, devri Abdülhamit’te oluşmuştur.

Baba Tahir, Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci gibi bir avuç açık ve gizli Abdülhamitçi dışındaki bütün bir edebiyat, cedid edebiyat, Abdülhamit karşıtı bir çizgide oluşmuş ve gelişmiştir.

Abdülhamit döneminde edebiyatımız, yer altında elden ele dolaşan Fikret’in, Akif’in, Eşref’in, Neyzen’in bazışiirlerini saymazsak, yer üstünde kapalı, örtük bir edebiyat olarak gelişti. “Nadide” (Hüseyin Cahit Yalçın), “Mai ve Siyah”, “Aşk-ı Memnu” (Halit Ziya Uşaklıgil),“Eylül” (Mehmet Rauf) gibi birçok roman Abdülhamit devrinde yazılmış olmalarına karşın o dönem bir arka fon olarak bile yer almaz bu romanlarda. “Turfanda mı Turfa mı” (Mizancı Murat) ise bir pişmanlığın romanı olarak Abdülhamit’e övgü ve şükürle son bulan bir istisnadır.

Bazı ustalar ve gençler, bu dönemi genellikle Cumhuriyet’ten sonra yazdıkları romanlarda ve hatıralarında ele alabildiler. “Üç İstanbul” (Mithat Cemal Kuntay), “Sinekli Bakkal” (Halide Edip Adıvar), “Bir Sürgün” Yakup Kadri Karaosmanoğlu), “Kırk Yıl”(Halit Ziya Uşaklıgil), “Anılar ve Söyleşiler” (Ahmet Rasim) bunlardan ilk akla gelenler. Bu ve başka eserlerden çok çok sonra yazılan iki romandan daha söz etmemiz gerek. Ahmet Altan’ın Yalçın Hocamızın deyimiyle “küfür romanları” serisinden “Kılıç Yarası Gibi” (1998) ve “İsyan Günlerinde Aşk” (2001).

BİR İHANETİN ROMANI

Abdülhamit dönemini ele alan romanlardan kuşkusuz en önemlisi, yazarı Abdülhamitçi olmasına karşın gerçekçiliğini sonuna kadar koruyan “Abdülhamit Düşerken” adlı romandır.

Fethi Naci’nin deyişiyle, "Balzac"ın kralcı oluşu toplumsal gerçekliği nesnel gelişmesi içinde vermesine nasıl engel olmamışsa”, “gönlü de, kafası da Sultan Hamid’den yana” Nahit Sırrı Örik’in, “ Sultan Hamid'den yana olması da toplumumuzun belirli bir tarihsel kesitini bütün gerçekliğiyle yansıtmasına engel olamamış”tır.

Nahit Sırrı, aynı cümlelerle olmasa da Halit Ziya, Hüseyin Cahit, Ahmet Rasim gibi çağdaşlarının çizdiği Abdülhamit portresinin bir benzerini çizmektedir.Tüm bu ve başka romanlardaki Abdülhamit portresi, başlı başına ele alınmayı bekleyen bir inceleme ve araştırma konusudur.
 
Bir düşüşün, iktidarı yitirişin romanıdır “Abdülhamit Düşerken”. Salt Abdülhamit’in düşüşü değil, 33 yıl boyunca onunla birlikte iktidar olanların da düşüşüdür. Ama aynı zamanda bir başka düşüşün, ihanetin romanıdır.

1946’da yazılan, ilk baskısı 1957’de yapılan roman, İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkezi Umumisi’ne mensup Binbaşı Şefik Bey’in “aşk” uğruna savunduğu fikirleri ve arkadaşlarını terk edip karısının elinde kukla hale geldiğini anlatırken devrim ve karşı devrimin, 1908 Burjuva demokratik devrimi ve 1909 31 Mart gerici ayaklanmasının toplumu ve insanları nasıl bir saftan öbür safa
sürüklediğini de göz önüne seriyor.

Şefik, karısı Nimet’e gerçekten aşıktır ancak Nimet, iktidara, iktidarda olmaya aşıktır. Babası Mehmet Şahabettin Paşa 1908 devrimiyle birlikte iktidardan düşmüştür. Rüşvet aldığı, sahip olduğu tüm serveti rüşvetle edindiği haberleri çıkmaya başlayıp evinin yağmalanması, kendisinin de tutuklanması tehlikesi belirince Nimet Cemiyet’e gider ve orada karşılaştığı ileri gelenlerden Şefik Bey’den yardım ister. Nimet’ten etkilenen Şefik paşayı bu tehlikelerden kurtarır. Ancak kendisi tehlikenin kucağına düşer, Nimet’e aşık olur. İktidarı bırakmamak için Şefik’e yanaşan Nimet, evlenmek için babasının meclise geri dönmesini, Şefik’'in de mebus olmasını şart koşar. Nimet’in tüm isteklerini yerine getiren Şefik arkadaşlarından kopmakla kalmamışkısa zaman içinde hainleşmiştir de.

İlk basımı “Sultan Hamit Düşerken” adıyla yayımlanan kitap ikinci baskısında “Abdülhamit Düşerken”e çevrilmiş, 90’lı yıllarda yeniden özgün adıyla basılmıştır. 1976’da Kemal Bekir’in “Düşüş” adıyla tiyatroya uyarladığı roman, 2002'de Ziya Öztan tarafından sinemaya aktarıldı. Haluk Kurdoğlu, Engin Cezzar, Mustafa Alabora, Müjdat Gezen, Hazım Körmükçü, Savaş Dinçel, Erdal Özyağcılar, Meltem Cumbul, Mehmet Ali Alabora gibi tiyatro ve sinema ustalarını bir araya getiren filmde Tarık Akan da Mahmut Şevket Paşa rolünü üstlenmişti

Mecit Ünal
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)