'80 Şiiri’nin öncüsü Ahmet Erhan
Gerçek adı Erhan’dı…
“Bozkurt” olan soyadını kullanmak istemediğinden, “Ahmet Erhan” diye tanıtırdı kendini. Edebiyatımıza da bu adla geçmişti. Yakınları ona “Erhan” derdi. Mersinliydi… “Anadolu insanı”nın saymakla bitmeyecek çok yönlü, eşsiz özelliklerini içtenlikle dışa vuran, incelikli bir aydınımızdı. Şair olduğundan “köylü kabalığı” değmemişti, ama “Mersinli” tarafını korumuştu. “Bah heleee!” diye içten gelen seslenişi, yalnızca “Bak ne diyeceğim” anlamında değil de Anadolu insanının, “Bir de beni dinle” anlamındaki yumuşak, ama kişilikli uyarısıydı. Şiirinde kişilikli seslenişi duyumsatırdı: 1970’li yılların sonlarında, “ikinci yeni”nin getirdiği “şairane” deyişle sosyalist kavrayışın kestirme anlatımını birleştirmişti. Bu özelliğiyle, şiirimizde “80 kuşağı”nın öncüsü sayılır. O kuşağın kimi değerli şairleri, belki Erhan’ın “Öncü” yerini kabul etmek istemeyebilirler. Haklı da olabilirler, çünkü başka bir şairin ardında olmayı kabul edecek şair henüz, yeryüzünde görülmemiştir. Bu konularda kuşkusuz tarihin dediği olacaktır… Ankara’da Hatay Sokak’ta bir apartmanın 7. katında otururdu. Madımak Katliamına kadar Metin Altıok, Behçet Aysan gibi dostlarıyla aynı mekânlarda Rakı arkadaşlığını sürdürdü. Alkole düşkünlüğünü anlatmaktan kaçınmazdı: “Cennetle cinnet arasında bir harflik hata / Yüzümün çizgilerinin durmadan birbirine karıştığı aynalarda / Akşam / Alkol / Bir uyusam / Ne bir dostum var ne bir düşmanım / Gelip karşıma oturacak / Yağmurlara vurduğumda kurur bir yerlerim / Göğe baksam yerçekimi…” Ahmet Kaya’nın seslendirdiği “Bugün de Ölmedim Anne” şarkısının dizeleri Ahmet Erhan’ındır. “Bugün de ölmedim anne” dese de 2013’de 55 yaşında aramızdan ayrılacaktı. Şiirleri pek çok şarkıcıya ilham verdi. Selda Bağcan ya da Teoman’ın söylediği “Oğul” şarkısındaki şu dizeler unutulabilir mi? “Anne ben geldim, ağdaki balık 2001 yılına kadar uzanan Ankara yıllarında, en yakınındaki insanlardan birisi de Ahmet Say’dı. Onun “Rakı şişesinde balık” olma haline artık karışmıyordu Say. Bu konuda yapılabilecek her şey herkes tarafından yapılmıştı ve artık Erhan’ın yaşam biçimine karışmanın yersiz olduğu anlaşılmıştı. Bu durum, Erhan için de yakınları için de zordu… Saklanır gibi hep evdeydi Erhan… Ahmet Say, onun bu durumunu oluruna bırakmanın sakıncalı olabileceğini düşündüğünden, sıkça gidip yoklardı. Üç ciltlik Müzik Ansiklopedisi, öykü ve roman yazarı yazarı Ahmet Say’la sıkça paylaştığımız Rakı masalarının birinde söz Erhan’dan açılınca şöyle demişti: “90’lı yılların ortalarıydı, Antalya’daki edebiyatçı dostlarımızın daveti üzerine, benim uzun yıllar kullandığım ‘Tosbağa’ denen arabamla bir bahar zamanı bu kente gitmiştik. Arabayı ben kullanıyordum, yanımda Erhan oturuyordu; arkada ise eşlerimiz ve bizim ‘Baksır’ cinsi sevgili koca köpeğimiz ‘Buruşuk’ vardı. Uzun yolda işte böyle Çingene obası gibi seyredip giderken Buruşuk, arkadaki kanepeden ikide bir kafasını uzatıp Erhan’ın ensesini bir koklayıp bir yalıyor, Erhan ise bunu umursamaz gözüküyordu. Yol boyunca bu ikisi arasındaki içten bağlılığı anlatmayı başaramayacağım için, Antalya dönüşünde Erhan’ın Buruşuk üzerine müthiş bir şiir yazdığını hatırlatmakla yetineceğim. Üstelik, bu şiirin yer aldığı kitabının ilgili sayfasına Buruşuk’un fotoğrafını da koymuştu Erhan. Antalya’da yineleyip durduğumuz slogan şuydu: ‘İnsanı sevmenin yolu, nebatat ve hayvanatı sevmekten geçer!’ Antalya’nın bitki örtüsü ve bir de Buruşuk, sloganımızı doğruluyordu…’” Buruşuk ceketimi çekiştiriyor elleri annemin Hey gidi Ahmet Erhan… Futbolla başlayıp şiirle sonlandıran insandın sen… Selim Esen
bardaktaki su kadar umarsızım
dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
anne ben geldim, oğlun, hayırsızın...”
Uçurumlar arasında burgaçlanan rüzgâr
Kirpiklerimi yakıyor-diyor ki, ağlama
Az uzakta deniz, zeytinlikler uçsuz bucaksız
Annemin elleri tuz kokuyor, fesleğen, sabun
Kokular merdiveni doğurmuş beni
Durup durup tökezliyorum-diyor ki, düşme
Büyümüşüm, üzümüm şaraba dönüşmüş gibi
Kendimi içiyorum kan ve ter-diyor ki, içme…
Gercekedebiyat.com