Bir Köy Enstitüsü penceresinden iş
“Bilgisiz insan gerilikten, uyuşukluktan ayrılmak istemiyor, diye onun dünya anlayışına mı katlanacağız? Aydınlardan kendi çocuğunun bilgisiz kalmasına dayanabilen, razı olan bir kişi çıkar mı? Milletin çocuğuna sıra gelince niçin aynı titizliği göstermeyelim.” İ. Hakkı Tonguç Bir cumhuriyet rüyası Köy Enstitüleriyle ilgili birçok anı, belgesel ya da roman okudum. Ancak Gölköy Köy Enstitüsü üzerinden, ülkemizdeki köy enstitülerinin kuruluş, işleyiş, sevinç ve coşkusunu yaşayıp içselleştirerek böylesine anlamlı, güzel ve yalın bir biçimde gözler önüne sereniyle ilk kez karşılaştım. “2024 Çiğli Belediyesi Fakir Baykurt Roman Ödülü”nü tam anlamıyla hak ederek alan bu eser yılların eğitimcisi Mehmet Saydur tarafından kaleme alınmış. Yüzlerce belge, bilgi ve fotoğrafla beslenerek neredeyse bir film senaryosu haline getirilmiş. Bin dokuz yüz otuz beş sayımına göre on yedi milyon nüfusumuz var. Ve bunun on üç milyonu köylerde yaşamaktaydı. Sorunun büyüğü yaklaşık kırk bin köyden sadece beş bininde o da üç sınıflı okullar olmasıydı. Yani otuz beş bin köyde hiç okul yoktu. Bu durumda Tonguç Baba’nın gözüne uyku girer miydi? “Köy öyle bir varlıktır ki gerçek gereksinimlerine uymayan tüm eylemleri sonuçsuz bırakır” diyordu Köy enstitülerinin babası İsmail Hakkı Tonguç. İşte bu kitapta bu anlayışın uygulamaya geçtiği bin dokuz yüz otuz sekiz, bin dokuz yüz kırk arası köy eğitmenlik kursu uygulamasının ardından yaşama geçirilen, bin dokuz yüz kırk, bin dokuz yüz kırk alt altı arası altı yıllık rüya gibi Köy Enstitüleri ve bunun Kastamonu’daki örnek uygulaması Gölköy Enstitüsü anlatılmıştır. İkinci dünya savaşı yıllarının yokluk ve çaresizliğinde Anadolu’da binlerce yıl ihmal edilmiş köylerimizdeki uyanış, insanın gözlerini kamaştırmakta, köy çocuklarının ışıkla buluşması halinde yapabildikleri ise gözleri yaşartmaktadır. Belgesel romanda Atatürk Türkiye’sinin devrimci eğitim kadrosunun bu uyanışa nasıl omuz verdiği ve “Türk mucizesi”nin nasıl ortaya çıktığına tanıklık ediyorsunuz. Duygularınız kabarıyor, bu günden bakınca böyle bir başarının ödüllendirilmek şöyle dursun, nasıl bir ceza, öfke ve kine dönüştüğünü gördüğünüzde içiniz sızlayarak, boğazınız düğümleniyor. Bu yeni eğitim uygulaması, gözlem ve deneyler yapılmadan, okul yönetimi ve öğretmenleri katı bir program içine sokmanın beklenen özgün sonuçları bozacağı, bu nedenle her enstitünün kendi özgün modelini merkezden verilecek genel ilkeler doğrultusunda kendisinin yaşama geçireceği ve değişiklikleri kendi uygulama sonuçlarına göre geliştirecekleri bir model olarak yaşama geçirildi. Her enstitü çevresine uygun üretim, çevreye göre bitki, çevreye uyumlu yapı işini öğrenmenin yanında, her biri bir müzik aleti çalmayı öğrenecek, halk türküleri ve yerel folklor ve halk oyunlarını oynayabilecek şekilde öğrencilerini yetiştireceklerdir. Bu anlayışla yaşamın kendisinin bir iş olduğu, işi iyi yapmanın mesleği de iyi yapmak anlamına geldiği, sağlıklı yaşamın her alana yayıldığı bir anlayış yaşama geçirildi. Böylece yıllar geçtikçe çalışma hızı artar. Çocuklar genç yaşlarında yapıt yaratan insanlar durumuna gelmeye başlar. Yaratıcılık ve iş başarma havası onların iliklerine işler. Her bir çocuk bir işin arkasına düşer. Ankara’da masa başında oturan değil, her bir enstitünün ihtiyacını bilen, her öğrencisini tanıyan bürokratlar iş başındadır. Çocukların onları baba olarak gördükleri, yardımlaşma ve dayanışma ruhunun insan yaşamına etkisinin sayısız örnekle sergilendiği bir dönemdir bu. Her enstitüden ekiplerin bir başka enstitünün inşası için yarıştığı ve başarılı olan ekiplerin o zamanın koşullarında trenlerin arkasına bağlanan özel vagonlarla diğer kentlerdeki enstitüleri ziyaretleri gerçek bir değişim ve dönüşümü de beraberinde getirmiştir. Hele o zamana kadar ışık yüzü görmeyen kız çocukları için köy enstitüleri gerçek bir aydınlanma ışığı olmuştur. Zamanla sayıları artarak yurdun her köşesinde burç burç yükselen köy enstitüleri birer meşale olarak mezun öğretmenleriyle köylere yayıldı. İkinci dünya savaşının sona ermesi ve yenidünya düzeninin kurulmasıyla birlikte, yaşanan olumsuzluklardan en büyük payı eğitim sistemimiz aldı. Efsane Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İ. Hakkı Tonguç görevden alındı. Bu zamana kadar bin sekiz yüz otuz dokuz öğretmen enstitülerden mezun olarak kendi köylerine öğretmen olarak gönderildi ve ilkokullardaki öğrenci sayısı da bir milyon üç yüz elli bini geçmişti. Ne yazık ki bizim ülkemizde güzel şeylerin uzun kök salmasına izin verilmiyordu. Otuz yıllık bir çalışma ve yüzlerce Gölköy Enstitüsü mezunu öğretmenle yüz yüze yapılan görüşmeler ve yüzlerce belge ve fotoğraftan oluşan bu harika belgesel romanın yazarı Mehmet Saydur’un kaleminden bu güzel eseri bir çırpıda okuyabilirsiniz. Bir Köy Enstitüsü Penceresinden Mehmet Demircioğlu
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR