Kırsal kalkınma, Cumhuriyetin çağdaşlaşma politikalarının önemli bir parçasıdır. Başta kırsal toplum olmak üzere köy, köylü ve tarımın sorunları edebiyatımıza, özellikle romanlara önemli ölçüde yansımıştır.

Bu çalışmada, konusu “kalkınma” olan romanlardan bazılarının gözden geçirilmesi,dile getirilen sorunlar ile çözüme yönelik yaklaşımların vurgulanması amaçlanmaktadır.

Kapsam olarak, önce Cumhuriyetin kırsal kalkınmaya yönelik önemli  bazı uygulamalarından söz edilecek, ardından da  ikinci emperyalist paylaşım savaşından sonra yazılan romanlardan bir kaçı üzerinde durulacaktır

Yöntem şudur: Türkiye ekonomisinin belirli dönemlerinde uygulanan iktisat politikalarının günlük hayata yansımasını edebiyattan izlemek.

Yani iktisadı, edebiyattan-romanlardan okumak.. iktisat ile edebiyatın kesişme noktalarından içeriye girmek..

Bu yöntemin önemli yararlarından bir kaçı; edebiyat yardımıyla gerçek iktisadi hayatı daha yakından öğrenmek ve içselleştirmek, sorunların insani yönlerini kavramak ve bakış açımızı genişletmektir.

Toplumsal gelişmenin bir dönemini iktisattan okumak ile romanlardan okumak neyi, niçin ve nasıl fark ettirir? Nedir gerekçesi romanlara başvurmanın?..

Toplumcu gerçekçi köy romanları köyü ve köylülük olgusunu içeriden bir bakışla ele alır.

Çünkü bu yazarların çoğu Köy Enstitüsü mezunudur.

Romanlarda geçmişin ruhunu, atmosferini ve insanların acılarını bize duyumsatan yoğun imgeler vardır. Yoksulluğun, incinmişliğin ve çaresizliğin içinde bocalayan insanların ruh halleri, davranışları sergilenmektedir.Kırsal düzene ilişkin sınıf ve iktidar ilişkileri verilmektedir.

Burjuva iktisadında ise, köylülerin sayısını, ürünlerin fiyatlarını, piyasa değişkenlerini,  başka bir çok istatistikleri, tüketimi, üretimi görürüz.

Ama bölüşümü, artık değerin nasıl oluştuğunu, ne kadar çocuğun, insanın, yaşlının, kadının kayıt dışı çalıştığını, emek sömürüsünün boyutlarını ise asla göremeyiz o kayıtlarda, istatistiklerde..

İşte bu nedenle, romanlar, ama gerçekçi kitapları okumalıyız. Geçmişin bir bütün olarak imgesini yeniden canlandırmak için yönelmeliyiz toplumsal gerçekçi romanlara, özellikle de “kalkınma konulu” romanlara..

1- KIRSAL KALKINMA ÜZERİNE GELİŞTİRİLEN POLİTİKALAR

Bu kısımda Cumhuriyet’in ilk 10-15 yılındaki kalkınma hamlelerinden bazıları sıralanmıştır..

1927’de Türkiye nüfusu 13.5 milyon kişidir. Yüzde 24’ü kentlerde, yüzde 76’ sı köylerdedir.

1924 yılında 442 sayılı Köy Kanunu yürürlüğe girmiştir.

1920-30 ve 40’lı yıllarda ülke bir tarım ülkesidir.

1925’te 601 sayılı şeker kanunu çıkarılmıştır.

1925-1938 arasında toplam traktör sayısı ancak 1000’i bulmaktadır.

Tarımsal sanayinin gelişmemiş olması, tarımda kağnı ve karasaban gibi ilkel tarım teknolojisinin kullanılıyor olması kırsal sorunların kaynağını oluşturmaktadır.

1924 köy kanunundan beri köylerde temizlik ve sağlık temel sorun olmaya devam etmiştir.

1925’de aşar vergisi kaldırılarak köylünün refahının artması hedeflenmiştir.

Tohum ıslahı, haşarelerle mücadele, bitki hastalıkları, meyvecilikte gelişmeler, soğuk hava depoları ilk kırsal kalkınma hamleleri arasındadır.

1938 yılında Toprak Mahsulleri Ofisi kurulmuştur.

1930’lu yıllarda Yüksek Ziraat Enstitüsü kuruldu.

1937’de Ziraat Bankası kamu kuruluşu oldu.

1935’te Tarım Kredi Kooperatifleri ve Tarım Satış Kooperatifleri kuruldu.

Harf devrimi, laiklik, Köy Enstitülerinin açılması, eğitim, sağlık alanlarındaki çalışmalar yine o dönemin önemli başarılı uygulamalarıdır.

1930’larda başlayıp, 1945’te yasalaşan Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu önemli bir kalkınma hamlesidir.

Tabandan gelmediğinden tam olarak benimsenmemiş ve bütün yönleriyle uygulanmamıştır.

Toprak sahiplerinin Meclisteki ağırlığından dolayı kanun uygulanamamıştır.

CHP içindeki büyük toprak sahipleri ayrılarak DP’ yi kurmuşlardır. Böylece Cumhuriyetin toprak reformunu da içeren köylüyü kalkındırma politikası yerini büyük toprak sahiplerinin egemenliğinde  bir çizgiye bırakmıştır.

Dönemde izlenen politikalarda karşıtlıklar da vardır.

Bir yandan kalkınma için köyün ve köylünün önemi vurgulanırken, diğer yandan sanayileşmenin kalkınmada tek yol olduğu ileri sürülmektedir.

Cumhuriyetin temel amaçlarından biri feodal yapının kırılmasıyla köylünün kalkındırılıp aydınlanmasıdır. Bu amaçla Köy Enstitüsü başlatılmıştır.

Tonguç, köyün dışarıdan değil, içsel dinamiklerle ve köylünün kendi bilinciyle kalkınabileceğini öne sürmüştür.

Ismail Hakkı Tonguç esasında gerçek köy sorununu görmüş ve kalkınma anlamında çözümü de belirtmiştir.

Türk halkını doğaya, hayata ve zamana egemen kılacak yeni toplumsal ve ekonomik koşulların yaratılmasını istemiştir.

2-“KALKINMA” KONULU ROMANLARDAN ÖRNEKLER

Bu kısımda, kalkınmanın önündeki engelleri, yarı feodal yapıyı, insan ve sınıf ilişkilerini, köyün ve köylünün çağdaşlık sorunlarını ve çözüm için de politik anlamda bunların aşılması gerektiğini sergileyen ve sezdiren romanlardan birkaçı üzerinde durulacaktır.

Şevket Süreyya Aydemir’in Toprak Uyanırsa romanı “kalkınma”nın romanı diyebileceğimiz gerçek bir örnektir.

Kitabın özellikleri ile ilgili kapsamlı bir değerlendirme gerçek edebiyat(31 Ekim 2020) dergisinde yayımlanmıştır.

“Köylü motive edildiğinde ve Anadolu’da bir köy toprağı uyandırıldığında, canlandırıldığında, ortaya yeni, hayali bir Türkiye çıkar.”(gerçek edebiyat, 31 Ekim, 2020)

Romanda emekli öğretmen ile mühendis Ayhan arasında geçen konuşmalardan birinde Ayhan anlatıyor:

“…biz, kendimizi kaybetmeden onları izlemekle birlikte, asıl kendi gerçeklerimize dönmeliyiz. Bu gerçeklerin en önemlisi de ülkemizin, az gelişmiş bir ülke olduğu gerçeğidir… çağımızın kalkınma hızına, hayat seviyesine ulaşmak… bizim mihver davamız işte budur. Atatürk’ün temel ilkesi de buydu: Yeryüzünde bağımsız, eşit bir millet olarak dünyadaki ileri milletlerin ve medeniyetlerin seviyesine ulaşmak.” (Toprak Uyanırsa, s. 202)

Bu romandaki anlatıcı öğretmenimiz kendisini bütün insanlığın birikiminin bir mirasçısı olarak görür.

Köylü mektebe alıştırılır, bataklık kurutulur, toprak işlenir, uyandırılır..

Bunları öğretmen örgütler, bürokratların ilgi ve yardımlarıyla, köyün muhtarının, imamının, bekçisinin katılım ve destekleriyle toplam üç sene içinde sonuç alınır.

Sonunda, köy taze sebze-meyve yetiştirilen, traktörlerin çalıştığı, yemyeşil topraklarla bezeli, gelişmiş hayvancılık yapılan  bir yer olur ve adı da değişir, Keltepe gider, Keklikpınarı ismi gelir.

Muhteşem bir dönüşümdür bu..

Eserde olay zamanı olarak, Demokrat Parti iktidarının son iki yılını anlıyoruz.

Diğer bir nokta, romanda da belirtildiği gibi, sağlıklı bir “kalkınma” için eğitimin tek başına yeterli olamayacağı gerçeğidir.

“Milletin dirliği düzelmedikçe…sen istersen Keltepe’de okul değil, üniversite aç, ne çıkar… sen köyün dirliğine(geçimine) el at oğlum, dirliğine bak…” (sayfa 93)

İlhan Tarus’un Duru Göl romanı, doğu anadolu’nun kalkınmasına ilişkin bir tasarım romanıdır.

1960’lı yıllara ait, Elazığ Uluova’nın sulanmasına dair bir romandır.

Sosyal ve ekonomik bakımdan kalkınmaya yeni fikirler getiren bir eserdir.

İlhan Tarus bu romanında, Elazığ’da tüneller açılarak Duru Göl’ün ovayı sulamasını konu edinmiştir.

Göl suyunun ekime elverişli olmamasının hiç hesaba katılmadığı sık vurgulanır. Bir sulama ve elektrik projesinin art planındaki israf ekonomisini işleyerek ilginç bir kitap olmuştur.

Devlet işlerindeki “adamsendeciliğin” sonucunda servetlerin boşa harcanışı konu edilmiştir.

Anadoludaki mühendis, işçi, şantiye memuru dünyasını çok kapsamlı olarak yansıtır. Bozuk yönetimin tutarsızlığı ve plansızlığı çok açık olarak anlatılır.

Selim İleri, bu romandan yaptığı bir alıntıda oldukça ilginç bir noktaya değinir;

“Bu millet, kırk parasının hesabını sorar insandan. Kırk parası kıymetlidir, çünkü. Unutma ki, 1926 yılında Ankara İstiklal Mahkemesinde eski maliye nazırı Cavit’ten, birinci dünya savaşı bütçelerinin hesabı soruldu…”(Selim İleri, Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu, 2015, Everest Yayınları, s.461-462)

Yine İlhan Tarus’un Uzun Atlama; Bir Endüstrileşmenin Romanı isimli eseri(1957’de yayımlanır) Cumhuriyetin ilk fabrikalarından şeker fabrikalarını konu edinir. Kasabalarda tüm toplumsal yaşantının dönüştürülmesi için hareket edilir. Tarus’a göre bu atılımlar bir inkılaptır,bir “uzun atlama” dır. (Uzun Atlama, İstanbul, H20 Kitap, 2018)

Fakir Baykurt’ un Yılanların Öcü 1959’da yayımlanmıştır.

Irazca Ana’nın kendisine yapılan bir haksızlığa karşı mücadelesi anlatılır bu romanda.

Romanda Hacca, su imgesi ile daha güzel daha temiz bir hayatın özlemi içindedir.

Toprak sorunu Fakir Baykurt’un bu romanında merkezi bir yer tutmaktadır.

Mahmut Makal Bizim Köy isimli romanını 1950’de çıkarmıştır.

Yazarın, daha önceki köy metinlerinde yer alan romantik söylemlerden farklı olan  gerçekçi izlenimlerini görürüz bu kitapta. Yazar bir çok bölümün yanında bir de, “kırsal kalkınmanın gerçekleşebilmesi için hangi sorunların aşılması gerektiğine” ilişkin bir bölüm yazmıştır bu ilginç kitabında.

Bizim Köy romanında ev ile ahır aynı çatı altındadır, yiyecekler ile hayvan pisliği aynı yerdedir.

Kırsal kalkınmaya yönelik politikaların çoğu başarısız kalmıştır. Ya gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşamadığından, ya da amaçlanan işlevi sağlayamadığından dolayı.

Kooperatifler yoluyla borç alan köylülerin çoğu da katlanan borçlar nedeniyle icraya verilmişlerdir.

Mahmut Makal , bu durumu kitabında sergilemiştir;

“…çoğunluk borcunu ödeyemiyor. Sonraya kalıp, faiz yüzünden iki katına çıkınca, büsbütün ödeyemez oluyor borcunu.

Sonunda icraya veriliyor ve işte o zaman kara sefalet baş gösteriyor. Bu çevrenin köylerinde, kooperatife ortak olan köylülerin yarıdan fazlası icraya verilmişti…”

Yaşar Kemal 1955 yılında yayımladığı İnce Memed romanında feodal yapıyı ortaya koymuştur. Köylülerin söylenceler ve sözlü kültürle iç içe geçmiş dünyalarını vermiştir ayrıca. Toros köylerinde başlayan İnce Memed öyküsü, köyler egemeni Abdi Ağa’ya başkıldararak sürüp gider. İnce Memed’in gözünden Cumhuriyet’in ilk on yılındaki köylerin durumu resmedilir.

1923-1933 yılları arasında geçen İnce Memed’de  köylüler toprak

sahibi değildir, toprağın sahibi olan Abdi Ağa için çalışmaktadırlar.

Halit Suiçmez Öz Peşinde isimli romanında, “yurt sevgisinin, ülke gelişmesinin ve toplumsal ilerleyişin özünü…” aramaktadır.

Araştırmacı yazar Murat Özcü’nün kişiliğinde, üretkenliği, yazma tutkusunu, ülke ve toplum sevgisini derinlikli olarak görmekteyiz bu kitapta. Farklı bir bakışla, özgürlük ve üretkenliğe doğru toplumsal ve biraysel yönelişin mücadelesi konu edilmiştir.

Refik Erduran’ın Yağmur Duası romanı da kalkınma-kalkınamama konularında yoğunlaşan ilginç eserlerden biridir. Bir kahramanın ağzından kalkınmanın bir coğrafya işi olmayıp politik irade meselesi olduğu çok güzel vurgulanır;

“…hemen kabahati araziye yüklüyorsunuz. Ankara’yı arazinin kötülüğüne rağmen ne güzel kurmuşsunuz. Kalkınmanız o hızla devam etseydi aynı işi her tarafta yapabilirdiniz.”(s.35)

Grigory Petrov tarafından yazılan, Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Finlandiya’nın esaret içinde bir bataklıklar ülkesi olmaktan, özgür bir beyaz zambaklar ülkesine nasıl dönüştüğünü anlatan kitaptır.

Baş kahraman Snelman’ın çabası, iradesi ve tüm toplumsal kesimlerle “iyi” ilişkiler kurarak halkın büyük gücü ve katılımı kalkınmanın yolunu açmıştır.

Elbette, gerek yukarıda adı geçen romanlarda, gerek sosyal bilimlerde, ekonomi politikte, gerekse günlük yaşamda “kalkınma” kavramı üzerine değişik yaklaşımlar bulunmaktadır.

Orhan Hançerlioğlu’nun Ekonomi Sözlüğü’nde (Remzi Kitabevi, 1972, Kalkınma, “geri kalmış ülkelerin ekonomik düzenlemelerle gelişmiş ülkelere yetişme çabası…” olarak tanımlanmaktadır.(s.130)

Hemen her kavram gibi o da, tarihsel ve toplumsal bir gelişimin ürünüdür. Bu incelemede kavramın burjuva iktisadında ve devrimci ekonomi politikteki tartışmalarına girilmeyecektir.

Yalnızca Yalçın Küçük’ün “Planlama Kalkınma ve Türkiye” isimli eserinde(1985) ele aldığı ve bizim de benimsediğimiz anlamına değinilecektir.

Söz konusu yapıtta, Küçük, kalkınmayı; “…tek kelime ile işgücünün verimliliğinin artması…” olarak tanımlamakta ve burada Marksist iktisada da göndermelerde bulunmaktadır.(sayfa 42)

Emek üretkenliğinin artmasını,  hem kalkınmanın kendisi, hem motoru, hem de ölçütü olarak ele alabiliriz.

Bu da toplumsal planda ülke kaynaklarının doğru ve toplumsal amaçlar etrafında kullanılmasını, giderek ortaya çıkan verimlilik kazancının adil bölüştürülmesini gerekli kılmaktadır.

Verimsizliği, israfı, kaynakların yanlış ve politik yandaşlık için kullanılmasını konu alan romanlar bir anlamda “kalkınma” içerikli yapıtlar sayılabilir. Çünkü, gerçek ve adil bir kalkınmanın önündeki engelleri sergilerler, olası çözümleri de estetik bir imgesel düzen içinde kahramanlarının ağzından topluma duyururlar.

Örneğin, ince memed’ de, yılanların öcü’nde, bizim köy’de, duru göl’de, refik erduran’ın yağmur duası’nda ve öz peşinde romanında değişik derecelerde bu “kalkınma engellerine”, verimsizliklere, bürokratik yanlışlıklara yer verilmiş ve yapılması gerekenlerin de bu sorunların aşılması olduğu sezdirilmiştir.

Ülkemizde gerçek anlamda “kalkınma hamlesi” iki kez, biri; 1920 ve 30’lu yıllarda, diğeri de 1960-70’li yıllarda yaşanmıştır.

Toplumsal açıdan bu dönemlerdeki sosyal-ekonomik- politik-yasal ve kültürel hamlelerin, göreli olarak “iyi” uygulamaların romanlarımıza yansıması çok merak ettiğim ve araştırmayı düşündüğüm başlıca konular arasındadır.

Örneğin, demiryolunun, KİT’lerin, köy enstitülerinin, planlama, verimlilik ve anayasa kurumlarının, işçi partisinin ve sendikalarının hikayeleri bizim hangi romanlarımıza yansımıştır?

Başta edebiyat bilimcileri olmak üzere, eleştirmenlerimize, yazarlarımıza sorum budur..

3-SONUÇ VE TARTIŞMA

Bu yazıda değinilen romanlarda kırsal kalkınmanın engelleri okurlara sezdirilmektedir.

Haksızlığa dayalı düzenlerin de uzun müddet var olamayacağı duyumsatılmaktadır.

Denilmektedir ki, İnce Memed romanında, yine ince memed’in ağzından;

“İnsanlarla oynamamalı. Bir yerleri var, bir ince yerleri, işte oraya

değmemeli….Korkmalı insanların bu tarafından. Aşağı görmemeli insanları…”

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra biri 1920 ve 30’lar, diğeri de 1960 ve 70’li yıllarda olmak üzere iki önemli “kalkınma hamlesi” dönemi yaşamıştır.

1960 ve 70’li yılların hamlesi ve bunun edebiyata yansıması bir başka çalışmada incelenmek üzere, bu yazıda Cumhuriyetin ilk modernleşme sürecinde köy ve köylülük politikalarıyla bunun romanlara yansıması ele alınmıştır.

 4-KAYNAKÇA

  • Prof.Dr.Ayşegül Mengi, Doç.Dr.Deniz İşçioğlu, Kırsal Kalkınma Ve Kooperatifçilik, A.Ü.S.B.F.Yayınları No; 621, Ankara 2019
  • Yaşar Kemal, İnce Memed,1955
  • Mahmut Makal, Bizim Köy,1950
  • Orhan Hançerlioğlu, Ekonomi Sözlüğü,Remzi Kitabevi, 1972
  • Fakir Baykurt, Yılanların Öcü,1959
  • Şevket Süreyya Aydemir, Toprak Uyanırsa,1993
  • Yalçın Küçük, Planlama Kalkınma Ve Türkiye, Tekin Yayınevi, 1985
  • Halit Suiçmez, Öz Peşinde, Kanguru Yayınları, 2017
  • Refik Erduran, Yağmur Duası,
  • İlhan Tarus, Duru Göl, Dost Yayınları,
  • Grigory Petrov, Beyaz Zambaklar Ülkesinde,1923

 -İlhan Tarus,Uzun Atlama; Bir Endüstrileşmenin Romanı,  İstanbul, H20 Kitap, 2018

Halit Suiçmez
Gerçek Edebiyat

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)