Yeşil Fıçı Lokantası
Ankara Rakı değil bir şarap kentiydi. Engürü adı Farsça üzüm demektir.
2. Dünya Savaşı’nın ilk yılları… Başkent Ankara, yalnızca siyasi ve kültürel bir merkez değil aynı zamanda tarih boyunca farklı kültürlerin buluşma noktası olmuş bir şehir özelliğini koruyordu. Bunun bir yansıması olarak da birçok içkili lokantaya ev sahipliği yapıyordu. Ne yazık ki, yıllar içinde o günün koşullarında açılan kapanan onca mekândan bugün hiçbir iz yok. Cumhuriyet’in kuruluş günlerinde açılmış olan lokantalar, meyhaneler şehrin sosyal ve kültürel dokusunu yansıtırdı. Hem yerli halkın hem de şehri ziyaret edenlerin buluşma noktalarıydı. Lokanta ve meyhanelerin masaları doğal olarak içki şişeleri, içki mezeleriyle bezeli olurdu. Bugün Rakı, sofraların içkisi sayılırken eskilerde Ankara bir şarap kentiymiş. Ankara’nın eski isimlerinden olan ‘Engürü’, Farsça üzüm anlamına geliyor. Belli ki, Ankara’nın üzümü çok olduğundan ‘Engürü’ adını vermişler. Bağların, bağcılık ve bağ evlerinin yaygın olduğu bir şehirmiş Ankara. Eski Ankara’da bağlarda içki içilirmiş. Gel zaman, git zaman… Ankara Garı’nın hizmete girmesiyle bir değişim yaşanıyor. Kısmi olarak içkili mekanlar milli mücadele yıllarında başlıyor. Şarabın yanı sıra rakı hayatımıza giriyor. Ulus semti lokantaların ve meyhanelerin merkezi durumunda. İki hat üzerinde hizmet veriyorlar. Çoğunlukla Çankırı Caddesi üzerinde bulunanların müşterileri genelde şarapçı, Posta Caddesi üzerinde sıralananlar ise, Rakı severlere hizmet ediyor. Çankırı Caddesi üzerinde, Rüzgârlı Sokak geçildikten sonra, solda Emre Palas’ın altındaki lokanta şarapçıların gözdesi.
Yeşil Fıçı… Sahibi bir Macar hanımla evli olduğundan ‘Macar Mesut’ adıyla anılıyor. Lokanta da Yeşil Fıçı yerine, ‘Macar’ın Yeri’ olarak biliniyor. Mesut’un bir ayağı aksadığından kimi müşteriler ‘Topal Mesut’un yeri de diyorlar. Oysa adı Mesut Tarık… Mutfaktan Macar Hanım sorumlu. Yemekleri o yapıyor. Ankara’da en iyi Macar gulaşın burada yenildiği biliniyor. Biftek, bonfile, pirzola Pehlivan Namık’ın kasap dükkânından geliyor. Pehlivan, Macar Mesut’un kardeşi… Yeşil Fıçı her daim kalabalık. Lokantanın uzunca tezgâhının ardında Mesut oturuyor. Müşteri kısmında da ‘tek tekçi’ler sıralanıyor. Yazarlar, şairler hep aynı masalarında oturuyorlar. Ahmet Muhip Dıranas, hikâyeci Şahap Sıtkı İlter burayı mesken tutanlardan… Dıranas, Çocuk Esirgeme Kurumu’ndaki işinden çıkıp rakı kadehinin eşliğinde radyoevindeki canlı yayında yapacağı haftalık konuşmasının metnini burada hazırlıyor, okuyacağı şiirleri burada seçiyor. Mesut’un yeri, Cahit Sıtkı Tarancı’nın da akşam durakları arasında. Yeşil Fıçı’da mutluluğu arıyor…
Cahit Sıtkı Tarancı 1946’da Ankara’da Ziraat Bankası’nın bir şubesine memur olarak atanan nazik, çekingen, ürkek Ziya Osman Saba yakın arkadaşı Cahit Sıtkı’nın ölümünün ardından kaleme aldığı yazılardan birinde, duygu dolu sözcüklerle Yeşil Fıçı’daki birlikteliklerinden söz eder, “tatlı, tatlı demlenirdi…” der.
Ziya Osman Saba Ve… 1937 yılı… Aralık ayının 8. günü… Saat 21… Orhan Veli her zamanki alışkanlığıyla güneş batmadan masasına kuruluyor. Kalem kâğıt elinde. Şu satırlar dökülür:
Orhan Veli Kanık “Kış kıyamet / Macar Lokantası’nda yazıyorum / İlk mektubumu. / Oktay'cığım / Bu gece sana bütün sarhoşların / Selamı var.” Fransa’daki Oktay Rıfat’a gönderiyor! Selim Esen
Gercekedebiyat.com