haydar-uzunyayla-yeni-kap-3182024204605.jpg


 Siz, bir güce ya da iktidar sahibine saygı gösteren herhangi birinin bakışlarında, rahatsızlık hissettirten bir ifadeye tanıklık ettiniz mi?.. Ya da şöyle soralım: Güç ve servet sahibi birine duyulan saygının nedenini merak ettiniz mi?.. Ya saygı bekleyenin hükmetme özelliğinden yansıyan bakışlarının arkasındaki kibri gördünüz mü?..

Cevabımız evet ise başlayalım: 

Saygı genel olarak fiziksel ve psikolojik yönden güçlü, “üstün soydanveya kutsal örüntülerden” geldiğini iddia eden ya da rütbe ve sembolleri kullanarak ortaya çıkan herhangi bir güç sahibinin, doğru olsun yanlış olsun, iyi ya da kötü hemen her eylemini onaylamak için, çıkar ya da korku gereği geliştirilen bir davranış biçimidir ve bu yönüyle sevgiden ayrılır. (Merhamet, acıma, iyilik, dayanışma, vefa, vicdan, ihtiyacı olana yardım ve benzeri duygular sevginin unsurlarıdır. İkincisi: İncelik, kibarlık ve nezaketi de saygının alt kümeleri olarak değerlendirmemek gerekiyor. 

Sevgiden özgürlüğü ve mutluluğu, aşkı ve sevdayı, sevme ve sevilmeyi edinebilirsiniz ama saygıdan asla… Saygı büyük oranda itaat, bağlılık ve zorunluluk üzerinden yürür. İçinde heves ve arzu barındırmaz. Daha çok sıcak duyguların eşlik etmediği aldatıcı bir görüntü sergiler. Sözgelimi bir zorbaya karşı iyi olmayan duygulara sahip olmamamıza, hatta nefret etmemize rağmen yinede onunla karşı karşıya geldiğimizde saygıda kusur etmeyiz. 

Neden? 

Çünkü o anda muktedirin bir kızılcık sopasına sahip olduğunu ve bu sopanın adının da ‘saygı’ olduğunu, binlerce yıldan beri öğretilen şartlandırmalardan hissederiz… İyi insan, iyi yurttaş olmayı, saygı göstermek olarak öğrenmişiz. Kavaldan yükselen ezgilere eşlik etmeyi uysallık olarak kavramışız. Başka bir ifadeyle, kavalın büyüleyici ezgilerine doğru koşturulmayı huzur bilmişiz.  Ağırlaşan göz kapaklarımızla, açık ağzımızla, gün boyu kimin ne yaptığını, nelerin olup bittiğini fark etmeden seyretmeyi alışkanlık edinmişiz ve bu kusursuz saygının suçu da yine, yönetilme ve yönlendirilmeyi teşvik eden bizden kaynaklanmıştır. 

Saygı, “İsteklerimi karşılamalısınız” der “Beni incitecek davranışlardan kaçının,” der  “Nefretimi ve soğuk bakışlarımı üzerinize çekmeyin,” gibi pullu taleplerle karşımıza çıkarak çeşitli taahhütlerle sorumluluk yüklenmeye zorunlu kılar insanı ve böylece kendi kuralları içinde, koyun ile kaval arasında inşa edilmiş bir düzen yaratır. Bu da zihnimizin, düşüncelerimizin ve serbest davranışlarımızın baskılanmasına hizmet eder.  Bundan dolayı   “Sevgi ve saygı” kavramlarına, aynı düzlem üzerinde, aynı anlamda eşitlik yüklemeyi doğru bulmuyorum. Bunlar birbirlerini tamamlayan eylemler değildir… Saygı, daha çok zorunluluk, çok az da mantığın koşulları içinde hareket ederken, sevgi bu oluşumun tam tersidir. 

DOGMALAR ve FANTEZİLER

İnsan, doğada nesnel olarak var olan dışında, var olmayan hayal ve kurgu ürünü karmaşık şeyleri yaratıp, onlara üstün vasıflar atfedebilen tek türdür...  Dogmalar ve fanteziler, değerler ve masallar, ejderhalar ve daha başka belirsizlik içeren şeylere, gerçeklikmiş gibi zorlama anlamlar yükleyerek onlara saygıda bulanmayı da en üst seviyeye taşır.  

Peki bu doğru bir yol mudur? Hayır. 

Hayat, anlamsız yükler yüklenecek kadar uzun değildir.  Tatsız, tuzsuz, kafes içinde körelten ve bunaltan, dilsizleştiren şeytani oluşumlara neden saygı duyalım? 

Haydar Uzunyayla 
Gercekedebiyat.com 

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler