Başkentimizin yakışığı Ahmet Yıldız
2014 yılına gelindiğinde, FETÖ kucağındaki AKP hükümeti vites yükseltmeye devam ediyordu. O günlerde, ‘Türkiye Sanat Kurumu’ (TÜSAK) adını verdikleri fakat sonrasında çok şükür ki kadük olacak bir yasa tasarısı kulaklara fısıldandı. Kültür Bakanlığı bürokratlarınca belirlenecek bir kurul, tüm sahne sanatlarımızın yönetimine tek elden, moda deyimle “çökecekti”. Havada bin yılların lanetli çürüğünün kokusu duyuluyordu… Henüz toplumun nabzını ölçemeye dönük bu sinsi fısıldayışa, “Alınlarında ışığı ilk hissedenler” derhal tepki gösterdiler; “TÜSAK BİR TUZAKTIR” seslenişiyle ve Türkiye Sanatçılar Birliği (TSB) çağrısıyla Ankara’da bir araya geldiler. Aydınlım, İzmirlim bu çağrıyı duydular geldiler… Geldiler Mamak'tan, Erzincan'dan, Kemah'tan geldiler, aktılar Başkentimize… “TÜSAK’a İnat Yaşasın Sanat” çağrısı yayılıp bana ulaştığında Aydınlık gazetesinin 1. sayfa karikatürcüsüydüm. Duyarlılığını bildiğim usta karikatürcü Uğur Durak’ı ‘yoldaşım ol’ ricasıyla aradım. Böylece biz de İstanbul’dan gece yola çıkan otobüs dolusu sanat insanına karışarak, kapısını ardına kadar açan Türkiye Barolar Birliği merkezine sabah saatlerinde ulaşmıştık. Ankara’da bizi, duyarlı bir başka karikatürcü arkadaşımız Uğur Pamuk karşılamıştı. “Bir toplumu kanatlandıran bilim ve sanattır. Bilim ve sanat kanatlarından birisi kırılırsa kaçınılmaz olarak ikincisi de kırılır ve böyle bir toplum tavuk topluma dönüşür. Tavuk toplum; önüne arpasının konduğu, o arpayı didiklerken arkasından yumurtasının alındığı toplumdur.” Dönemin Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun kürsüde, hâlâ arkasında durduğunu umduğumuz bu sözlerinin de içinde yer aldığı açılış konuşması yaptığında, katılımcı sanatçılar arasındaki İsa Çelik, İnci Özdil, Tarık Günersel, Tolga Çandar gibi kişilerle omuz omuza olmanın kıvancını yaşıyordum. Yanı sıra, sonrasında arkadaşım ve patronum(!) olacak usta öykücümüz Ahmet Yıldız’a da ilk kez bu buluşmada merhaba demiştim. Türk tarihinin içinden önemli konuları, büyük bir ustalıkla öyküleştirdiği Nizamülmülk’ün Öldürülüşü kitabını yenice okumuştum Ahmet Yıldız’ın. Ahmet Yıldız gibi, 12 Eylül zindanlarını uzun yıllar tatmış bir sosyalist yazarın, tarihimizden konuları, yabancı bir kalemin nesnel olsa bile ele alışı gibi değil, hakkın teslimini gözeten bir namus ölçüsüyle ele alışını çok sevmiştim. Alışılageldiği üzere, “sağ kesimin ilgi alanı” sayılan konulara, sol kimliğiyle bilinen yazarların el atması bizde çok rastlanan bir durum değildi. Toplantıda, kendisini de gördüğüme çok sevindiğimi, Nizamülmülkün Öldürülüşü’nü beğenerek, öğrenerek okuduğumu söylemiş; “Sizin gibi sosyalistlerin Kemalistler kadar Cumhuriyete sahip çıkmaları beni çok mutlu ediyor, ancak bu soydan sosyalistleri kardeşim kadar yakın sayabiliyorum”, gibilerden sözler etmiştim. O da benzer şeyler söylemişti de katmerli bir kıvanç duygusunu da bu sohbetten duymuştum. Ahmet Yıldız Artvinlidir ama neredeyse ömrünü Ankara’da geçiren bir edebiyat neferidir. Edebiyat ve Eleştiri dergisini Ankara’da uzun yıllar özveriyle çıkarmış, televizyon kanallarına edebiyat izlenceleri hazırlamış ve sunmuş, çok sayıda kitabı olan verimli bir yazarımızdır. Mizah öyküsü yazmayı hiç denemese de mizahla arası çok iyidir. Eleştirmen yanının gülen satırlarına sindiği şu “İyi Okur Manifestosu” hepimizi gülümsetmiştir örneğin: 1- Okuduğu kitabı ilk önüne gelene anlatmayı sever. 2- Herkesin son okuduğu kitaptan almalarını ister, soğuk karşılanırsa cebinde para kalmasa da kendisi alır, armağan eder. 3- Yeni karşılaştığı yazarın kitabını almadan kitapçıda ilk bir iki sayfasını mutlaka okur, kendisini çekmez ve sürüklemezse derin düşüncelere dalar; vitrinden görüp yanına yanaşmış en iyi dostunu bile görmez. Zorlanmış kötü tümcelere, hele sonu “perest”le biten aptalca –Farsça Arapça- bir sözcükle karşılaşırsa hemen geri bırakır. 4- Masada, ikinci bira söylenince ne yapar ne eder sözü edebiyata getirir. 5- Dostoyevski, Poe, Camus ve Varlık'ın bir sayısını mutlaka okumuştur. 6- Semih Gümüş’ün önerdiği kitapları dikkate almaz, Doğan Hızlan’ınkileri okumaz. 7- Murathan Mungan’a şüpheyle yaklaşır. 8- İçinde iyi tek bir yazı, şiir olmadığına inandığı halde, jelatinle gizlenmiş kazık edebiyat dergisini satın alma tuzağına ayda bir de olsa mutlaka düşer. 9- Dost Kitabevi’nde, Mephisto’da haftada bir oyalanmasa bunalıma düşer. 10- İmge Kafe’de oturup, yeni aldığı kitabı seyretmeye bayılır. 11- Hiçbir yerli yazarı kolay beğenmez, ancak yine de karşısındakini hayal kırıklığına uğratacak bir yazarı zart diye söyler. 12- İyi okur kadınlar iyi okur olmayan erkekleri sevmez, ancak yine de kitap okumayan birine saplanır; iyi okur erkek iyi okur kadına düşkündür; ancak evlenmez. 13- Kitap ekleri yalnızca kitap kapakları ve yazar suretleri görmekten öteye bir anlam taşımaz. 14- İyi okur, anne ve babasının sevmediği evlattır. 15- İyi okur mutlaka kedi sever. 16- İyi okur, vapurda, otobüste, hastanede, tatilde, yemek yerken mutlaka okur; klozetin yanında bir kitap her zaman durur. 17- İyi okur yolda yürürken kimseye toslamadan, düşmeden bir kitabı okuyup bitirebilir. 18- İyi erkek okur futbol maçını sever, iyi kadın okur tiyatroyu mutlaka sever. 19- İyi okur anne, bebek arabasının yanına bir kitap sokuşturur. 20- Ernest Hemingway’i sever, Mario Vargas Llosa’yı sevmez. 21- “e yayınları”nın sahaflarda bulduğu her kitabı mutlaka alır. Ahmet Yıldız 2020 yılının ekim ayında, sahibi ve yönetmeni olduğu Gerçek Edebiyat sitesinde ‘karikatür’ konularında yazılar istemesinden bu yana “son patronum”dur. Şu güzel rastlantıya bakın ki, sayesinde 5. yazarlık yılıma girdiğim bu yazının yayınlandığı 13 Ekim’de, Ankara’nın ‘Başkent’ oluşunun 101. yılını kutluyoruz. Kutluyoruz kutlamasına da yaşadığımız bugünler, aynı zamanda, anayasa tartışmalarının yeniden tezgâha konduğu, Anayasanın 3. ve 4. maddelerinin tartışma konusu yapıldığı günlerdir. FETÖ kucağındayken deneyip başaramadıkları “Yeni Anayasa” girişimlerini, rezil oylarına mecbur oldukları onursuz tarikatların zorlamalarıyla yeniden köpürtüyorlar. Ayrıca ahde vefa inkârı isteyen namus sakatlığı sebep başka niyetler de olabilir. Türk Devrimini büyük insanlık ailesinin görkemli yolculuğunda bir kilometre taşı sayan yurtseverlere her gün çoğalarak katılan Ahmet Yıldızlar direnmeye yazgılıdırlar, yine direneceklerdir. Ahmet Yıldız’ın, Ahmet Yıldızların değer kattığı Ankara, elbette Türkiye’nin Başkenti olarak kalmaya devam edecek böylece. Ankara’nın Başkent oluşunun 101. yılı kutlu olsun. Mustafa Bilgin
Gercekedebiyat.com