Dergâh dergisinin yayıma ara vermesi şaşırttı
Dergâh dergisinin yayıma ara vermesinin nedeni maddi değildir.
1990 yılından bu yana yayınlanan ve 'sağ/İslamcı' olarak nitelenen (biz bu kategorilerin tekrar tartışılması taraftarıyız) Dergâh dergisinin resmi twitter hesabındaki açıklamasında, derginin bir süre (süre verilmedi) yayına ara vereceği duyuruldu. Bize, "32. cildimizin son sayısı olan Şubat sayımız çıktı. Maalesef okuyucularımıza üzücü bir haberimiz var: Bütün dünyada gözlemlenen kâğıt tedarikinde yaşanan zorluklar ve içinde bulunduğumuz şartlar dolayısıyla Dergâh Dergisi yayınına ara veriyor." açıklamasında öne sürülen nedenlerse pek inandırıcı gelmedi. 32. cildimizin son sayısı olan Şubat sayımız çıktı. Maalesef okuyucularımıza üzücü bir haberimiz var: Bütün dünyada gözlemlenen kâğıt tedarikinde yaşanan zorluklar ve içinde bulunduğumuz şartlar dolayısıyla Dergâh Dergisi yayınına ara veriyor. "Kağıt tedariki"nin zorluğunu öne sürmek, Dergâh gibi bir avuç kağıtla çıkan, üstelik arkasında Dergâh yayınları gibi bir yayınevi olan, hele hele derginin ideolojik adıyla koşut bir partinin devr-i iktidarında nasıl inandırıcı olabilir? Dergâh, tıpkı Hece dergisi gibi Türklüğe ve Cumhuriyete pek sürülmeden neoliberal sol edebiyatın hegemonyasına islamcı/sağcı bir paralellikte ayak uydurmuş, sessizce yürüyen bir dergiydi. 'Türk' adını pek telaffuz etmeden yayınlanan dergi için hayat güzeldi, karşı taraftaki ahenkle 'ortam' da pek güzeldi. Ancak birden Türkiye'de sağ, özellikle İslamcı sağ diye adlandırılan kesimde devrim/darbe etkisi yaratan 15 Temmuz FETÖ hain kalkışması yaşandı. Peşindense o kaf dağının ardında ama pek yüce yerde kutsal bir emanet gibi parıldayan 'İslam' dünyası düşü, kaotik karanlık bir çukura dönüştü. Solcular uyarılarında haklı çıkmıştı. Dergahın başına gelen felaketlere bu da yetmedi; 'İslamcı' bildikleri iktidar 'İslam Birliği'nden çok 'Türk Birliği'ni hayata geçirmeye başladı! Eh bunca gelişmeye can mı dayanır! Nitekim 2016 yılı sonunda apar topar dergi yönetimine getirilen -Türkiye'de sol entelektüelizmi pek matah bir şey sanma yanılgısındaki- Ali Ayçil de durumu düzeltemezdi. İşte bu tıkanma bizce dergiye bir süre ara vermeyi gerektirirdi ve gerekti! Gerçekten de İslamcı saiklerle yeri göğü inletmiş AKP iktidarının Türkiye'deki İslamcı entelektüellerin (sanılanın aksine çoğu Türk vatandaşlığını içselleştirememiş kökendendir!) ayak uydurmasına olanak vermeyecek hızda Türk Birliği'ne yönelmesi Dergah'ı yaya bıraktı. Dergah'ın mayasında Türklük yoktur. Kutadgubilig gibi mükemmel bir adla çıkardıkları fesefe dergisi bile bir Türk felsefesi arayışında değil hatta Türk adından bile kaçar durumda Birikim'in, hatta Praksis'in bile kötü kopyasıdır. Bizce gidişata ayak uydurmaları zordur; hazır değildirler; hazırlanabilirler mi ondan da kuşkuluyuz! Dediğimiz gibi aynı Hece dergisi gibi 'maya' sorunu vardır. Bizim önerimizse naçizane, Yahya Kemal'in Dergah'ını örnek alırlarsa, bu dönüşü yara beresiz kolayca atlatabilirler yönündedir! Yahya Kemal tarafından Mondros Mütarekesi yıllarında Osmanlı Devleti'nde kurulan bir edebiyat dergisiydi. Dergi kadrosunda Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Ahmet Kutsi Tecer, Abdülhak Şinasi Hisar gibi yazar ve şairleri barındırıyordu. 1921-1923 gibi fırtınalı yıllarda yayınlanan derginin yayın politikası Anadolu’da devam eden Milli Mücadele’ye destek vermek ve İstanbul’da Kuvay-ı Milliye ruhunu canlı tutmak olmuştur. 15 Nisan 1337 - 5 Kânunusâni 1339 (15 Nisan 1921 - 5 Ocak 1923) tarihleri arasında on beş günde bir olmak üzere toplam kırk iki sayı neşredilen derginin mesul müdürü Mustafa Nihat’tır (Özön). Millî Mücadele günlerinin ümit ve heyecan dolu havası içinde yayın hayatına giren dergi büyük ölçüde Yahya Kemal’in (Beyatlı) fikir, görüş, zevk ve estetik anlayışı doğrultusunda çıkmıştır. Yahya Kemal bu yıllarda, daha önce Paris’te Albert Sorel’in derslerine devam ederken benimsediği “tarih ortasında Türklüğü aramak ve bulmak” anlayışı içinde, aynı ekole bağlı Fransız tarihçisi Camille Julien’in, “Fransız milletini bin yılda Fransa toprağı yarattı” görüşünden hareketle “1071’den sonra Anadolu’ya, sonra Rumeli’ye, daha sonra İstanbul’a yerleşerek yepyeni ve yaratıcı bir millet olduğumuz” tezini ortaya atmıştı. Bu tarih, sanat ve kültür milliyetçiliği yerli ve millî kaynaklara dayanan, millî hayatı yaşanmakta olan zaman ile geçmişte arayan ve onu Türk tarih ve coğrafyasının içinde değerlendiren yeni bir anlayıştı. Derginin adından başlayarak artık kaybolmakta olan bütün bir Şark dünyasının ruhu, duygu ve düşünce planında yeniden canlandırılmaya çalışılmıştır. XX. yüzyılın başlarında çeşitli neşir faaliyetleriyle Türkiye’de de yayılan ve taraftar bulan pozitivizm ve materyalizm, İslâmcı görüşü savunan çevrelerin yanında Dergâh mecmuasında da ciddi bir tepkiyle karşılanmıştır. Pozitivizm ve bilhassa mekanizme karşı “anti-intellectüalisme”de birleşen Mustafa Şekip, Mehmed Emin (Erişirgil) ve İsmail Hakkı, Bergson’la birlikte E. Boutroux ve W. James’in görüşlerinden hareket ederek dergide şu anlayışı savunmuşlardır: Müslüman Türk halkının Anadolu’da düşmana karşı canla başla sürdürdüğü mücadele bir ölüm kalım savaşıdır. Böyle bir durumda başarının sırrı, ancak vasıta olarak bir değer taşıyan sayı, ölçü, pozitif ilim ve teknolojide değildir. Yeni bir hayat hamlesinden doğacak olan başarı kemiyete karşı keyfiyetin, mekanizme karşı yaratıcı hamlenin zaferi olacaktır. Bu sebeple, Yahya Kemal’in derginin ilk sayısında yayımlanan ve bu hareketin bir nevi beyannâmesi mahiyetindeki “Üç Tepe” adlı makalesiyle Mustafa Şekip’in “Hakiki Hürriyet” ve İsmail Hakkı’nın “Kerbelâ’ya Giden Derviş” adlı makaleleri son derece dikkat çekicidir. Mütareke ve Millî Mücadele döneminin en önemli, en seviyeli fikir ve edebiyat anlayışını temsil eden Dergâh’ta imzaları görülen seksenin üzerinde şair, hikâyeci, ilim adamı, yazar ve mütercim vardır. Bunların bir kısmı eserleri tercüme, iktibas veya yeniden yayımlanan kişilerdir. Bizzat yazı yazan devrin tanınmış kalemleri arasında Yahya Kemal, Ahmed Hâşim, Yakup Kadri, Falih Rıfkı (Atay), Halide Edip (Adıvar), Ruşen Eşref (Ünaydın), Abdülhak Şinasi (Hisar) ve Mustafa Nihat derginin edebî ve fikrî yönünü; Ziya Gökalp, Köprülüzade M. Fuad, Mehmed Halid (Bayrı), Hüseyin Nâmık (Orkun) tarih ve edebiyat tarihi yönünü; Mustafa Şekip, Mehmed Emin ve İsmail Hakkı felsefî tarafını oluşturmuş, Fevzi Lutfi (Karaosmanoğlu) ise “İstanbul’un On Beş Günü” başlığı altında tarih sütunlarını idare etmiş ve zaman zaman da kitap tenkitleri yazmıştır. Dergide sürekli imzaları görülen ve zamanla yeni Türk edebiyatının belli başlı şahsiyetleri arasında yer alacak olan diğer şair ve yazarlar arasında şu isimler de vardır: Ahmet Kutsi (Tecer), Ahmet Hamdi (Tanpınar), Ali Mümtaz (Arolat), Necmettin Halil (Onan), Kemalettin Kâmi (Kamu), Şükûfe Nihal (Başar), Halil Vedat (Fıratlı), Hasan Âli (Yücel), Nurullah Atâ (Ataç), Sâmih Rifat, Kilisli Muallim Rifat (Bilge) ve pedagog Sâtı Bey. O sırada Anadolu’da devam etmekte olan Millî Mücadele’nin bazan bedbin, çok defa ümit dolu havasını yansıtan, millî ve ruhî değerlere ön planda yer veren dergide şiir, makale, tenkit, musâhabe yanında edebiyat tarihi, tiyatro, biyografi, dil, mûsiki, felsefe ve mimari konularında da telif ve tercüme birçok yazı yayımlanmıştır. Ayrıca Ahmed Hâşim’in Göl Saatleri (İstanbul 1337) adlı şiir kitabı Dergâh yayınlarının ilk kitabı olarak çıkmıştır. (Kaynak: İslam Ansiklopedisi) Edebudsman
İDEOLOJİK DAĞINIKLIK
YAHYA KEMAL BEYATLI'NIN 'DERGAH'I
YORUMLAR