Ziya Gökalp'i anıyoruz
22 Ekim 1924 tarihli gazetelerde büyük fikir adamı, idealist, öncü Ziya Gökalp’in hastalığına yer veriliyordu. Bu haberler üzerine Gazi Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa, kendisine ilgi ve üzüntülerini belirten mektuplar yazmışlardı.
Gökalp İstanbul’da Fransız hastanesine yatırılmış, Avrupa’ya tedaviye yollanmasından söz edilirken hastalık gitgide ağırlaşmıştı.
Ülkenin dört bir yanından sağlık dilekleri içeren telgraflar yağıyordu.
Gökalp, 25 Ekim 1924 günü aramızdan ayrıldı.
Millet, ömrünü milletin yükselmesine ilişkin düşüncelere adamış olan bu büyük adamın arkasından ağlıyordu.
Savaşyıllarında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Merkez Heyeti üyesi olarak memleketin en kudretli adamlarından biri olmasına rağmen, iktidar sarhoşluğundan tamimiyle uzak kalmış, hiçbir ayrıcalık istememiş, halkın mahrumiyet hayatını paylaşmaktan haz duymuştu.
Zamanın iktidar çevresinde bu büyüklüğü gösteren ondan başka kimse yok gibiydi.
Sosyoloji dersinde asistanı, Malta’da dert ortağı olan Ahmed Emin Yalman,Gökalp’in ölümünden sonra 27 Ekim 1924 günlü Akşam gazetesinde şöyle yazmıştı:
“Yıllarca üniversitede Ziya Gökalp’ın muavinliğinde bulundum. Hayatını yakından tahlil ettikçe, etten, kemikten yapılı fani bir insan olduğuna kendimi inandıramıyordum. Yeryüzünde böyle bir insan bulunabilmesini, havsalaya sığmayacak bir olgunluk belirtisi diye karşılıyordum. Memlekette en pis ihtirasların ve menfaat düşüncelerinin umumi hayata hâkim bulunduğu dakikalarda ona bakarak, ruh asilliğinin dünya yüzünde ve memlekette bulunabileceğine inandım. Memleketin halini ümitsiz gördüğüm dakikalarda ondan ümit, güven, cesaret aldım. Bugün bu büyük adamın artık hareketsiz kalan kıymetli dimağının maddi tarafını topraklara gömerken, onun ulvi ruhuna karşı gösterebileceğimiz en büyük saygı, başladığı muazzam eseri tamamlamaya çalışmak, onun örneğini ortaya koyduğu tarzda bir vatan aşkını umumi hayata hâkim kılmaktır.
Ziya Gökalp yalnız bir Türk fikir adamı değildir. Dış âlem kendisini keşfedecek, her zaman için bütün cihanın en üstün fikir adamları ve dikkate layık şahsiyetlerinin safında yer alacaktır.”
Ziya Gökalp’ın cenazesine elli bin kişi katılmıştı. Bütün memleket bu büyük kaybın acısını duymuştu. Öyle olduğu halde sağlığında geçim sıkıntısı çektiğini düşünen, kendisine el uzatan çıkmamıştı.
O da halini başkalarına duyurup da yardım isteyecek adam değildi. Ölümle sonuçlanan hastalığı sırasında ne kadar yoksuzluk ıstırabı çektiğini Diyarbakırlı Veli Necdet Beye yazdığı 23 Eylül 1924 tarihli mektubunda açığa vurmuştu.
Vatan gazetesinin 23 Ekim tarihli sayısında yayımlanan mektupta şöyle diyordu:
“Dr. Akil Muhtar Beyin tıbbi tavsiyesine uyarak Büyükada’ya taşındık. Şimdi orada oturuyoruz, fakat burada masrafımız çok oluyor. Bu sebeple terzi Onnik Efendinin Keçiören’deki köşkünde bıraktığımız kapılar, camekânlar ve camlar hatırıma geldi. Siz bunların parasını tahsil edecektiniz. Ben, kapıları camekânları ve camları çıkarmamakla, zannederim ki ona büyük bir iyilik ettim, kışın köşkün harap olmasının önüne geçtim. Onnik Efendinin bu iyiliğime karşılık bana fenalık yapmaya hakkı yoktur. Fenalık yapmakta inat ederse mezkûr kapıları, camekânları ve camları Keçiören’de köşk yaptırmakta olan arkadaşlarımdan birine terk ederim. O, hepsini köşküne nakleder. Zaten ben küçük bir tahta parçasını bile Onnik Efendiye hediye etmiş değilim. Onnik Efendi, hukuken bana ait olan, iki yüz yirmi liralık masraf karşılığında meydana gelen bu eşyaya, bu Cumhuriyet devrinde el koyamaz. Bu meselenin hallini kardeşçe lütfunuzdan beklerim.”
Gökalp’ın mektubunun can alıcı satırları ise şöyleydi:
“Köşkteki eşyamız, Keçiören’de ev yaptırmakta olan zatlardan birine de satılabilir, fakat paraya şiddetle ve acele ihtiyacım olduğundan, parası mutlaka tamimiyle peşin verilmelidir, veresiye satılması benim ihtiyacımı karşılamaz.
Muhacirin Müdürlüğünce, Anadolu’daki aşiretlere dair sosyolojik bir etüt eserine ihtiyaç varsa, onu da yazmaya hazırım, fakat ücretin tayin edilmesi, büyük kısmının avans olarak gönderilmesi lazımdır.
Vücutça iyiyim. Yalnız okumak ve yazmak yoluyla ruhumu kuvvetlendiremediğim için sinirlerim biraz yorgun. Eşim annenizin ellerinden öper, hemşireniz ve eşiniz hanımefendilere selam eder, Sırrı Beye de tarafımdan selam.”
Veli Necdet Bey, Ziya Gökalp’le Malta’da beraber bulunmuş yakın bir arkadaşıydı. Mektupta sözü edilen yüz, iki yüz liralık bir paranın bu sıkıntıyı ortadan kaldırmaya, Gökalp’i daha yıllarca yaşatmaya yeteceğini düşünmek insana çok acı veriyor.
Ömrünün herdakikasını taşkın bir aşk ve fedakârlıkla Türk milletine adayan büyük Gökalp, sen son nefesinde bir ilaç parasının yoksulluğu karşısında kıvranacak insan mıydın?
Selim Esen
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR