Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü'nce bölüm başkanı Prof. Dr. F. Sema Barutçu Özönder’in önderliğinde Farabi Salonunda 28-29-30 Aralık tarihinde düzenlenen "Çağdaş Türklük Araştırmaları Sempozyumu-2015",  bildirilerin yoğun olarak tartışıldığı toplantılarla bitti.

Her oturumu ünlü bir Türkologun adına düzenlenen sempozyumda "Prof Dr. Hilmi Ziya Ülken" oturumunda ilahiyatçıların sunduğu bildirilerde önemli görüşler dile getirildi.

 

 

Toplantıda Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Prof. Dr. Hasan Onat çok sert bir konuşma yaptı. Onat'ın tartışmalara yol açan konuşmasından bir bölümü şöyle: "Türk dünyasının da İslam dünyasının da bugün temel sorunu siyaset din ilişkisidir. Bugün adeta Allahla kavga etmektedirler.

 

İslam ülkeleri uzun yıllar Batının sömürgesi olmuştur. Ancak Müslümanların tarihinde bugünkü onur kırıcı durum kadar acı bir durum yok. Din kaynaştırıcı olma özelliğini kaybediyor. Müslümanlar, Ege denizinde Akdeniz'de Hıristiyan Batının kıyısına ayak basmak için çoluk çocuk yola düştü. Ne oldu da böyle olduk? Din siyasallaşırsa sizin bulunduğunuz topraklar özgürlükten de yoksun olur. Orta Asya'yı bekleyen tehlike selefi savrulmadır. Ancak aynı tehlike Türkiye'de de var. Türkiye'de 10 - 15 yıl sonra IŞİD' arar duruma gelebiliriz.

 

En temel problem din ve siyasetin özdeş kabul edilmesidir. 1979'da ilahiyat fakültelerinde okuduğumuz kitapların hiç bir bilimsel değeri yokmuş.  O kitaplar sömürge ortamlarında oluşturmuş din adamı olmayan insanların kitapları olarak bize boca edilmiş.

 

İslam dünyası özne olacaksa bunun merkezi Türkiye'dir. Türklük hassasiyeti olanları sorumluluğa davet ediyorum. Dinin tutsaklığından kurtulmak zorundayız; Türklerin kafalarını etkin kullanmayı engelliyor.

 

 

İslam gibi bir din var ve bu din bu millete birkaç gömlek fazla. Ya bu milleti İslamdan kurtaracaksınız ya da İslamın dinamik boyutuna kazandıracaksınız.  

 

İnsan akıl varlığı bilgi varlığıdır. Dinde zorlama yoktur. Zorlayamazsınız. Kuranda namazla ilgili bir tek zorlama ceza sözü yoktur. Ekleyenlerinki siyasidir. Böylece din hantallaşıyor yoruluyor. Türklerin işi yeniden dini anlamalarıdır. İslam dini siyasi meseleleri insana bireyin sorumluluğuna bırakmıştır. İslam dininin bir din olarak egemenlik iddiası yoktur.

 

Bugünkü yapılan şianın siyaset anlayışıdır. Hem şiiliğe karşı çıkıp şiilik yapıyorlar. Laiklik batılıların tapulu malı değil. Laik olmalıyız. Tepkisel davranmadan batının laik seküler tecrübesinden istifade edilebilir. Aklı etkin kılmazsak batmaya devam edeceğiz. Batı yaşadı laikliğin sekülerizmin etksini. Biz ithal olarak algıladık. Kendi kültür köklerimizle batı tipi laikliği inşa edebiliriz. Şu an Türkiye'de laiklik de, din de, siyaset de tıkandı. Aklı kullanmalıyız. 

 

Siyasilerin işi bana hizmet etmektir; din işleriyle uğraşmak değil. Toplum bunu anladığı zaman her şey kurtulur. Biz onları zorla başbakan cumhurbaşkanı yapmadık.

 

Devletin dini olmaz. Devletin dini merhamet adalettir. Kurumların işlerlik kazanmasıdır. Devleti dine kurban ederseniz her şeyi kurban edersiniz. Din insan için vardır, insan din için değil… Türk kültüründe aklı eleştire tek bir sözcük bulamazsınız. Kendimize özgü Hanefi Müslümanlığa seleficiliğin bulaştırılmasının sancılarını yaşıyoruz…"

 

Prof. Dr. İbrahim Maraş ise, "Tarihsel süreçte baktığımızda batının bin yılda gelemediği düzeye 200 250 yılda geldiler 800 - 1100 dünyanın bilimsel birikiminin tamamını İslam dünyasına veren bir aydın kesim. Bu nasıl oldu? Bu aydın zümresi bilimsel hakikati dini mezhebin elinde olmayacağı bütün insanlığın ortak malı olduğunu ilke edinmişti. Cehalet haramdır dediler. Bunların karşısına selefi kesim aklı işe katmadan peygamberimizin söylediklerini ezbere gerçeğin önüne koydular. Emevi Abbasileri vs. çok ciddi destek verdi.

 

Ne olduysa bundan sonra oldu. Gerilememizin sebebini sadece Moğol istilasında aramaktansa o dönemdeki zihniyette aramak gerekir.

 

Hülagü döneminde bile iki rasathane kurulmuş Tebriz'de… Anadolu Selçuklu niçin kurmadı? Bir problem var.  Bu problem zihniyet problemidir. Devletin adalet dağıtmaktan başka işi olmamalıdır. Adaleti din olarak algılamış bir devlete ihtiyacımız var."

 

Trabzon Avrasya Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Nesib Nesimli’nin sunduğu “Azerbaycan ve Avrasya Birliği” başlıklı bildiride, “Azerbaycan’ın üç kat fazla toprağı ve nüfusu İran devleti sınırları içinde zor ve karmaşık bir coğrafyadadır. Kuzeyde Rusya güneyde İran kıskacında ülenin topraklarının yüzde yirmisi de Ermenistan/Rusya’nın istilası altındadır. Ülkede İslam adına faaliyet çok. Bu şartlarda ‘Batı güvenlik şemsiyesi’ altına girme şansı yok. Avrasyacılar tek Slavizmi reddediyorlar. Ruslara slav olan Çeklerden Türkler daha yakındır aslında. Rusların kendisini tanıması için Turanları tanıması gerekir. Ama Turan elementinin varlığından utandılar. Dugin filan yazıyor diye aman sakın inanmayın: Avrasyacıların tarih anlayışı milliyetçidir; koyu Rus milliyetçiliğidir.

 

 

Peki neden Altınorda devleti, Kırım Kazan devleti yenildi? Nüfusları Rus etnisitesiyle eşit oldukları halde Ruslara yenildi? Sorun devletin milletine sahip çıkmaması, milletin de devletine sahip çıkmamasındandı. Devlet millet ayrılığından çöktüler. Sonraları Rus güçlerinin başında devşirme olarak savaştılar. Rusların anti batı olmaları onların Türk sevdası içinde olduklarını göstermez.

 

Bugünkü Putin zamanında yerel güçlere yetki diye bir şey kalmamıştır. Tatarca yasaklanmıştır. Dünyanın en insan sever yazarı sayılan Dostoyevski’nin bile hasta Rus milliyetçisi olduğu pek bilinmez. Tüm Türk tatarları asimile etmeyi, bu mümkün olmasa katledilmelerini önerir.

 

Avrasyacılık nedir?

 

Dağılmadan sonra Rusya liderliğinde eski güç merkezinin oluşması gündemdeydi. Nazarbayev Avrasya birliğine dönüşmesini önerdi bunun. Putin siyasi birlik önerdi. Nazarbayev bunu desteklemedi 2014’de. Rusya, Belarus, Kazakistan.. Yeni üye olarak Azarbaycan’ın adı geçiyor. Kamuoyunu buna hazırlamak için Karabağ’dan birkaç bölgenin Azerbaycan’a verileceği medyada yayılmaktadır. Sevinç hasanova Sanayi Bakanı Sevinç hasanova bunu vurgulamaış. Azerbaycana hayır getirecek diye… Peki gerçekten hayır getirir mi?

 

Azerbaycan Rusya tarihi bize ne öğretti? 19. yüzyılda işgal edince birkaç proje önerdi. Ruslardan Ermenilerden ve başka hırıstiyanlardan oluşmalı diye. Çarlığın gücü buna yetmedi ama kısmen Ermenileştirdi bölgeyi. 1903’de dünya petrolünün yarısını Bakü veriyordu.  

 

1960’larda Azerbaycan’ın adını gönüllü birleşme koydular, bayram edip sevindik.

 

1 milyar ton petrol çıkarılıp gelirlerin merkeze akıtılmasına bayram ettik. Ruslar ülkeyi talan ettiler ama biz mankurtça sevindik.

 

Halkından ayrı düşmüş, Rus kültürüne bağlı, hırsız kozmopolit bir siyasi elit var. Ve geçmişini doğru dürüst anlamayan bir halk var.

 

Bugün uygulanmaya çalışılan dengeli dış politika dostunu düşmanını tanımayı engelliyor, şimdiki talancı iktidarın varlığını tanıyor; ama Azerbaycan’ın sorunlarını gizliyor.

 

Alternatif var mı Avrasyacılığa? Türk dünyasının birliği bugüne dek iyi algılanmadı. Birlik yönünde bazı işler göründü. Türkiye Cumhuriyeti devleti kendi çevresinde güç yaratma niyetinde değil; gücü yetmiyor; küresel güç değil. Ama asla vaz geçmemek gerekir.

 

Uludağ Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Vildane Özkan ve Dr. Artum Dinç'in DTCF Çağdaş Türklük Araştırma Sempozyumu - 2015'e sunduğu "Bulgar, Ukrain ve Rus Ulusal Kimlik Algısında Oyun Hamuru Türkler" bildirisinde de Rus-Türk ilişkilerinde 18. Dünya Rus Halkı Konseyi'nin bildirgesi tartışıldı.  

 

Dünya Rus Halkı Konseyi’ndeki toplantılar ve bildirgelerde Türklerle ilişkili konulara sıklıkla rastlamak mümkündür diyen bildirinin bir bölümü şöyle:

 

"Dünya Rus Halkı Konseyi ilk kez Moskova'da 1993’te düzenlendi. 2004 yılından beri de her yıl düzenlenmektedir. (Konsey'in internet sitesi: http://www.vrns.ru/)

 

Bu yıl 9-10 Kasım 2015 tarihinde on dokuzuncusu düzenlenen Konsey’de "Güçlü ve bağımsız Rus’un varlığının, Bizans'ın devamı oluşuna ve Roma - Konstantinopol - Kiev - Moskova arasındaki tarihsel akrabalık hattının sürmesine" bağlı olduğundan bahsedilmektedir. (http://www.vrns.ru/news/4039/#.Vn1lPKTUiZM).

 

Rus Kimliği Bildirgesi’nde Rus Ulusal Kimliği’nde Türklerin konumlandırılışıyla doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkili, dikkat çeken bildiride, "Rus halkı geleneksel olarak zor bir genetik oluşuma sahiptir. Rus halkının genetiği Slav, Fin-Ugor, İskandinav, Baltık, İran ve Türk boylarının karışımını içeriyor. Bu genetik zenginlik, hiçbir zaman, Rus halkının ulusal birliği için bir tehdit oluşturmadı.” denmekte olduğu vurgulandı.

 

Yard. Doç. Dr. Can Teziç ise, Mongol aydınları Rus Çarlığı dönemindeki kolonyol yönetimiyle ilişkilerinin nasıl şekillendiğini anlatan “20. Yy Buryat - Mongol Milliyetçi Aydınları” başlıklı bildiri sundu.  

 

İstanbul Yeditepe Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Babek Cevanşir ise “Eyyübilerin Kökeni Üzerine Bir Deneme” başlıklı bildirisinde Eyyübilerin kökeni üzerine beş ayrı görüş sunarken Kürtlerin kökeni üzerine ilginç saptamalarda bulundu. Kürt isminin Kırmançı, Zaza vs. gibi onlarca küçük değişik halk topluluğuna 19. yy sonlarında “giydirilmiş” bir isim olduğunu öne sürdü.

 

Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü başkanı ve sempozyum yürütücüsü Prof. Dr. F. Sema Barutçu Özönder sempozyum değerlendirmesinde Türklerin bin yıl önce başladığı sanılan göçlerinde uğradığı ve yurt edindiği toprakların aslında çok daha önceleri buralara gelmiş öncü Türklerin adeta bir “çağırması” sonucu gerçekleşmiş olabileceğinin bilim insanlarınca araştırılmayı beklediğini vurguladı.

 

Ahmet Yıldız

Gerçekedebiyat.com

 

 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)