Son Dakika



Aysel Gözübüyük’ün Toprak Ana olarak adlandırdığı resim serisinde, iç mekânda yer alan ve günümüzün gündelik giyim ve orta halli yaşam tarzını yansıtan kadın figürlerini görürüz. Günlük hayatta karşılaşılan daha çok özel hayatı yansıtan sahnelerde, dinlenen, kitap okuyan, elinde kadehiyle şarabını yudumlayarak kendi yalnızlığının tadını çıkaran kadınlar görünüşleri, duruşları ve tavırlarıyla modern, eğitimli, kendine yeten cesur, özgüvenli bireyler ve çağın insanları olarak karşımızda dururlar.

Yağlı boya resimlerin yanı sıra “new media pleksi ters uv baskı” tekniğiyle yapılan resimlerin çoğunda renk ve boyayla biçimlendirmeye eşlik eden karakalem desen etkilerinin yer aldığı görülür. Kullanılan bu teknik, özellikle resmin ışıklılık oranını yüksek derecede arttırıcı bir etki yaratır. Biçimlendirmede temel problemler olarak desen, motif, renk, doku, yüzey ve derinliğin ele alındığı resimlerin en koyu alanları bile ışıklı bir koyuluk şeklinde yansır. Böylesi ışıklı, aydınlık, steril ve temiz renkler, resimlerdeki mekanların sahip olduğu ve figürlerin ifadelerindeki huzuru katlayarak arttırır.  

Bu ışıklı ve pırıl pırıl dünya, L. N. Tolstoy’un Savaş ve Barış adlı eserinin Önsöz’ünün “Savaş ve Barış’ın Kompozisyonu” adlı bölümünde eserin karakteristiğinden söz eden K. N. Lomunov’un şu cümlelerini hatırlatır:

“Tolstoy’un dünyası, güneş ışınları ile aydınlanmış, pırıl pırıl ışıklı bir dünyadır. (...) Bütün anlatılanlarda güçlü bir ruhun damgası vardır. Sanki her tip içerden olağanüstü bir hayal gücünün ışıkları ile hiçbir zaman sönmeyen bir düşüncenin ışığı ile aydınlanmıştır!”[1]

Bu noktada, sözlü bir anlatının insan zihninde uyandırabileceği görsel imge açısından bir ilişki kurulsa da Aysel Gözübüyük’ün tiplemelerinin gerçek hayatta çevresinde bulunan dost çevresi, arkadaşları ve tanıdıklarından oluşmasıyla; yansıttıkları yaşam biçimiyle Lomunov’un yorumundan da anlaşılabileceği gibi Tolstoy’un romanındaki tiplemelerden ayrılır. Sanatçının resimlerinin neredeyse tamamında güçlü kadın figürlerinin bulunduğu atmosfer, karamsarlıktan uzak ve yaşama sevinciyle dolu bir düşüncenin ışığı ile aydınlanmıştır. Burada figürlerin her birinin ayrı ayrı ruh durumları birbirinden farklı olsa da genel atmosfer kasvetten uzaktır.

Aysel Gözübüyük, gezegen olarak Dünya’ya bir kimlik atfeder. Kimliği cinsiyet üzerinden kuran sanatçı, dünyanın canlı ve kadın olduğu iddiasıyla, kendi gerçekliğini yansıtan bir ad olarak mitolojiden seçtiği Toprak Ana deyimini kullanır. Mitolojide kadının birçok özelliğini temsil eden çeşitli karakterler bulunurken, resimlerdeki atmosfer ve iklimin yansıttığı yaşama sevinci içindeki çeşitli ruh halleri Demeter ve Persephone[2] mitini hatırlatır. Bu noktada Persephone’un gelişiyle baharın gelmesi ve Demeter’in toprağa bereketi getirmesi, kadınlar ve yaşama sevinci arasındaki güçlü ilişkiyi düşündürür.

Dünyaya bir kadın kimliği atfeden; resimlerinde ağırlıklı olarak günlük hayattan kesitler içerisindeki kadın figürlerine yer veren; çeşitli dönemlerde yaptığı resimleri Toprak Ana deyimiyle adlandırarak mitolojiden kadın karakterlerle etkileşim halinde olan Aysel Gözübüyük aynı zamanda bir kadın olmasıyla, Ahu Antmen’in Kimlikli Bedenler[3] adlı kitabında yer alan söylemindeki kadınların kadınlar tarafından temsil edilmesi konusundaki istisnaları çoğaltmaktadır:

“Modern Türk resminde kadınları erkekler temsil ederken, bir-iki istisna dışında kadınların kendilerini etkin bir toplumsal rol içinde temsil ettikleri yapıtlara neredeyse hiç rastlanmaması belki ilginç, ama sıra dışı olmayan bir durumdur. Asıl ilginç olan, Türkiye’de daha güncel bir zeminde kadın sanatçıların, kadınların deneyimlerini kadınlar adına üstlenen bu temsilleri ve daha genel anlamda temsil otoritesini yeterince sorunsallaştırmamış olmasıdır.” (2014, s. 53).

Resimlerden birinde, kadın figürün elindeki kitaba verdiği “İnsan Olmak İstedim” şeklindeki ad, âşık İsmail Dehmen’in “İnsan Olmaya Geldim” adlı şiirini hatırlatır. Her ne kadar Aysel Gözübüyük’ün Toprak Ana olarak adlandırdığı resim serisinde, kadınların cesur, özgüvenli bireyler ve çağın insanları olarak vurgulandığını söyleyebilsek de buradaki vurgu kadına bir üstünlük atfedilmesinden çok insana ve insan olmaya verilen değerin gururundandır.

[1] Lev Nikolayaviç Tolstoy, Savaş ve Barış, Çeviren: Leyla Soykut, Cem Yayınevi, İstanbul.

[2] Persephone’un yeraltı tanrısı Hades tarafından yeraltına kaçırılması sonucu kızını hiçbir yerde bulamayan, tarımın, bereketin ve mevsimlerin tanrıçası Demeter hayata küser. Dolayısıyla yeryüzünde kıtlıklar oluşur ve Zeus’un Demeter’i hayata barıştırmak için bir karar alır. Buna göre Demeter'in çocuğu Persephone, yılın çiçek açma ve meyve zamanını oluşturan üç mevsimini annesi Demeter’in yanında geçirir ve bu sürelerde toprağa bereket gelir. Persephone kış mevsimini kocası Hades’in yanında geçirip her yeryüzüne çıktığında Demeter, yeryüzüne baharı getirir ve toprağa yeniden bereket gelir.

[3]Ahu Antmen, 2014, Kimlikli Bedenler, Sel Yayınları, İstanbul.

Serap Emmungil
Gercekedebiyat.com

 

 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)