Şerif Ağayar: Türkiye’nin entelektüel yanını çok seviyorum
Azerbaycan’da yaşayan önemli yazarlardan ve büyük yayınevlerinden Kanun Neşriyat’ın yayın yönetmeni Şerif Ağayar’la konuştuk.
Maalesef birkaç yıl önce tanıştığımız siz Azerbaycanlı yazarlarda gördüğüm çok zengin bir ilgi dünyası ve derin bir gözlem gücü var. Okuduğum her Azerbaycanlı yazarda nesnelere ve olaylara bakıştaki özgünlük, duyarlı ruh dünyasına Azerbaycan Türkçesi’nin müthiş olanaklarını cömertçe kullanarak yedirmesi temel maharet... -Siz hayatını edebiyata adamış bir edebiyat adamısınız? Kaç kitabınız var? Hangi konularda yazıyorsunuz? - Hesap etmek lazım: 5 roman 2 öykü, 1 deneme, 2 şiir kitabı. Yeni baskılar da oluyor. Konu çoktur: Sindirilmiş ve söndürülmüş Azerbaycan insanı... -Kitaplarınız hangi ülkelerde yayınlandı? Yeni çalışmalarınız nelerdir? - Fransada – Strasburg’da romanım çıktı. Fransa'daki yayınevlerinin ISBN’lerinde ben de varım yani. Bu muhtemelen benim en büyük başarılarımdan biri. Yurt dışında yayınlanan ilk ve son kitabım. İran'da yayınlamama izin verilmedi. Oradaki kitaplar devletin kontrolünde. Görünüşe göre ideolojilerine aykırı bir şey görmüşler. Türkiye'de kitap yayınlamaya çalışmadım. Bu daha çok finansal bir sorun. İstediğim çeviri için iyi paraya ihtiyacım var. Aynı şey Rusça için de geçerli. Bu yıl İngilizce romanım Avrupa ülkelerinden birinde yayınlanacak. Azerbaycan Kültür Bakanlığı'nın desteğiyle romanın çevirisi tamamlanmak üzere. Ama öykülerim birçok ülkede ve farklı dillerde yayınlandı. Antolojilerde, dergilerde ve web sitelerinde. Örneğin gerçekedebiyat’ta… Fransa, Rusya, Türkiye, İran, Ukrayna, Gürcistan, Macaristan ve diğerleri. En önemlisi, bunların hiçbirini kendim yapmadım. Girişim sizin gibi profesyonellerden geldi.
-Gerçekedebiyat'da yayınladığımız psikolojik öğeleri oya gibi işlemiş Gözleri Oyulmuş Fotoğraf'ı şahsen ben çok beğendim. Arıların Sessizliği'ni de daha unutamadım. Jeopolitik olarak bulunduğunuz coğrafyada oldukça yaralı bir tarihe sahipsiniz; ayrılık bir ad olmuş, türkü olmuş. Çetin bir ülke çetin bir halk… Güneyiniz kuzeyiniz düşman başına… Belki bu durum yaratıcılık için müthiş olanak sunuyor. Pekala, Azerbaycanlı yazar ve şairler kendilerini dünya edebiyatı içine taşımalarında ne gibi zorluklar yaşıyor? - Bazen sorunların yazara yardımcı olduğu söylenir. Bence bu bir yanlış bir düşünce. Konu bol olabilir. Ama konuyla iş bitmiyor. Bataklıktan yazmak için mutlak oradan çıkmak gerekiyor. Bizse sorunlardan kurtulamıyoruz. Ne yazık ki bu sorunları biz, bize düşman kesilen güçlerin yanında kendi kendimize de yaratıyoruz. Bugün Azerbaycan'da öyle bir sosyal adaletsizlik var ki, bunu ancak düşman yapabilir. Edebi ortam da bu anti-demokratik süreçte boğuluyor. Bir yandan mantaliteden kaynaklı totaliter düşünce bizi engelliyor. İster dünyaya açılma çabaları ister yerinde sayma… Ne derseniz deyin her iki durumda da durum içler acısıdır. Ama umutsuz değiliz. Bizde bir deyim var, yeğin, Türkiye Türkçesinde de vardır: At ölene kadar otlar! -Yeni yılda geriye dönüp baktığımızda Azerbaycan edebiyatı hakkında ne söyleyebilirsiniz? Kitaplar yayınlanıyor, fuarlar düzenleniyor, yeni edebiyat örnekleri yaratılıyor. Süreç zayıf da olsa ilerliyor. Ve bu çok önemli. Süreç sonuçtan daha önemlidir. Çünkü süreç olmadan hiç bir şey olmaz.
-Yeni merak duygularınız nedir? Yeni yapıtlar üzerine çalışmalarınız var mı? Yazıcının masası boş olmaz derler. - Elimde yazdığım iki romanım var. Bu yıl birini bitirmeyi planlıyorum. Ara sıra öyküler de yazıyorum. Güncel makaleler de var. Film izliyorum. Kitap okuyorum. Sesli kitaplar dinliyorum. Genellikle, düşünmek dışında, bir dakika bile bir şey yapmadan duramıyorum, Kesinlikle bir şeyler yapmalıyım. Bazen iki iş bile yapıyorum. Yazarken, okurken veya yazı düzenlerken klasik müzik dinlerim. Sözsüz müzik... Söz varsa beni şaşırtabilir. -Yazıcılar toplumun ruhuyla ilgilenirler daha çok; Azerbaycan toplumunun bugün içinde bulunduğu ruh durumu nedir? - Toplum pek iyi değil. Yoksulluk, işsizlik ve hepsinden kötüsü umutsuzluk var. Muhtemelen size garip gelecek: Bir petrol ülkesi değil misiniz? Azerbaycan Türkiye'den göründüğü gibi değil. Ciddi, çok ciddi sorunlarımız var ve bunun sıkıntısını da sıradan insanlar çekiyor. - Türkiye ve Türk edebiyatıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir? - Türk edebiyatını sizden daha iyi biliyoruz dersem şaka yaptığımı sanmayın. Bu doğru: Her şeyinizi izliyoruz. Sosyal medyada edebiyat, sinema ve hatta ‘master-klas’ları. Bu aralar Barış Özcan'ın bilimsel, Nevzat Kaya'nın edebi sohbetlerini dinliyorum. Çok beğendim. Türkçe sesli kitapları severim. Stefan Zveig'in Okan Bayülgen'in seslendirdiği "Satranç"ı beni o kadar etkiledi ki olayın Okan'ın başına geldiğini düşündüm (gülüyor). Bu arada Almancaları çok iyi çeviriyorsunuz. Bizim Rusları çevirdiğimiz gibi... Ben Türkiye’nin entelektüel yanını çok seviyorum. İyi ki böyle bir ülke var. Doğrudur sizin de durumunuz pek iyi değil ama Azerbaycan’a göre çok çok iyisiniz. En azından belediyeleri seçebilirsiniz (gülüyor). Türkiye olmasaydı Azerbaycan için ve şahsen benim için çok zor olurdu. Dünya edebiyatını ve sinemasını daha çok Türk diliyle tanıdım. Kitap yayıncılığı da Türkiye'de bizden çok ileride. Bakü, Türkçe yayınlarla dolu. Rus dili rekabet edemiyor; buna sevindim.
- Hem yazıcı ve şairler olarak hem yayınevleri olarak ‘kardaşlık’ın gereğini yerine getirebiliyor muyuz? - Türkiye ile her gün, her saat temas halindeyiz. Kitaplarla, sanatla keşfettiğim Türkiye, televizyonda gösterildiği gibi değil, daha muhteşem ve daha yerli. Oraya Yaşar Kamal, Sabahattin Ali, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, sevgili Ahmet Hamdi Tanpınar, çağdaşlarımız Orhan Pamuk, Semih Gümüş, Elif Şafak, Murat Menteş, Sine Ergün, Emrah Serbest, Burak Aksak'la gittim. Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Yılmaz Erdoğan'ın gözlerinden bakabiliyorum ve kendimi vatanım gibi hissediyorum. Üzüntüleriyle, acılarıyla, bizden pek de farklı olmayan insanlarla... - Ortak Türkçe için bir öneriniz düşünceniz çabanız var mı? -İstanbul Türkçesi de yaygın bir Türkçedir. 2002'de İstanbul'u ziyaret ettim ve Kazaklar, Türkmenler, Özbekler ve Gagauzlar Türkçe bilmiyordu. On yıl sonra Türkçe konuşulan ülkelerden çok sayıda öğrencinin bulunduğu Samsun'u ziyaret ettim ve onlar Türkçeyi Türkiyelilerden daha iyi konuşuyorlardı. Dizileriniz milyonlarca kişiye İstanbul Türkçesi öğretti. Kurtlar Vadisi'nin Türkistan'a tarihi hizmeti budur (gülüyor). O gün bize bir arkadaşı, Karabağ savaşının kazanılmasında Polad Alemdar'ın rol oynadığını söyledi. O haklı bir yerde. - Söylemek istediğiniz başka şey var mı? - Bütün yazar ve okurlarınıza mutluluklar diliyorum. - Teşekkürler - Ben teşekkür ederim. Ahmet Yıldız Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR