Seler Kokular Renkler üzerine / Ahmet Günbaş
Esen Yel, Sesler Kokular Renkler* şeklinde adlandırmış geçmişin aynasını. Anımsamak, böyle bir şey olsa gerek. Geçmişe ilişkin sesleri, kokuları ve renkleri duyumsamak, yaşanmışlığın posasında birikenlerle ilgilidir kuşkusuz. Zaman yoklamasını andıran bir üslubun inceliğinden yansıyanlar, insanlık kalıtına çok özel değerler katar haliyle. Yazarın, çocukluk ve gençlik dönemi doğrultusunda öğretmen okuluyla son bulan eğitim sürecini işleyen Kalmera’dan Savaştepe’ye Cumhuriyet’in Çocukları adlı otobiyografik romanı ile emeklilik sonrasını özetleyen Kalmera’ya Dönüş’ün aksine bu kez, 1960’lardan 2000’li yıllara uzanan olay ve durumların dökümü Sesler Kokular Renkler’de bir araya getirilmiş. Bu kitap, bir yerde yaşam çizgisinin omurgasını oluşturmakta.. Anılar toplamında her biri duyumsanır izlerle dolu başlıca beş kent göze çarpar gözümüze. Bunları, Bursa, İzmir, Niğde, Ankara ve İstanbul olarak adlandırabiliriz. Bursa'nın bir köyündeki ilk öğretmenlik görevinden sonra, İzmir-Narlıdere Okuma Yazma Okulu'nda askerliğini 'iki yıl er öğretmen' olarak yapan Esen Yel,'i, İzmir'in kent dokusu hayran bırakır her yanıyla. Askeri öğretmenliğe ayırdığı zaman dışında İzmir'i yakından tanımaya, özellikle kentin kültürel birikiminden yararlanmaya çalışır. Örneğin, belli başlı dergilere ulaşmakta pek güçlük çekmez, yerel bir gazetenin şiir köşesinde şiirleri yayımlanır, gönlünce sinemalara/tiyatrolara dadanır, aşık olur, gitar öğrenir, Kültürpark (Fuar) merkezinde dostlarıyla bir araya gelir. Sevgilisi Tülin ile birlikte Elhamra'da sahneye konulan Anne Frank'ın Hatıra Defteri'ni izlerler. Bir kenti doya doya yaşamak da diyebiliriz buna. (Söz aramızda; İzmir doğumlu bir yazar olarak, Esen Yel'in eskimeyen müthiş belleğinden sınava çektim kendimi) Bu arada 60'ların rüzgarında emekçi kesimini sırtlayan Tip'in başarısı yazarın ilgi alanına girer, yüzünü coşkuyla devrimci harekete çevirerek Yargı dergisinde "İzmir Mektubu" köşesinde amatörce yazılar yazmaya başlar. Ancak asıl büyük değişimi İstanbul Eğitim Enstitüsü'ne girmekle gerçekleştirecek, devrimci edebiyatla içli dışlı olmanın getirisiyle çağdaş yazar ve tiyatrolarla tanışacaktır. Artık o da 68 Kuşağı'nın bir neferidir. Niğde Aksaray Lisesi'ndeki öğretmenliği devrimci kişiliğini daha da pekiştirir. Tam bu noktada TÖS'ün başlattığı "Bütün Öğretmenler Boykota" belgisiyle ulusal ölçekteki boykot eylemine katılır. Söz konusu eylemin yasadışılığını iddia edenler, aynı zamanda bir şair olan Niğde Cumhuriyet Başsavcısı İsmet Kemal Karadayı'nın aklama kararı ile gerekli yanıtı alırlar. Esen Yel'in kitap, yazı, şiir ve tiyatro sevgisi yanı sıra öğrenme hevesi dur durak bilmez. Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nü kazandığında 12 Mart'a denk gelen netameli Ankara günleri başlar. AST'la tanışması, Maksim Gorki'den sahneye uyarlanan Ana'yı izlemesi bu döneme aittir. 12 Mart karanlığı içinde giderek öne çıkan mizah yazarlığı dikkatleri çeker. Yenigün gazetesinde "Tırmık" başlığı altında eleştirel öyküler yayımlar. Derken bir bahar sabahında gözaltına alınıp işkenceden geçirilir. 8 yıl hapsi istenir. Yıldırım Bölge Erkekler Koğuşu'ndaki bir yıllık tutukluluğu, Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla son bulur. O günlerin faşist ortamını anlatan şu satırları okurken, 40'lı yıllarda İstanbul'da Küllük Kahvesini mekan tutan toplumcu kalemleri aklıma getirdim ister istemez. Hani, ansızın Sansaryan Hanı'nda gözünü açanları!.. Polis, dilediği zaman altını üstüne getirirmiş Küllük'ün. "12 mart günlerinin Ankara'sı çok da büyük değil. Bir yazarı, şairi, bir gazeteciyi, ressamı, tiyatrocuyu aradığınızda tümünü Kızılay'da bulabiliyorsunuz. Eğer Ulucanlar'da, Mamak'ta, Yıldırım Bölge'de değillerse!" (s:190) İleriye dönük çabalarına mart karı yağsa da bir adım geri çekilmek niyetinde değildir Esen Yel. Eğitim sistemine iyiden iyiye kafa yorar. Örneğin, darbeci kafaların hazzetmediği üretim sistemlerinden hareket eden çağdaş bir kompozisyon kitabı vardır hayalinde. Birkaç film senaryosuyla gittiği İstanbul'da yeni bir milat peşindedir. Üstelik eşiyle, biri kız diğeri erkek, iki çocuğu yaşamaktadır orada. Bir süre işsiz dolaşır. Devlet okullarıyla kestiği öğretmenlik ilişkisine, Mahmut Makal'ın yardımıyla Özel Marmara Lisesi'nde devam eder. Bu arada Disk'in sahiplendiği Politika gazetesinde okul kitapları üzerine sorgulayıcı yazılar hazırlar. Hatta bunlara öğrencileri, velileri ve öğretmenleri de dahil eder. İstanbul tam merkezidir kültür sanat yaşamının. Kısa zamanda sanat çevresiyle dirimli ilişkiler kurar. Kadıköy yakasındaki Panaroma, Hatay Restaurant, Oğuz'un Meyhanesi, Elif Otel lobisi, Gençlik Kitabevi, Yeni Şafak Kitabevi gibi mekanlar başlıca uğrak yerleri olur. Çağdaş Kompozisyon kitabı basılma şansı bulur ve ardışık baskılar yapar. Öteki kitapları da yavaş yavaş yayın sırasına girer. Şurası bir gerçektir ki zordur İstanbul'da kendini kanıtlamak. Yazarımız, birazcık sitemkardır bu konuda. Sitemkar olduğu kadar gözü kara: "İstanbul, yazar beğenmez. Kaç kitabınız olursa olsun, İstanbul yazar beğenmez. İstanbul'un gözlerine baka baka yazar olmanız gerekir. Ben gözümü karartıp girdim. İstanbul daha beni yargılamaya zaman bulamadan göründüm Cağaloğlu'nda. Yeniydim." (s: 250) Cağaloğlu denince dergiler, gazeteler gelir akla elbet. Sözgelimi, Edebiyat '81'in Ocak 1982 sayısında Esen Yel imzasıyla yayımlanan "Enver Gökçe'yle Söyleşi"nin (Belki de son söyleşidir) tamamına Sesler Kokular Renkler'den ulaşabilirsiniz kestirmeden. Esen Yel'i mutlu kılan en önemli olaylardan biri Bir Dünya Masalı adlı müzikli güldürü oyunun sahneye konmasıdır. Ancak faşizmin kanlı pençesi hiç eksik olmaz ülkenin üzerinden. Kitap ve aydın düşmanlığı yeniden körüklenir. 12 Eylül karanlığı, 12 Mart'a rahmet okutacak biçimde tüy diker çağdaş ve demokratik özlemlere. Öyle ki, "Kitaplar, dergiler, masaların üzerlerindeki çalışma kağıtları, kamyon kamyon SEKA'ya 'infaza' yollanıyor. İnfazdan kurtulanlar sobalarda yakılıyor. Toprak bulma lüksü olanlar, bu aydınlık belgeleri törensiz ayinsiz toprağa veriyorlar." (s :296) tümceleriyle kayıt düşer bu saldırganlığa yazarımız. Gün gelir eğitim ve öğretim her kademesinde varlığını duyumsatır faşizmin ayak sesleri. Müfettiş denetimlerinden boğulan Özel Marmara Lisesi varlığını sonlandırmak zorunda kalır. Daha sonra yeni bir eğitim mekanı olarak ortaya çıkan Özel Üsküdar Fen Lisesi ise tat tuz vermez gerçek eğitim emekçilerine. Birçok nitelikli öğretmen işsiz kalır. Yel, "12 Eylülle birlikte özel okullar sanki biraz daha özelleşti," (s: 328) kaygısıyla özetler mutsuzluğunu. "Edebiyat dersleri, edebiyat testleri dersine dönüştü," (s: 336) dediğinde ise bir şeylere nokta koymanın zamanı gelmiş gibidir sanki. Ne var ki emeklilik sonu değildir her şeyin. Sesler Kokular Renkler’in son sayfaları her şeye karşın yeni bir düşünme merkezine taşınmanın ipuçlarıyla doludur. Esen Yel, edindiği kültürel temelin, deneyimin, eksilmeyen direncin, irili ufaklı tanıklıkların ışığında aydınlık bir pencereye dayar geleceğin masasını. Rivayet odur ki Kalmera'dan yükselen ses, rengarenk düşler dokur tezgahında bıkıp usanmadan her gün. (*Sesler Kokular Renkler / Anılar- Esen Yel, 1.basım, İstanbul Edition 2022 A. Günbaş Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR