Korkaklik cesaret ve terör / Prof. Dr. İsmail H. Demirdöven
Aristoteles, etikle ilişkisinde, korkaklık ve cesaretin insanda bir huy olarak var olduğu durumlarda bir “erdem” olabileceği üzerinde durmuştur.
Televizyonlardaki sokak söyleşilerinde, terör eylemleri karşısında “cesaret” örneği gösterdikleri izlenimi veren kimi işyeri sahiplerinin ve vatandaşların, dikkatli bakıldığında aslında korku içinde oldukları görülebilir. İnsan doğal olarak ölmekten ve sahip olduklarını kaybetmekten korkar. Bu tür korkuların her insan için geçerli olabileceğini düşünebiliriz. Ancak Aristoteles, etikle ilişkisinde, korkaklık ve cesaretin insanda bir huy olarak var olduğu durumlarda bir “erdem” olabileceği üzerinde durmuştur. Çünkü her şeyden korkan ya da “cahil cesareti”ne sahip olup her durumda ve daha çok psişik nedenlerle kendisini ortaya atan insanda korkaklık ve cesaretin bir erdem olamayacağını düşünmüştür. Bu bağlamda, korkunun ve cesaretin insanda bir erdem olabilmesi için insanın korkacağı ya da onun karşısında cesur davranacağı şeyi en azından bilmesi ve tanıması gerekir. Bu yüzden cesaretle ilgili olarak söylenen ve etik bir değer olarak görülmeyen “cahil cesareti” nitelemesi son derece anlamlı ve yerindedir. TERÖR ve KORKU Terörü, sonunda ölüm olduğunu düşündüğümüz bir şiddet eylemi olarak biliriz. Haklı olarak da ondan korkarız. Ancak “terör”, insanları öldürmenin zorunluluğu ile tanımlanamaz. Bizde “terör estirmek” diye bir deyiş vardır. Öğretmenin sınıfta, babanın evde terör “estirdiğinden” söz edilir. Şimdilerde terör tanımının “genişletilmesinden” sıkça söz ediliyor ve bunun gerekliliği konusunda düşünülüyor olsa da yukarıda sözü edilmiş olan deyişten yola çıkılarak bakıldığında ve hâlen var olan bir tanımdan hareket edildiğinde terörün nasıl bir şiddet eylemi olduğu bize doğru bir bilgi sağlayabilir. Bir zamanlar, Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuş olan “İnsan Hakları Yüksek Danışma Kurulu”nun kitap haline getirilmiş olan “1995 yılı çalışmaları” raporunda terör şöyle tanımlanmaktadır: “Terör, herhangi bir örgütlü grubun psikolojik baskı yoluyla istediklerini dolaylı olarak kabul ettirmek için veya istediklerinin gerçekleşmesine engel oluşturduğunu düşündüğü kişileri dolaylı olarak korkutmak, yıldırmak ya da doğrudan doğruya yok etmek için veya doğrudan doğruya siyasal öç almak için, örgütlü veya sistematik bir biçimde gerçekleştirdiği ya da gerçekleştirmekle tehdit ettiği, bazı temel insan haklarını çiğneyen şiddet eylemleridir”. Böyle bir tanımın “genişletilmesinden” ne kastedildiğini, şayet genişletildiyse nasıl genişletildiğini, nelerin eklendiğini, nelerin çıkarıldığını, örneğin “… herhangi bir örgütlü grubun” ifadesinden sonra “veya herhangi bir devletin” ibaresinin eklenip eklenmediğini bilmiyoruz. Ancak burada terörün amacının sadece öldürmek olmadığını, şiddet eylemi olarak “psikolojik baskı”nın, “korkutma” ve “yıldırma”nın da bir terör eylemi olarak kabul edildiğini görmekteyiz. CESARETE KAPI AÇMAK Buradaki tanımın, sözünü etmiş olduğumuz eklemeyle birlikte doğru bir tanım olduğunu kabul edersek, başta ölüm olmak üzere başımıza geleceklerin ne zaman başımıza geleceğini, her ne kadar bazı tahminlerde bulunulabilse de kesin olarak bilemediğimiz açıktır. Bizde yaşanan, terörün yok edici, öldürücü yanı olduğundan, kimi zaman belli etmesek de korkuyor olmamız son derece doğaldır. Ancak bilinmezlik cesarete bir kapı açabilir: İnsan, yaşamını ölüm korkusuyla çok uzun süre sürdüremeyeceğine ve buna alışamayacağına göre, terörün genelde bilgisine, özel olarak da yaşanan teröre ilişkin doğru bilgilere ayrıntısıyla sahip olabilmek, böylece bir bakıma “uyanık” olabilmek ve bunun için de çaba harcamak cesarete açılan bir kapı olabilir. Bu çabanın cesaretle özdeş ve tam anlamıyla “değerli” olabilmesi için kişisel çabaların ötesine geçmesi gerekir. Yeri gelmişken, Albert Camus’nün Veba romanını ve vebanın aslında bir simge olduğunu hatırlamakta yarar vardır: Öyle ki, romanın baş kişisi Dr. Rieux, bir hekim olarak, elinden geldiğince hastalarıyla ilgilenir. Ama “Veba”nın bir “salgın” olduğunun bilinci onu örgütlü davranmak gerekliliği sonucuna götürür. Böylece kişisel çabalar, örgütlü çabalarla bütünleştiğinde ve ancak o zaman bir anlam ifâde ederek değer kazanabilir. “Veba”nın önüne ancak böyle geçilebilir. Terör de böyledir. Onunla savaşmak ilkin, kişiden cesaret ister. Bunun yanında unutmamak gerekir ki, terör de tıpkı Veba gibi bir “salgın”dır. Terörün ne olduğu gerçekten de doğru bilinip anlaşıldıktan sonra, işte o zaman, o toplumda birlikte yaşama durumunda olan insanlar cesaret odaklı bir sivil güç birliği yaratabilirler. O zaman cesaret de “cahil cesareti” olmaktan çıkabilir ve erdem olarak tarihe büyük harflerle yazılabilir. Sonunda “Veba” yenilmiştir. Ancak Camus, romanını şöyle bitirir: “… Şehirden yükselen coşkun sevinç seslerini dinlerken, Rieux, bu sevincin her zaman bir tehdit altında bulunacağını düşünüyordu. Çünkü kendini sevince kaptırmış halkın bir şeyden haberi olmadığını ve kitaplarda okunduğu gibi, veba mikrobunun ne öldüğünü ne de kaybolduğunu; sayısız yıllar boyunca mobilyalarda ve çamaşırlarda uykuya dalabileceğini, odalarda mahzenlerde, sandıklarda, mendillerde, eski kağıtlarda sabırla bekleyebileceğini ve zamanı gelince bir gün insanları yola getirmek ve felâketlerine sebep olmak için vebanın farelerini uykularından kaldırıp, mutlu bir şehre ölmeye gönderebileceğini biliyordu”. Prof. Dr. İsmail H. Demirdöven
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR