Firdevsi'nin Şehname'si İran ve Turan mücadelesidir / Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken
Şahnâme’nin birinci müellifi Dakikî’nin âni ölümü, Firdevsî’nin cesaretini arttırmış, bu suretle büyük eserini yazmaya karar vermişti. Bu sırada kırk yaşlarındaydı. Altmış beşinde henüz bitiremediği için Allah’tan ömür, kuvvet diliyordu.
Şahmâme 1010 yılında tamamlandı. Eserin Arapçaya tercümesi Bendevî tarafından 1227’de yapılmıştır. Firdevsî’nin bundan başka Yusuf ile Züleyha gibi lirik manzum hikâyeleri vardı. Fakat bunları gençliğinde yazmıştı. Şahnâme’de tasvir edilen esas mevzu İran ile Turan arasındaki bitmez tükenmez bir savaştır. Bu savaşın en büyük kahramanları Turan tarafında Efrasiyab, İran tarafında Zâloğlu Rüstem, Keykavus ve oğlu Siyavuş’tur. Eseri baştanbaşa dolduran kahramanlık hikâyeleri, mübalağalı cenk tasvirleri, yarı tanrı, yarı insan olan varlıkların âlemi, bu destanî ruhun hükümdarlar (şahlar) devrinde devamıdır. Bununla beraber bu çok kuvvetli hamasi eserin içerisinde son derecede lirik ve hâkimane kısımlar vardır. Rudâbe’nin haris ve durdurulmaz aşkı, Südâbe’nin meyus ve anormal aşkı, Siyavuş’un Turan’daki büyük ahlâki macerası klasik Yunan trajedisinde olduğu gibi kaderle insan arasındaki ezelî münasebetin doğurduğu feci akıbetleri gösteren dramatik mevzulardır. Bunlardan en mühimi İran hikmetinin ve belki de Şark hümanizmasının başlangıcı olmak bakımından Siyavuş hikâyesidir. Şahnâme dünyanın yaratılışı ile başlar. Ondan sonra efsanevi hükümdarların Pişdadiyân tarihi gelir. Burada hâkim olan Yunan’daki Herakles gibi, dünyayı düzeltme (adalet) fikridir. Böylece birinci kısım, bizi tamamen ilk çağdaki mitolojik İran’a götürür Alem mazdeizm itikadına göre, kötülük yapan devlerle doludur. Bu hükümdarlar devlerle mücadele ederler. Bir şahın oğlu olan Dahhak devler ve cinlerin nüfuzu altına girer ve insanlara zulüm etmeye başlar. Şeytan yeryüzüne hâkim olur. Sonunda bir demirci ustası olan Gave, köseleden bir bayrak etrafına halkı toplayarak memleketi bu zalimin elinden kurtarır. Dahhak, Demâvend dağındaki bir mağarada zincire vurulur. Hikâyenin bu kısmı Yunan efsanesindeki Prometheus’u andırıyor. Dünya kötülükten kurtulunca, Feridun beş yüz yıl cennet gibi idare eder. Sonunda âlemi oğulları arasında taksim eder: Turan hükümdarı olan Tür, Irak ve Iran hükümdarı olan İrec, Batı şahı olan Selm’dir. O devirden sonra İran’la Turan arasında mücadele başlar. Menuçehr zamanına kadar adları Zend-Avesta’dan alınmış efsanevi hükümdarlar dünyaya hükmederler. Fakat ŞaHmâme burada Ayesta’da olmayan bir yığın masal daha katıyor. Bunlar Sam, Zâl, Rüstem, Sührabüır. ŞaHmâme’de sıra ile yer alır ve Keyaniyan son devrine kadar gelirler. Samın ak saçlı bir oğlu doğdu. Bunu Tanrının cezası sayarak çocuğunu bir dağa bıraktı. Fakat Simurg yani Phoénix onu yuvasına götürdü ve süt yerine kanla besledi. Sonradan Sam bir rüya üzerine, yaptığından pişman oldu, oğlunu aramaya çıktı. Simurg ihtiyarı görünce çocuğa bir tüy vererek babasına yolladı. Her tehlikede bu tüyü ateşe atmasını söyledi. Bu çocuk Zâl adını aldı. Modern İran’ın muhayyel bütün kahramanlığı, cüreti ona atfedildi. Zâl, Kâbil hükümdarının kızı Rudâbe’ye âşık oldu. Fakat bu kız,İran’ı felâkete sürükleyen Dahhak’ın torunlarından idi. Sam, oğluna bu tehlikeli maceradan vazgeçmesini tavsiye etti. Zâl, kendine hâkim olamadı. Rudâbe gebe kaldı ve Simurg’un yardımıyla bin güçlükle çocuğunu doğurdu. Son derecede kuvvetli olan bu çocuk Rüstem idi. Rüstem'in ilk çocukluk yaşı Gargantua'ya benziyor. Bir lokmada beş adamı birden yer, gençliğinde bir filin çene kemiğini kırar. Zal, onun kuvvetini görünce bir şehri zapta gönderir. Tüccar kılığına giren Rüstem de şehre girer ve altını üstüne getirir. Menuçehr'in oğlu, Turanilere mağlup olur Efrasiyab onu öldürür. Turaniler İran'ı zapt ederler. İran başsız kalır. O zaman Feridun neslinden gelen Zev'i tahta çıkarır. O zaman Efraiyab'a karşı, İran'ın kahramanı Rüstem'dir. İlk harpte Efrasiyab, Rüstem'in elinden güçlükle kurtulur. Rüstem, Keykubat'ı daha sonra Keykavus'u tahta çıkarır. Bu zat selefini gölgede bırakmak için Mazenderan'ı zapta kalkar, fakat onu büyü kuvvetiyie bağlayan Divi Sefil'e esir olur. Rüstem onu kurtarmak için yola çıkar. Divi öldürür ve şahı kurtarır. Keykâvus bu harpten sonra Hemaveran hükümdarının kızı Sudâbe ile evlenir. Fakat üvey oğluna âşık olan bu kadın İran sarayına fesat sokar. Kendisine râm olmayan Siyavuş’a iftira eder. Keykâvus oğlunu denemek için mukaddes ateşten geçirir. Ateş, Siyavuş’u yakmaz. Hükümdar oğlunun intikamından kurtulmak için Efrasiyab’ın üzerine gönderir. Fakat Siyavuş bitmez tükenmez intikam harbinden nefret eder. Efrasiyab'a sulh teklif eder. İki ordu barışırlar. Efrasiyab bu temiz yürekli ve kahraman prense kızı Ferengis’i verir. Babası, harbi bırakan oğlunu affetmez. Siyavuş, Turan tarafına geçmeye mecbur olur. Ordusunu dağıtır. Ancak Siyavuş, kendisine rakip gören Efrasiyab’ın kardeşi Gersîvez, halkı aleyhine teşvik eder. Nihayet Siyavuş barış ideali için mücadelede can verir. Bundan sonra, Şahnâme’nin tarihî devirleri geliyor. Fakat eserin en mühim kısımları bunlardır. Bunlarda Firdevsî tarih ile efsaneyi birbirine karıştırmış. Eski devirlerin efsanesine mahallî yeni hikâyeler katarak modern bir kahramanlar resmîgeçidi yapmıştır. Firdevsi, İranlıları daima kuvvetli, idealist ve yüksek gösteriyor. Daima yenen, affeden, iyilik yapan onlardı: Halbuki bu iddialar, tarihin hakikatlerine her zaman uymuyor. Daha 6. asırdayken Türklerin İran’a sokuldukları biliniyor. İslâm devrinde bu hadise asırlar içinde gelişmiştir. 11. asırda (Şahnâme’nin yazıldığı sıralarda) Türkler tarafından işgal edilmişti. Beş altı asır süren bu istilanın tepkisi olarak, Firdevsî ilkçağın zaferli devirlerine döndü. Bununla beraber vaktiyle asıl Batı’ya çevrilmiş olan bu istilâlar, şairi tatmin etmiyordu. Vakıa şimalden gelen Parthlar istilâsını görüyoruz. Bundan dolayı Antik tarihi, efsane ile süsledi. Gerçek(ler)den öcünü masalla almak istedi. Avrupa’da milletler, birleştiren ve müşterek hümanismei yaratır. Rönesans, burada (İran'da) iki ırk arasında ezelî bir intikam davası şeklini alınca bütün verimliliğini kaybetti. Şahmâme, Garp’ta olduğu kadar geniş bir Rönesans hareketi yaratmamakla beraber eski İran hayranı Türk hanedanlarının paganist zevkini doğurdu. Hilmi Ziya ÜlkenŞAHNAME'NİN KONUSU
İRAN TURAN MÜCADELESİ
(Şadırvan, Sayı 24, Cilt I, 9 Eylül 1949)
(Destanlar, Doğu Batı yayınları, 2019, Ankara. s. 190-194)
Gerçek Edebiyat
YORUMLAR