Gül mevsiminde zamanın ve güzelliğin şiiri: Gül Süremi
Mehmet Binboğa, 1963 yılında Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesi doğdu. Büyükbabası Millî Mücadele kahramanlarından Dirgen Ali, babaannesi ozan Dirgen Hatça, babası ozanı Dirgen İsa Binboğadır. Bir ailede hem Milli Mücadele Kahramanı, hem iki ozan bulunuyorsa, Binboğa’nın da şair ve yazar olması doğaldır. Binboğa şair ve yazar kimliğini besleyecek olan edebiyat öğretmenliğini de uzun yılar Doğu’da ve Batı’da yaptı. Edip Cansever “Ah güzel Ahmet abim benim / İnsan yaşadığı yere benzer / O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer / Suyunda yüzen balığa / Toprağını iten çiçeğe / Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine” benzer der ya, Binboğa da o yerin toprağına, suyuna, sevdalarına, acılarına... Binboğa Gül Süremi’ndeki (artshop yayınevi) şiirleriyle birlikte ‘Yasenya’, ‘Efelya’, ‘Şiir Kentin Nar Çiçeği’, ‘Bir Uzun Ağlamak’ta sözle yapılan bir yolculuğa değil imgeyle, ince işlenmiş duyguyla yeniden yaratılan bir rüyayı anlatır. Gül Süremi’ndeki şiirleri hem bir yıkım, hem Anka gibi yeniden var olmanın masalıdır. Binboğa Gül Süremi’ndeki şiirlerinde bir hatıranın, bir görüntünün oluşturduğu, unutmayı reddettiği anılarla yüklü coşkulu, hüzünlü bir şiir evreni kuruyor. Binboğa aşkı ‘birinin size tanrıya bakar gibi bakması’ olarak tanımlar. Ona göre aşk tanrılar armağanıdır. Aşk ancak bakışlarda gizlenen bir Tanrı’ya bakmaktır. Birinin Tanrı’ya bakar gibi bakması aşkın en yoğun, en içten halidir. Bir bakış ki zamanın durduğu, insancıl kusurların bir anda silindiği, her bakışta sonsuzluk duygusunun oluştuğu bir anlatıdır. O bakış ki evrenin bütün anlamı yüzünüzde toplanmış gibidir. Binboğa Sen Güzelsin Diye’de bu bakışı evrenle bütünselleştirerek anlatır: biliyorsun sen güzelsin diye oluyor bunlar kuşlar alçaktan uçuyor karıncalar nizami eteklerini savuruyor yollu bir rüzgar bir kedi geçiyor sokaktan, bak bu iyi Binboğa, gündelik dilin sınırlarını zorlayarak, sözcüklere yeni anlamlar yükleyerek, imgelerle kuruyor şiirlerini. Shelley, şairler için ‘Şairler insanlığın tanınmamış yasama organıdır’ tanımını yapar. Binboğa’nın lirik şiirleri Cemal Süreya ile Attila İlhan arasında ‘aşkın kanununu’ içeren medeni yasa gibidir. Binboğa yasalarına göre sevgilinin varlığı karşısında duyulan yoğun heyecanı, hasret ve özlemi, sonsuzluk duygusunu, acı ve mutluluğun birlikteliğini görürüz. İyi yazılmış bir aşk şiir bize iki kişi arasında yaşanan bir hikâye değil insanın evrensel varoluşunu anlatır. Hayyam’da şöyle seslenir: Kurutulmuş narçiçeği midir o şiir yüzün Ey çiçek bozuğu imgelerden arınmış mahya Efendice söyle şimdi, kaç elif kaç ba Kaç sarmaş dolaş terbi, kaç kırpılmış murabba Sözü biçimleyen o hüznü mor gülüş Balkıyan kuş saatlerinde bilenen direnç Hayatı doldurup bir çatlamış bardağa Ünleyip durursun yaşamanın sırrını İçsen de tükenecek içmesen de hah ha Hay yamulmuş adam, hay kamuya istfham Kuş sütü müdür dilinin şerbetindeki anasır-ı Erbaa Şiirin lal şarabında demlenen taze sühan Farıyan acıları kuşlara bağışlayan Ah benim mürtet ustam, çeliğin şavklı mavisi Rübabı rubai çalan ferah ahşabın ili Sofiyane gazellere başkaldıran eşkıya Erguvan akşamlarda bir yaşama bildirisi Tanrıyla da yapamadı tanrısız da Şair kalabalıklar içinde yalnızdır ancak bütün Kalabalıklar şairin içindedir. Binboğa şiiri kabalakların şiiridir, bireyi anlatır o birey bütün bireylerin prototipidir, tektir çoğulu temsil eder. Binboğa hem ben’dir, hem ben içinde toplumun bütün bireyleri… Onun yalnızlığı toplumun yalnızlığı, hüznü toplumun hüznüdür. Şair acıyı kendi için değil, kendi dışında herkes için kendi içinde yaşar ve onu dizelerine/ tümcelerine taşır. Yalnızdır, çünkü yaratı için yalnızlık zorunluluktur, kimi zaman da yaratı için toplumla araya bir yaratım mesafesi koymak, derin bir nefes almak içindir. Çünkü insan nefessiz kaldığında boğulur. Binboğa şiiri İkinci yeniyle, mavi arasında bir yerdedir. İkinci yeninin sevda sözlerini taşır, Attila İlhan’ın romantik yanını da içerir. Kimi şiirlerinde Nâzım’a da göz kırpar. yaşaman da umrunda değildir kimsenin ölmenin de bütün iş ağız dolusu gülmende gülüştü gül vardır ağlayışta ağ yaşamak hüner sayılır ağa takılmadan evet bu kalleş bir çağ zordur belki eğilip bükülmeden incilerin dökülmeden insan kalabilmek yolu yok direneceğiz bir yudum su bir parça beyaz bulut bir lokma ekmek diyerek kurdu kuşu, börtü böceği kardeş bilip ve gömüp kanırtan acıları tarihe unutup kör karanlıklarını kötünün ‘aslolan yaşamaktır beni unutma hatçem’ diyeceğiz davranın kardeşlerim küsmeyin hata ipeksi bir umudu mavileyin öyleyse durduğunuz hata gülümseyin Binboğa dil işçisidir, şiiri emekle örülüdür. Zanaatkâr değil sanatkârdır. Şiir dünyayı dönüştürmeyebilir ama güzelleştirmeye çalışır, sığlığına inat derinlik kazandırır. Düz bir anlatıyı içeren dizelerde bile yoğun bir sembolik betimleme ortaya çıkar. Şakayık’ın alınlığında şunu yazar örneğin: doldur saki şimdi leyli haldeyiz alı geçtik, şaraptaki lâldeyiz Aynı şiirde şunları da söyler: büyümeyelik şakayık, pusuda yasal kurtlar azgın töreleri, kokuşmuş ahlaklarıyla kurmuşlar yolumuza türlü tuzaklar dudakların bir çift üzüm bordo’nun bağlarında ‘şarabın gazabı’ mı demişti usta bu tatlı günahı ancak bir ölüm paklar Binboğa şiirinde soyut imgeler kursa da, yoğun somut sembolik bir anlatıyı yeğler. Şiiri salt imgeden değil, yaşanmışlıktan beslenir. Sevmiştir, yitirmiştir, ama sevdiğini sevmeyi yitirmemiştir, onu taşır, büyütür, isim verir, yaşar, yaşatır. Her ne kadar Gidiyorum’da vazgeçmiş gibi görünse de… biliyorum zaman eskir kuşkonmaz acıların esatir kirpik kuşlarının apansız havalandırdığı o mit yazmasın küllerinden doğacak ankayı divit külüngü kırık ve amansız kayalara çarpa çarpa bir şaşkın Ferhat ki yanlış dağları oyan boyuna kelamın, kalemi yıktığı günü unutup gidiyorum bütün aydınlıkları sana bırakıp içimdeki karanlığa dönüyorum anla gidiyorum kalbinden biraz da yalnız oyna Binboğa hatıralara vefagösterir, bir kalemde silip atmaz onları onlar onu silip atsa da… Anımsamak acıtır içini, ama affeder Binboğa. Sevmek zamanı’nda dediği gibi; kiralık daire gibi bir şey şu yürek boş kalsa ev dökülüyor dolsa kiracı vefasız Maraş Aslanı olarak da bilinen Dirgen Ali’ye gelince, o Maraş’ta eşkiyayı temizleyen kuvvacıdır. Antep Ağır Ceza Mahkemesi’nde üç oğlu, beş yeğeniyle birlikte yargılanır ve idam edilmek istenir, Maraş’ta gösterdiği yararlılıklar göz önüne alınarak Mustafa Kemal’in, Antep Kuva-yı Milliye Komutanı Aslan Bey’le bizzat görüşmesi sonucu serbest bırakılır. Cezaevinde yatarken eşi Haççe Hanım’a bir şiir azar Dirgen Ali: Binboğa dağına çadır kurardım Haksızları diyar diyar sürerdim Bu kara kaderi ben mi arardım Alnıma yazılmış bu kara yazı Kader böyle imiş söylerim bazı Dikenlinin vakti yeni mi geldi Gönlümüz rüyadan oraya vardı Yürü bre dağlar düşmana kaldı Alnıma yazılmış bu kara yazı Kader böyle imiş söylerim bazı Ekinlerim el eline kaldı mı Mor koyunum ber önüne geldi mi Yiğit mahpus olmak ile öldü mü Alnıma yazılmış bu kara yazı Kader böyle imiş söylerim bazı Bir para koymayın alın malımı Mahkemede kısık ettin dilimi Düşman korkmaz görmeyince ölümü Alnıma yazılmış bu kara yazı kader böyle imiş söylerim bazı Bu yazdığımı sevdiğime gösterin Haççem senden karşılığın isterim Şu Antep’te dokuz yiğit beslerim Alnıma yazılmış bu kara yazı Kader böyle imiş söylerim bazı Haççe de ozandır, Dirgen Ali’nin davetine uyar, şu karşılığı verir: Kaderin böyleymiş yoktur bahana Karga hücum etti uçan şahana Bir parmağın değişmezdim cihana Beyimi konakta göreydim bir gün Beyim ile çok sefalar sürdüğüm Misafirine ağır yemek verdiğim Kır atına gümüş takım vurduğum Mahammed’im üstünde göreydim bir gün Çifte gelinlerim yola bakıyor Kırın kişnemesi bizi yakıyor Fakı’m Dikenli’ye düşman çıkıyor Mavzeri dalında göreydim bir gün Fakı’m Mahammed’im yaktı özümü Mahpus ettim yiğitlerin bazını Beyim sağlık ile görsem yüzünü Çifte kurbanları keseydim bir gün İsmail’i sizden aşağı görmem Abbas, Yemliha’yı gönlümden silmem Bin öğüt verseler birini almam Dokuzun da burda göreydim bir gün Şeref için ağır silah takınır Heybetinden uçan kuşlar sakınır Mahkemede hakimlere yekinir Beyimi konakta göreydim bir gün Bunu söyler ağlar kaderi kara Özledim beyimi uzadı ara Gayrı hiç gelmiyor dostların bura Eş ile dost ile olaydım bir gün MARAŞ ASLANI DİRGEN ALİ
Halit Payza
Gercekedebiyat.com