Sessizlik
Ankara’nın Balgat semtinde İşçi Blokları… Tepeye yakın dar, çıkmaz bir sokak. Yağmurlu gri günlerde tüten soba bacaları. Geceleri yalnız başına titrek yanan sokak lambaları. Evlerin camları buğulu pencereleri. Dar balkonlarda kurumaya terkedilmiş çamaşırlar Ve… Issız, yıkık dökük bir apartmanın çatı katı! Yalnızlığın kilidinin açılmasını bekleyen, boyası dökülmüş giriş kapısı. Girişte solda, kapısı ancak önemli günlerde açılan misafir odası, kapağı hep kapalı duran şekerlik, üzeri örtülü, kıpırdatılmamış, ağır, tozlu koltuklar. Kirli beyaz duvarda temel çivisine tutturulmuş ‘Saatli Maarif Takvimi’nin 10 Kasım gününü gösteren sayfası. Cilası dökülmüş orta sehpası üzerinde zamanın başbakanının resmini taşıyan Akis dergisi kapağı. Kapının önünde, sol tekinin başparmağına rastlayan kısmı delinmiş bir çift terlik. Tavandaki avizenin, elektrik harcamasın diye beş ampulünden üçü gevşetilmiş… Sessizlik… Bitişiğinde yatak odası. Duvara yaslanmış demir bir karyola. Karyola üzerinde Kurtuluş Savaşı’ndan kalma bir asker kaputu. Ayak ucunda ikiye katlanmış Hereke halısı. Başucundaki sehpa üzerinde kirli beyaz bir mendil, Bafra sigarası paketi, kapağı açık Tekel kibriti, içi tamamen dolu kül tablası! Karşı köşede yakılmayı bekleyen kömür sobası. Üzerinde közlenmiş ama alınmamış üç kestane. Önündeki sandalyenin sırtına kurusun diye atılmış bir havlu. Sobanın bitişiğinde yerde, bir çift Tokyo terlik. Perdeler sıkı sıkıya kapalı, hiç güneş yüzü görmemiş bir oda. Sessizlik… Oturma odasında yüzleri sararmış, kimi yerleri yırtık iki koltuk, tahta bir sandalye. Üzerinde siyah okul giysisi, beyaz yakalık! Öte yanda kaba yontma ağaçtan yapılmış bir vitrin ve üzerinde el işlemeli bir örtü bulunan lambalı bir radyo. Tavandan sarkan çıplak telinin ucunda 15 mumluk bir ampul. Sessizlik… Mutfağa bitişik dar ve uzun odada üç ayaklı bir masa. Üzerinde, boş bir rakı şişesi, gazı bitmiş bir çakmak, son tüketim tarihini çoktan aşmış içinde bir avuç patlamış mısır bulunan plastik poşet… Pencere önünde kırık dökük bir küçük masa daha… Üzerinde, gerekli gereksiz yığınla belge… Evin elektrik, su, doğalgaz makbuzları, karneler, gazete küpürleri, notlar, yemek tarifleri… Sessizlik… Dağınık bir mutfak tezgâhı üzerinde kulpu kırık bir fincan, bir çanak içerisinde ayıklanmayı bekleyen pirinç taneleri yanında, içinde iki parmak kalmış Ayçiçek yağı. Tezgâhın devamında, iki gözlü elektrikli bir ocak… Pişireceği yemekle açılmayı bekliyor belki de… Giriş kapısına yakın 4,5 ayak Altus marka buzdolabı, içi boş. Ve… Kapıya iğnelenmiş bir yazı: “Seni kaybetmekten korkacak biriyle tanışmak istersen Ben buradayım.” Sessizliğin sesi… boşluğu doldurdu birden. Ses söze dönüştü, söz anlama. Hem anlamı olmayan söz nedir ki sessizlikten başka? Selim Esen
Gerçekedebiyat.com