Kutsala saldırı
Kutsala saldırılar artmaya başladı. Bu işin arkasında demografi mühendisleri mi var? Yoksa nüfüs planlaması, politik kışkırtma ya da çatışma çıkartma taktiği mi? Sayın okuyucular, anımsar mısınız Cumhuriyetin ilk yılları ve 90'lara kadar ayıcılar vardı. Eğitim verilmiş ayıları genellikle roman vatandaşlarımız düğün düğün, mahalle mahalle gezdirip dans ettirirdi. Kimileri sırtını ezdirip masaj yaptırırdı. Ayının zinciri ayıcının elindiydi. Ayıcı tef çalardı. Elinde sopası da vardı, yeri geldiğinde kullanırdı. O ayıların durumunu anımsayın... Kutsal kitaplara ve sembollere yönelik saldırıların artış göstermesi en sonunda Birleşmiş Milletler'i de harekete geçirdi. Fas'ın sunduğu karar tasarısı nedeniyle toplanan Birleşmiş Milletler örgütü 25 Temmuz 2023 günü tarihi bir karar aldı (UNGA-A/77/L89). Genel Kurul kararına göre, dini inançları nedeniyle kişilere ve kutsal kitaplar ile dini mekânlara yönelik her türlü şiddet, uluslararası hukukun ihlali olarak kabul edildi. BM örgütünün harekete geçmesinin nedeni aslında Fas değil. Son dönemlerde kutsal mabetlere, kitaplara ve inançlara olan alerjinin yükselişe geçmesi. Kıbrıs'taki saldırılar, Yunanistan'da mezarlığa saldırı. Bu gelişmeler bir rastlantı ya da doğal refleks mi? Yoksa organize bir operasyon mu? İnanç demek aile demek, aile demek bir bebeğin doğacağı en güvenli ortam demek. Bir yandan da LGBT reklamlarının okullara bile ulaştığını sanki gizli bir elin eşcinselliği körüklemek istediğini de gözlemliyoruz. Bir yandan da 'kurgu' savaşlar yaşıyoruz. Yapay virüslerle boğuşuyoruz ve gıda zincirleri kırılırken büyük devletlerden gerekli girişimler gelmiyor. İşte tüm bu gelişmeleri beraber değerlendirdiğimizde küresel bir nüfus azaltılması operasyonu şüpheleri oluşuyor. İki İskandinav ülkesi İsveç ve Danimarka'da islam kutsal kitabına yönelik yapılan kışkırtma amaçlı eylemler son derece sıra dışı. Bu eylemleri yapan kişiler sıkı polis koruması altındalar. Benzerleri Norveç'te de yaşandı ancak elçilikler önünde değil. Norveç devlet makamları elçilikler önünde provokasyona izin vermedi. Danimarka başbakanı Mette Frederiksen 'kitaplar okunmalı, yakılmamalı' diyerek islam aleminden özür diledi. Ama netice değişmedi. İsveç ve Danimarka'daki eylemlerin çoğunluğu Türk, Rus, Suudi Arabistan, İran ve Mısır elçiliklerinin önünde yapıldı. Rasmus Paludan'ın Türk Büyükelçiliği'nin ardından Rusya Federasyonu elçiliğinin önüne polis korumasıyla gidip Kuran kitabını yakması dikkatlerden kaçmadı. Ruslar müşlüman değil! peki neden? Birileri bu coğrafya üzerinden 'inatçı' devletlere mesaj mı veriyor? Bu kuran yakıcılar bence Gülencilere ait bir okul, cami ya da derneğe gidip bu işi yapmayacaktır. Birçok radikal örgütün bulunduğu Pakistan'ın elçiliğinin önünde de eylem yapmayacaklardır. (Ancak orada İmran Khan devrilmeseydi ve şu anda ülkesinin başında olsaydı yaparlardı.) Son dönemde yaşadığımız olaylar üç beş kişinin ifade özgürlüğü gösterisi değil, ayrıca kitapları yakmak ifade değil; eylem! Kaldırımın kenarında, topluma açık yerde gazete yakacağım diye izin ve koruma istesem verilmez, ancak kutsal kitabı yakacağım denince mi veriliyor. Ateş yakmak ifade olarak tanımlanıyor. Nasıl bir mantık bu? İnanmak ya da inanmamak serbesttir ancak 1.7 milyar insanın kutsalına saldırıldığında terör örgütlerini korurken kullanılan 'insan hakları' prensibi devreye girmeliydi. Avrupa'da doğma ya da büyüme, Avrupa vatandaşı doktor, hemşire, polis memuru, pilot, sınırı koruyan asker konumunda müslüman bireyler var. Provakatörler devlet koruması altında kültüre saldırı yaparken o çocuklar ne hissediyordur acaba? Danimarka askeri üniformasını giyen Cezair asıllı bir genç doğduğu ülke için neler hissediyordur acaba? İsveç'li hastaları ameliyat eden İran asıllı bir müslüman doktor ne hissediyordur? O insanlar o görevleri yerine getirmeye devam ederken hangi duygu şemasında olacaklar? O bayrakların altında doğan bu çocukların iç dünyası nasıl şimdi? Kuzey Avrupa ülkelerinde dini mabetlere ve kitaplara daha önce de saldırılar oldu. Bu saldırılar satanistler, akıl hastaları, kafa tasçı bir takım çevreler tarafından yapılıyordu ve daha çok hristiyanlığa karşı düşmanlık içeriyordu. Küresel bir planın parçası değil, küçük hücrelerin işiydiler. 1970-1999 yılları arasında Norveç'te toplam 33 kilise kundaklandı. Bunların hemen hemen tamamı temeline kadar yandı. Uzun dönem yapılan araştırma ve soruşturmalardan sonra bu eylemleri 'Kont' kod adlı Vark Vıkernes'in yönettiği gizli bir satanist hüçrenin gerçekleştirdiği ortaya çıkartıldı. Bu kişi kilise yangınları, cinayet, hırsızlık gibi suçlardan 1994 yılında 21 yıl hapis cezası aldı. 16 yıl yattıktan sonra ülkeyi terk etti. Fransa'da yaşıyor ve müzisyenlikle geçimini sağlıyor. Bu konunun bir de yasal yönü var. Norveç ceza kanunu 352. maddesi: 'Genel kullanıma veya dekorasyona yönelik nesnelere, tarihi, ulusal veya dini değere, kişinin ten rengi, ulusal veya etnik kökeni, dini, hayata bakış açısı, cinsel yönelimi, cinsel kimliğine saldırıyı cezai işlem kapsamına alıyor. Para cezasından 15 yıla kadar hapis cezası verilebilir.' Kuzey Avrupa ülkelerinin kanunları birbirine çok benzer. Danimarka, ya da İsveç'te ya da Bu konunun bir de yasal yönü var. Norveç ceza kanunu 352. maddesi: ' Genel kullanıma veya dekorasyona yönelik nesnelere, tarihi, ulusal veya dini değere, kişinin ten rengi, ulusal veya etnik kökeni, dini, hayata bakış açısı, cinsel yönelimi, cinsel kimliğine saldırıyı cezai işlem kapsamına alıyor. Para cezasından 15 yıla kadar hapis cezası verilebilir.' Kuzey Avrupa ülkelerinin kanunları birbirine çok benzer. Danimarka, ya da İsveç'te ya da Hollanda'da ulusal, tarihi, insani ya da dini değerleri koruyan kanunlar olmadığını hiç kimse iddia etmesin. Bilgi yoksunu, kin ve nefret dolu kişi ve örgütlerin tasmasının neden birdenbire gevşetildiği şüpheli bir durumdur. Cem Güneş
Hollanda'da ulusal, tarihi, insani ya da dini değerleri koruyan kanunlar olmadığını
hiç kimse iddia etmesin. Bilgi yoksunu, kin ve nefret dolu kişi ve örgütlerin tasmasının
neden birden bire gevşetildiği şüpheli bir durumdur.
Gerçekedebiyat.com