Son Dakika

burhan-belge-ve-gunun-meseleleri-919363.webp


İkinci Dünya Savaşı Almanya’nın 1 Eylül 1939 günü Polonya sınırını geçmesi ile başladı.

Daha önce Polonya’ya garanti vermiş olan iki devlet, İngiltere ve Fransa, bu gelişmeden iki gün sonra Almanya’ya savaş ilan etti, böylece yaklaşık altı yıl sürecek olan çatışma dönemi başladı.

Savaşın ilerleyen yıllarında Sovyetler Birliği, Amerika ve Japonya da muharip güç olarak saflarda yerlerini aldılar.

Propagandanın hayati önem taşıdığı savaş yıllarında radyolar başat bir işlevi yerine getireceklerdi.

Savaşan ve savaşmayan tüm ülkeler radyoyu bir propaganda ve dolayısıyla bir savaş aracı olarak kullanmaya başlayacak; savaş gereksinimlerine göre tekrar düzenlenerek, yayın süreleri ve istasyonların güçleri artırılacaktı.

Radyo yayınlarını düzenleyen uluslararası anlaşmalar da bir tarafa bırakılmıştı. Ülkeler arasında “radyo dalgaları” savaşı başlamıştı.

Özellikle yirmiden fazla ülkeye yayın yapan BBC işbirlikçi Vichy hükümetine ve “Nazi Propagandası” na yönelik psikolojik mücadelesini savaş sonuna kadar sürdürecekti.

BBC bünyesinde yayın yapan ve General de Gaulle’ün bizzat yönettiği “Özgür Fransa” radyosu ise, Londra’dan Fransa’daki ulusal direnişe büyük destek verecekti.

1944’teki Normandiya çıkarmasında Müttefik güçlerin harekâtı da radyo üzerinden Fransız birliklerine şifreli mesajlarla iletilecekti.

Ankara Radyosu da çok geçmeden dünya radyolarına ayak uydurdu. “Günün Meseleleri”[1] başlığı altında 30 dakika süren bir program yayınlamaya başladı. Programı hazırlayan ve sunan Burhan Belge’ydi[2].

Yaklaşık altı yıl devam eden program 1939’dan 1943 yılına kadar haftada bir gün, 43’ten sonra ise, on beş günde bir yayınlandı.

“Günün Meseleleri” nde Burhan Belge devletin savaş karşısındaki söylemini yansıtmakla birlikte, bu durum, resmi yaklaşım ile her zaman birebir örtüşen bir biçim almamıştı.

Çünkü Belge, savaşın başlangıcından bitişine kadar, sürekli ve tutarlı olarak “müttefikler” den yana ve “mihver” e karşı bir dil kullandı.

Bunun altında iki neden yatıyordu.

İlki, Belge’nin devletin dış politika geleneğine yaptığı vurguydu.

Türkiye Cumhuriyeti Lozan Anlaşması ile bağımsızlığını kazandıktan sonra, dış siyasetinde Mustafa Kemal’in “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” parolası çerçevesinde hareket ederek, bütün milletlerin özgür ve bağımsız olarak barış içinde yaşaması ve buna saygı duyulması ilkesini benimsemişti.

Milletlerin hürriyetine yönelik tecavüz bu nedenle Cumhuriyet’in geleneksel anlayışına tersti ve Almanya’nın başını çektiği Mihver’in izlediği yayılmacı siyaset, bu bağlamda kabul edilemez bir durumdu.

Belge radyo konuşmalarında pek çok kez dikkatleri buraya çekerek Mihver’ in güttüğü siyasetin Türkiye’nin bölgede oluşturmaya çalıştığı dostluk ilişkilerini de yıkacağını vurguladı.

İkinci neden, Burhan Belge’nin bir gazeteci-aydın olarak kişisel bakış açısında kendini gösteriyordu.

Belge, Hitler ve Mussolini’nin şahsında görülen totaliter, ırkçı ve yayılımcı devlet tarzının, en genel anlamıyla insanlığın geleceğini tehlikeye sokan bir niteliğe sahip olduğuna inanıyordu.

Bu totaliter tarz, insanların ve milletlerin hak ve hürriyetlerine yöneltilmiş açık bir tehditti ve bu tehlikeye karşı “demokrasiler” cephesini savunmak ve desteklemek gerekiyordu.

Belge konuşmalarında3, bir yandan savaşın seyrini yansıtırken, öte yandan muharip devletlerin Türkiye’de yoğun biçimde yürüttüğü propagandalar karşısında, halkı bilinçli olmaya davet etti.

Özellikle savaşın ülkede neden olduğu ve bazen şiddetlenen karamsarlık havasına karşı, Belge sürekli umut aşılamaya çalışarak, savaşın ebediyen süremeyeceğini ve daha önemlisi savaş ertesinde bütün dünyayı ve Türkiye’yi huzurlu ve rahat günlerin beklediği yolunda olumlu konuşmalar yaptı.

Geniş bir dinleyici kitlesine hitap eden bu konuşmalar, savaş günlerinde büyük bir takdir ve beğeni ile karşılandı. Kaldı ki, Yeni Adam dergisinin “Radyo Anketi” adıyla 1941 yılı içinde yaptığı çalışmada “Kimleri en çok beğenerek dinliyorsunuz?” sorusuna cevap verenlerin çoğunda “Burhan Belge’yi büyük bir alaka ile dinliyorum” ifadesine yer verildi (Yeni Adam, Sayı 317-327, 1941).

Belge’ye göre, “Buzdolabı, telefon, vs. gibi modern ihtiyaçları geride bırakacak bir araç olarak radyo, bunların hepsinden daha toplumsaldır. Çünkü buzdolabı ve telefona nazaran radyo, ortalama her vatandaşın sahip olmayı daha fazla arzuladığı bir şeydir. Zaten şimdiden radyo, evlerin paylaşılamaz bir unsuru haline gelmektedir. Mesela hangi programın dinleneceği noktasında ‘karı ve kocanın bu kutuyu paylaşamadıkları' görülmektedir. Radyo, insanlığın çok yeni bir kazancı olduğu halde, daha şimdiden aile efradının arasına karışarak onların münasebetini kendine göre tanzim etmeye başlamıştır ve bu giderek artacaktır.” (Burhan Belge, “Radyo ve Aileler”, Radyo, C.3, Sayı 32, 1944).

Gelelim günümüze…

Radyo ilk günlerde olduğu gibi yaşamımızdaki özgün yerini koruyor. Çok Partili dönemde temeli atılan iktidar propagandası günümüzde de doludizgin sürdürülüyor. 40’lı yılların tek yorum saati olan “Radyo Gazetesi”nin özellikle 1959’a doğru korku ve şiddet yaratan ve muhalefete hiç yanıt hakkı tanımayan bir özelliğe bürünmesine yol açtı.

Aynı anlayış, sözde Demokrat Parti’ye geçen vatandaşların adlarının 30 ya da 45 dakika süreyle okunduğu “Vatan Cephesi Saati” yaratıldı. Ana haber bültenlerinin süresi 15 dakika ile sınırlandırılmış olmasına karşın, hükümet temsilcilerinin konuşmalarıyla 70, 80 dakikaya çıkarıldı. Bu ve benzer siyasal yayınlar radyo yöneticilerinin bilgisi dışında, Başbakanlık’ta ya da Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü’nde oluşturuluyor, radyo dışındaki konuşmacılar tarafından kamuoyuna duyuruluyordu.

Radyolarımızın sayısı, gücü ve yayın saatleri artmasına karşın, halka yakın programların hazırlanabilmesi ve yayınlanabilmesi sağlanıyordu.

Ne var ki, 12 Mart 1971’de yengi sahibi olan egemen güçler TRT’nin kendi çıkarları açısından yayın yapabilmesini sağlamak amacıyla TRT yönetiminin de katkısıyla özerkliği kaldırmayı başardılar. 12 Eylül 1980 Türk radyo-televizyon yayıncılığına bir darbe daha vurdu.

Ve bugün, her bakımdan karanlık dönemlerin yaşandığı ülkemizde radyolarımızın ve televizyonlarımızın özgürce yayın yapabildiklerini görebilmenin beklentisi içindeyiz.

_____________________

3 Belge’nin Ankara Radyosu’nda yaptığı konuşmaların metinleri, o dönemde kitapçık halinde bir seri olarak yayınlandı. Ölümünün ardından ise bütün konuşmaları kardeşi Leman Karaosmanoğlu’nun (Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun eşi) girişimiyle 1970’de “Burhan Belge’nin Sesiyle İkinci Dünya Savaşı” adı altında bir kitapta toplandı.


[1] Ankara Radyosu’nda savaşın başlamasından yaklaşık bir yıl sonra Radyo Gazetesi adı altında, o yıllarda çokça dinlenmiş olan etkili bir haber programın yayınına başlandı. 12 Ekim 1940’da başlayan bu programın metinleri, uzman bir kurul tarafından hazırlanmakta ve Nurettin Artam tarafından sunuluyordu. Hazırlayan kurul Ahmet Şükrü Esmer, Hazım Atıf Kuyucak, Nurettin Artam ve Burhan Belge’den oluşuyordu. Fakat Radyo Gazetesi’nin, Burhan Belge’nin “Günün Meseleleri” adıyla 1939 Eylül ayında başlamış olan programıyla ilgisi yoktur. Uygur Kocabaşoğlu, “Şirket Telsizinden Devlet Radyosuna” başlıklı kitabında (AÜ. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay., Ankara: 1980, s.226), hatalı biçimde, Burhan Belge’nin programını Radyo Gazetesi bünyesi içinde gösterir.

[2] Hüseyin Burhanettin Daybelge (1899-1967), Atatürk, İnönü ve Menderes dönemlerinin önde gelen gazetecilerinden. 1930’lu yıllarda Türkiye’de kapitalizmle sosyalizm arasında bir yol öneren Kadrocular hareketi içinde yer aldı. Çok partili dönemde Demokrat Parti yanlısı oldu. 1957 genel seçimlerinde XI. dönem Muğla milletvekili olarak TBMM’ye girdi.1960 darbesinin ardından tutuklandı; yazıları ve konuşmaları nedeniyle yargılandı ve hüküm giydi. 1964 affı ile serbest kaldıktan sonra Almanya’ya yerleşti ve 1967’de ölümüne kadar Alman Radyosu’nda çalıştı.

Selim Esen
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler