Aşk üzerine / Haydar Uzunyayla
“Benim şakımalarımın acısını o çekiyor; bana heves, ona yas…” (Oscar Wilde –Gül ve Bülbül) Hepimiz, yaşamımızın bir döneminde karşı cinsten birine aşık olurken ya da arzu duyarken oluşan tuhaf, sıcak hissi biliriz. Şu veya bu şekilde coşkumuz artar, duygularımız şahlanır; gerilme, buluşma atakları hızlanır ve Aşık ile Maşuk kavuşmaya sabırsızlanırlar… Bu doğal bir döngüdür ama alışık olduğumuz sevgiden, sevme ve sevilmeden farklıdır. –yani içinde saf sevgi barındırmaz- Çünkü amaç farklıdır… İkinci nokta ise, iki taraf arasındaki eylemde ortaya çıkan yük, daha çok seven tarafından çekilir. Sevilen ise yarısını veya bir kısmını taşır. En başta şunu belirtelim: Aşk, ihtiyaca yönelik olarak sahip olmayı amaçlar. İhtiyacın karşılanmasının diğer adıdır ve insanın dünyasında ilk atalarımızdan gelen nesneleştirilmiş şekliyle devam ediyor hala… Tamamen dürüst, tamamen yararlı olmaktan uzak, hırs ve hınç dolu, hilekar, sefil ve tacizci, kirli ve kaba haliyle yürüyor… Siz hiç, “Ne kadar ince ve nazik bir aşk…” diyeni duydunuz mu? Ya da sokakta yürüdüğünüzde birkaç gözün size çevrilip, “Nasıl da yetenekli, zeki, ilerletici bir aşk, “ diyene tanık oldunuz mu? Tam tersine güç gösterisiyle karşıdakinin zihni, duyguları ve bedeni üzerinde egemen olmak için şiddet sergileyerek hedefe varıyor… Her defasında aşağı düzeyde bir karakter ediniyor, değerli şeyleri yok ediyor, yalancı, zevk ve üreme gibi sığlığa girmekten de geri kalmıyor. Üremeyi ve zevki amaçlayan aşk sahici değildir… Kol kanat altında yaşamak aşk değildir. Yaşam boyu kilit altında tutulmaya “seviliyorum” demek ve bunu nimet olarak görmek zayıflıktır. Erkin cehennemini alkışlayıp, cennetinde kendine yer bulmak ve aynı erkin kendi arzuları üzerinden ortaya koyduğu korkunç ve vahşi buyrukları övmek, kendi mutsuzluğunda direnmek zavallılıktır… “Sen başıma gelen en iyi şeysin… Sana olan aşkım bir ömür bitmeyecek" (ki bitmeyen aşklar, biten aşklardır aslında) demek kaybolmaktan başka anlam taşımaz ve gerçekle ilgisi yoktur. Bu tür yargıları kendimiz uyduruyoruz ve işin feci yanı uydurmalarımız tabelalaştırıyoruz… Gelin görün ki şeytanın amacındaki gizli niyeti meşrulaştırmaktan başka bir işe de yaramıyorlar… Bütün bunlara rağmen aşksız bir yaşamın derinliği olmaz, onun ıstırabı bile hayatı hoş kılmaya yeter diyorsanız, onu çöplüklerde, ıvır zıvırın biriktirildiği torbalarda ve suç ortaklığında değil, daha yüce yerlerde, yeni yollarda aramak gerekiyor. Sözgelimi önce kendimizi yaratmak, aklımızı, düşüncelerimizi beslemek, insanileşmek… Süleyman’ın Neşidelerinden, rahibin ve imamın, endüstriyel tüketimin fantezi ve öğretilerinden bağımsız kendi şiirimizi yazmak… Çünkü onların öğreti ve şiirlerinden aşk çıkmaz; sadece kuraklık, aşağıda görme ve alt edilme çıkar… Aşk, daha erdemli, daha övünülesi yerlerde; kıyıma, kirliliğe ve yok oluşa neden olan bir yığın zerzevatın oluşturulmadığı yüceliklerde, akıl ve doymak arasındaki rekabette, insanı oburlaştırmayan tarafta aranmalıdır. Haydar Uzunyayla AŞKSIZ BİR YAŞAM SIĞDIR
Gerçekedebiyat.com