Son Dakika

selim-esen-1322024125359.jpeg


1960 Darbesi beraberinde Türk siyasal hayatında bir darbeler ve cunta örgütlenmeleri geleneğini başlattı. TRT’nin kuruluşuna da yol açan 1961 Anayasası her ne kadar 1950-1960 arasındaki Demokrat Parti iktidarında bir tepki olarak ortaya çıkmış ve belirli özgürlükler demeti olarak ilerici bir anayasa olsa da yeterli toplumsal desteği sağlayamadı, bunu gerçekleştirecek mekanizmaları üretemedi.

Çatışmalı-çalkantılı yıllardı bu yıllar…

Bu sürecin sonu 12 Mart 1971 Askeri Müdahalesi oldu. TRT de ister istemez askere ayak uyduracaktı. Açık faşizmin en acımasız uygulamalarının aydın-öğrenci-sendikalı-örgütlü işçi cephesini yıldırmak için uygulamaya sokulduğu bu aşamada, toplumun uyanışının, bilinçlenmesinin, örgütlenmesinin önüne geçmek için Türkiye bir deney alanı gibi kullanıldı. 1961 Anayasası’nın toplumu devlet karşısında güçlendirmek için ördüğü tüm yapılar tek tek hedef alındı. TRT bunların başında geliyordu.

Bugün yaşları 70 ya da üzerinde olanların büyük bir çoğunluğu anımsayacaktır, 31 Ocak 1968 tarihini. Soğuk bir kış gecesinin Kızılay’ını… Işıl ışıl bir Kızılay ve birkaç mağazanın vitrini önünde öbek öbek Ankaralıları… Vitrin içerisindeki beyaz camda, devamlılık spikeri Nuran Emren’in görüntüsünü;

“Sayın seyirciler, burası deneme yayını yapan Ankara Televizyonu.”

Haftada 3 gece, bu anons etrafına toplanan izleyiciler toplam 6-7 saat süren yayını nefeslerini tutarak, sık sık gösterilen ve teknik arıza olduğunu belirten trafik ışığı altında bekleyen insan görüntüsünü (dia) bile dakikalarca büyük bir sabır içerisinde izlerlerdi.

O gün ilk deneme yayınına başlayan TRT Televizyonu denebilir ki, hiçbir ülkede görülmeyen bir ilgi ile karşılanmıştı. Hareketli görüntüyü evin içine kadar getiren bu elektronik aracın toplumumuz tarafından, çeşitli yollarla bilinmesinde, kuşkusuz, Batıda 30 yıldır izleniyor olmasının da büyük rolü vardı. Ama hiçbir ülkede bu kadar hazır bir ortam bulamamıştı televizyon yayını.

TRT’nin ilk televizyon yayınından bugüne 56 yıl geçti. İnsan yaşantısında önemli bir yaş dönümüdür bu. Ama unutulmamalı ki, Batıdan 30 yıl geç geldiği düşünüldüğünde, bu konudaki olgulardan teknik ve program olarak geniş ölçüde yararlanma olanağı elde etmesi, denemelerden esinlenmiş olması, TRT’nin televizyon yayınlarını kurumsal yaşın çok daha ötelerine götürüyor.

Adnan Öztrak’ın Genel Müdür, Mahmut Tali Öngören’in Televizyon Müdürü, Doğan Kasaroğlu’nun Haber Müdürü olduğu TRT’de haftanın 3 günü, 6-7 saat yayın yapan kadroya baktığımızda, 40’ı programcı, toplam 250 kişi, Mithatpaşa Caddesinde, yan yana 3 apartmanın bodrum katlarının birleştirilmesinden oluşan tek bir stüdyo, 5kW gücünde bir anten, sadece Ankara içine yayını yapabiliyor. Program Müdürlüğünün yayınlarda yer alacak programları ise şöyle:

Folklor dizisi / Bale programları dizisi / Klasik Batı Müziği Programları / Türk Müziği Programları / Ankara’daki Meşhurlar / Meşhurlarla Baş başa.

1969 yılında televizyon deneme yayınları artan bir ilgiyle izleniyor. Yayın yine haftada 3 gün, programların hemen hepsi yerli yapım. Göze çarpan yabancı kaynaklı tek dizi başrollerini Robert Beatty, John Howlett ve Richard Bebb’in paylaştıkları İngiliz yapımı polisiye 999’u Çevirin. Seslendiren Can Akbel. O günlerden geriye kalan üç beş duyurunun yanı sıra Ankara Televizyonu Müdürü Mahmut Tali Öngören, kurum içi çatışmalardan, teknik ile program arasında hala bir uyum sağlanamadığından söz ediyor.

Bir yıl sonra, 1970’de ilk Genel Müdür-Yönetim Kurulu çatışmasına tanık olunuyor. Genel Müdür Adnan Öztrak, Yönetim Kurulu Üyeleri; Emil Galip Sandalcı, Muammer Sun, Prof. Hıfzı Timur, Emin Hekimgil, Sunuhi Cav, Prof. Sinan Sinanoğlu ile Prof. Uğur Alacakaptan. Karşılıklı suçlamalar ve bildiriler havada uçuşuyor…

1971’de Yönetim Kurulu çatışmalarının gölgesinde yayında belirgin bir derlenip, toparlanma göze çarpıyor. Televizyon artık yaşantının bir parçası olmuştur. Yaşanan olaylar açık oturumlarda tartışılıyor. Örsan Öymen ve Zeki Sözer yönetimindeki açık oturumlar izleyicinin ilgisini çekiyor. Ne var ki 12 Mart, bir çırpıda TRT’nin düzenini ve programlarını da değiştiriveriyor. Genel Müdürlüğe Tümgeneral Musa Öğün getiriliyor. Televizyon Daire Başkanlığına Güntekin Orkut, Haber Dairesine Doğan Kasaroğlu.

1972’de yayın haftada dört güne çıkıyor, TRT televizyonu dış kaynaklı dizi programlara açılma dönemine giriyor. Sirk Dünyası, Bedava Dünya Seyahati, Shirley’in Dünyası gibi diziler yayınlanıyor. Ve Kaçak’ la “Teletiryakilik”e adım atılıyor. Kültür ve Eğitim programlarında gözle görülür bir azalma, buna karşın BBC kaynaklı belgesellere doğru bir yönelme… Uğur Dündar televizyonun ilk yıldızı olarak, hazırladığı magazin programları ile beğeni kazanıyor.

1973 yılı program ve içerik açısından bir önceki yıldan pek farklı değil. Kaçak kaçmadık yer bırakmaksızın ekrandaki yerini koruyor. Kaçak’ la birlikte izleyicinin büyük bir çoğunluğu komiserden kaçma yollarını arıyor. Varsa, yoksa Kaçak.

1974’de İsmail Cem İpekçi Genel Müdürlüğe getiriliyor. Yayın haftada 7 güne çıkıyor. “Hafta Sonu” ve “Telepazar” gibi tatil günü programlarıyla, izleyici artık tatil günleri de ekran başında. Yerli yapımlara ağırlık veriliyor ve Sinekli Bakkal, Yaşar ne Yaşar ne Yaşamaz, Aşk-ı Memnu gibi yerli yapımlar ekrana gelmeye başlıyor.

1975 yılında İsmail Cem görevden alınıyor yerine Nevzat Yalçıntaş geliyor. Yayın açısından herhangi bir değişiklik yok. Yerli yapım olarak Turgut Özakman’ın, Reşat Nuri Güntekin’in “Değirmen” adlı romanından uyarladığı Sarıpınar 1914’ ü, yabancı dizi olarak da Amerikalı aktör Peter Falk’un canlandırdığı Komiser Kolombo dikkat çekiyor. İsmail Cem’in Danıştay kararıyla görevine iade edilmesi üzerine Nevzat Yalçıntaş istifa ediyor ve kamuoyunda Genel Müdür tartışması sürüyor.

İMZA KAMPANYASI

1976’da Genel Müdürlüğe ziraat mühendisi Şaban Karataş atanıyor. Bu dönemde, televizyon için için kaynıyor. Çalışanlar pasif direnişin yanı sıra genel müdürün alınması için imza kampanyası başlatıyorlar ve 528 imzalı dilekçeyi TV. Haberleri çalışanları Selim Esen ve Esen Ünür Kavaklıdere Postanesi’nden Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e iletiyorlar. Yerli yapım oranı en alt düzeyde, yabancı kaynaklı dizilere ağırlık veriliyor. Küçük Ev, Polis Dosyası, Kadın Polis, İhtiyar Delikanlı dizilerden sadece birkaçı. Yerli yapım olarak Kaynanalar ilgi çekiyor.

1976 yılının ortalarında, bir dönem gerilerde kalıyordu. Geride kalan bu dönem bir anayasal kuruluş olan TRT’nin Danıştay kararlarına, dolayısıyla Anayasa’ya aykırı bir dönem olma talihsizliğini taşıyordu.

Şaban Karataş görevden alınarak yerine Cengiz Taşer atanırken yeni bir anlayış da uygulamaya konuldu. O güne kadar TRT’nin başına hep dışarıdan kişiler getirilmiş ve bu siyasal kuşkulara, tartışmalara yol açmıştı. TRT’nin, kendi içinden yetişen ve en üst düzeylere gelen öz elemanlarını değerlendirmek gibi iyi niyetli bir düşüncenin tohumları böylece atılmıştı. Ama, atılan bu ilk tohumun amaçlananı verdiği söylenemezdi. Taşer, içinden gelmiş olmasına karşın, en kritik dönemde kurumu partizan yönetime bırakarak, anayasal yansızlık ve objektiflik çizgisinden uzaklaştırılmasına neden olmuştu. İlk tohumun verdiği zarar bu kadarla kalmamış, yeni dönemde iktidar liderlerine ayrıcalıklar tanınmış, dil devrimine çağdışı bir yaklaşımla karşı çıkılmış, halka mal olmuş sözcükler emirlerle yasaklanmıştı.

TRT’nin başlangıcından itibaren adını gördüğümüz, “Ben TRT çocuğuyum,” diyen Doğan Kasaroğlu, Cengiz Taşer’den sonra Genel Müdür oluyor.

TRT TELEVİZYONU BBC

TV yayınlarında, yerli yapım oranı hızla düşerken yabancı diziler ön plana çıkıyor ve 1980 bir Dallas yılı oluyor. Programları yerli yapımlarla doldurmak hem çok zor hem de çok pahalıydı ve tüm demokratik ülkelerde yabancı yapımlara geniş yer verildiği de bir gerçekti. Üstelik Amerikalılar, Japonlar ve İngilizler televizyon yapımları konusunda büyük aşamalar kaydetmişlerdi. Çeşitli biçimlerde eleştirilen Dallas’ın içerik açısından olduğu kadar son derece ustaca yapımı, dramatik unsurların başarı ile kullanılması seyirciyi ekranın başına kilitlemeyi başarıyor.

Burada belirtmek gerekir ki, önceki dönemlerde TRT televizyonu hiçbir zaman yeterli teknik ve parasal olanaklara sahip olmasa da İngiliz televizyonu BBC’nin ardından gelebilecek gelişmeler göstermişti. İşin ilginç yanı çok başarılı bir çizgiye ulaşan Türkiye’nin televizyonu birden, özellikle yerli yapımlar konusunda oldukça ileri bir duruma gelmişti.

Ve… TRT televizyonunun sürekli başarı çizgisini sürdürdüğü dublajdaki beceri ve ustalığı övünülecek düzeydeydi. Pek çok gelişmiş ülkenin Türk televizyonundaki dublaj ustalığına ulaşmadığı da bir gerçekti. Kaldı ki, kimi ülkelerin televizyon filmlerinin altında yazılı çeviriler verdiği düşünüldüğünde TRT’nin dublajdaki başarısı yadsınamazdı.

TRT’nin ilk 13 yıl yayınlarına şöyle bir bakıldığında, ülke gerçeğinde teknik olanaklar açısından büyük bir ilerleme içerisinde olduğu göze çarpıyor. Artık yayın 31 Ocak 1968’de olduğu gibi sadece Ankara’ya değil, tüm ülkeye yayılmıştır. Stüdyo imkanları gelişmiştir, elde belki de yeterinden fazla eleman vardır. Yayınlanan programlar açısında ise, bir arpa boyu bile öteye gidilemediği görülür. Özellikle eğitim, kültür ve çocuk yayınlarında yerli yapımlar yok denecek kadar azdır.

TRT’nin 1968-1981 dönemini, o 13 yılını yaşamayanlar için anlatmaya çalıştık. Sonrası, yani bugüne kadar olan bölümü TRT televizyonunu izlemeseniz de zaten biliyorsunuz.

Atatürk’ün Cumhuriyeti gençlere emanet ederek, Kurtuluş Savaşı’nın iki önemli tarihini ulusal bayram olarak armağan ettiği Türkiye’de bugün 100 yılı geride bıraktık. Bu süreçte, devlet radyo ve televizyonunun gençlere ve gençliğe yönelik programlara yeterince yer vermeyişini anlamanın ve anlatmanın zorluğunu yaşıyoruz.

Ama şaşırmıyoruz… Çocukların 23 Nisan neşesi, 19 Mayısların gençlik enerjisi, 30 Ağustosların zafer gururu, 29 Ekimlerin kurucu özgüveni, 10 Kasımların ortak hüznü değersizleştirilmeye çalışıldığını görüyoruz, işitiyoruz. TRT burada da öncülük yapıyor.

Selim Esen
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler