Son Dakika

selim-esen-gercek-edebiya-2922024211738.jpg


Cumhuriyetin ilanından sonra gerçekleştirilen devrimler tüm yurtta olduğu gibi, Ankara’da da toplum yapısını etkiledi.

Ankara gelişti, büyüdü, modern bir kent görünümüne kavuştu. Evlerin içi değişti, evin dışındaki hayat, sinemalar, tiyatrolar, balolar, konserler, at yarışları, hafta sonu gezmeleriyle çeşitlendi.

Yapımına 1924 yılında başlanan ve Çankaya ile Yenişehir’i birleştiren Atatürk Bulvarı 1929 yılında tamamlandı ve bu bulvar şehrin modern bir görüntü kazanmasında büyük rol oynadı.

Yenişehir adı verilen yerleşim yeri Ankara’nın ilk devlet yapılarından biri olan Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâlet’inden (şimdiki adıyla Sağlık Bakanlığı) başlardı.

“Sıhhiye” den, özellikle Mithatpaşa caddesi boyunca iki katlı, en fazla üç katlı bahçe içinde evler yer alırdı. Kızılay ve devamında, Bakanlıklar semtinde Yenişehir’in kuzey sınırı sonlanırdı.

DOĞU-BATI YÖNÜNDE

İsmet Paşa Caddesi henüz Mithatpaşa Caddesi adını almamıştı. Ziya Gökalp Caddesi de Kazım Özalp Caddesiydi.

1950 seçimleri sonucu iktidar olan Demokrat Parti (DP), birçok şeyi olduğu gibi cadde ve sokak adlarını da değiştirdi.

Aslında bu değişiklikler CHP dönemine bir yanıt niteliği taşıyordu. Kaldı ki, İsmet Paşa gibi CHP yönetiminden kalan bütün isimler, cadde ve sokaklar bir yana, kamu kurum ve kuruluşlarından da kaldırıldı.

1960’lı yıllara gelindiğinde Demokrat Parti’yi hatırlatan adlar da değişecek, başa dönecektik.

Kızılay’dan Cebeci yönüne giderken sağda üçüncü sokak, “Okula Sokak”tı. Sonradan Bayındır adını alacak olan bu sokak, ileride sokağın bittiği yerde Mimar Kemal İlkokulu’na ulaştığı için bu adla anılıyordu.

38’li yıllardı… Ankara’nın şehir nüfusu yaklaşık 190 bin kadardı…

Türkiye Kızılay Cemiyeti’nin, “Sayın halkımızı herhangi bir tehlike anında zehirli gazlara karşı korumak için yaptırılan” ederi 6 lira olan Halk Maskelerini dağıtıma çıkardığı 1938 yılının Eylül ayı. Yani 2. Dünya Savaşı’nın başladığı günlerdi…

Okula Sokağın cadde tarafından girişinde sağdaki ikinci bina olan “Özyörük Apartmanı” zamanın Yargıtay üyesi Halil Özyörük’e aitti. Sonradan Yargıtay başkanı, Demokrat Parti döneminde de “Hâkim azlolunamaz, hâkim Türk Milleti adına hükmeder” sözleriyle anılacak olan bina sahibi Özyörük, eşi ve Galatasaray Lisesi son sınıf öğrencisi oğlu Mukbil’le üçüncü katta oturuyordu.

İkinci katta Öymen ailesi vardı. Baba Hıfzırahman Raşit, eşi Nezaket Agah, çocukları Altan, Örsan ve Gülden… Hıfzırahman Raşit Bey, Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümünde Maarif Teşkilatı ve Resim-İş Bölümünde iş pedagojisi derslerini okutuyor, eşi de kendisi gibi Posta Caddesi’ndeki Devrim İlkokulu’nda görevli öğretmendi. Çocukları Altan altı yaşında. Örsan bir yaşında, Gülden ise dünyaya gelmek için gün sayıyordu.

Özyörük Apartmanın iki bina üzerinde “Sav Apartmanı” yer alıyordu. O da üç katlıydı. Onun da üçüncü katında bina sahibi Avukat Nejad Sav, eşi Handan Hanım, çocukları Ömer Atila ve Mehmet Ergun oturuyorlardı. Baba Sav’ın, Ulus Konya Sokaktaki İşkur Han’da Avukatlık Bürosu vardı.

Sokağın sonundaki Mimar Kemal İlkokulu adını binayı 1927’de inşa eden, mimardan alırdı: Ulus’taki Evkaf Apartmanı’nın inşa eden Mimar Kemalettin… Yenişehir’in orta yerinde, köklü geçmişi olan, A ve B Bloklarından oluşan okul. Önde ve arkasında geniş bir bahçesi vardı. 1963 yılından sonra ilkokula ortaokul ve lise eklenecek, bahçeleri de betona çevrilecekti.

ALTAN - ÖRSAN ÖYMEN KARDEŞLER

Baba Hıfzırahman Raşit Türk Maarif Cemiyeti Üyeliği, Ankara Basın Birliği İdare Heyeti Üyeliği, Yazarlık, TBMM 7. ve 8. Dönem CHP Bolu Milletvekilliği yapacak, öldüğü yıla kadar Eğitim Hareketleri dergisini çıkaracaktı.

Anne Nezaket Hanım Cumhuriyetin ilk eğitim kadrosu öğretmenlerinden birisi olarak bilinecek, ömrünün sonuna kadar bu görevini sürdürecekti.

Altan, gazetecilikte karar kılacak, ANKA Ajansı’nı kuracak, 1977 genel seçimlerinde CHP’den Ankara milletvekili seçilecekti.

Altan Öymen, 40. Türkiye Hükümeti’nde Turizm ve Tanıtma Bakanı olarak da yer alacak, 1999’da da 15 ay süreyle CHP Genel Başkanı olarak görev yapacaktı. Sonunda ise, yine gazeteciliğe dönecek, köşe yazıları ve kitaplar yazacaktı.

Altı yaş küçük kardeşi Örsan da kendisi gibi gazetecilik mesleğini seçecekti. Çeşitli gazetelerde muhabir olarak çalışacak, Alman Radyo Televizyonu’nda (WDR) radyo programcılığı, yorumculuk yapacak, 1969’da TRT TV’de yayınlanan “Söz Meclisten Dışarı” programını sunacaktı. 1973’te Milliyet’te özgün politik taşlamalarını “Politika Kazanı” başlığıyla yazılar yazacak olan Örsan Öymen, 1987’de Bodrum’da geçirdiği kalp krizi sonucu 49 yaşında yaşama veda edecekti. Ailenin kız çocuğu Gülden de abileri gibi iyi bir eğitim aldıktan sonra evlenecek, “Hacaloğlu” soyadını alacaktı.

Bayındır sokak sakinleri çoğunlukla üst düzey yönetici, bürokrat, iyi eğitim almış, başarılı insanlardı. “Sav” Apartmanı sahibi ve çocukları gibi…

Atila ve Ergun Sav kardeşler babaları gibi Hukuk Fakültesi mezunuydular. Atila Sav, babasının yanında avukatlık, daha sonra, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı, XX. dönem Hatay Milletvekilliği, 33. Hükümet’te TBMM dışından Enerji ve Tabii Kaynaklar ile Çalışma Bakanlığı yapacaktı.

MUKBİL ÖZYÖRÜK

Ergun Sav ise, tiyatro eleştirileriyle tanınacaktı. Büyükelçilik görevlerinde bulunacaktı. Ne yazık ki, her üçü de bugün aramızda değiller.

“Özyörük Apartmanı” sahibi Halil Özyörük’ün tek çocuğu Mukbil de babası gibi hukukçuydu. Uğur Mumcu’dan öğrenelim[1]:

“12 Mart… Ankara Hukuk Fakültesinde İdare Hukuku Asistanıyım. Doç. Dr. Mukbil Özyörük, Fakültenin devrimci öğretim üyelerindendi. Aynı kürsüdeydik. Profesör Tahsin Bekir Balta ölünce, İdare Hukuku kürsüsü Doç. Özyörük’e kalmıştı. Özyörük o günlerde mangalda kül bırakmayan devrimcilerdendi. Özyörük ile odamız da ortaktı.

“Bir gün bana uzun uzun geçmişinden söz etti. 1960 yılından önce, Demokrat Parti’den yanaymış. Babası da Demokrat Parti’nin Adalet Bakanlarındandı. Sonra, 27 Mayıs Devriminde, Üniversiteden çıkarılan 147 öğretim üyesinin arasında yer almış… Adalet Partisine girerek, partinin Gençlik Kolları Başkanlığını üstlenmiş. Özyörük, 1953 yılından beri doçenttir. O tarihten bu tarihe, bir türlü bir kitap hazırlayıp, profesör olamamıştır.

“Mukbil Özyörük, Ankara 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nde, bizimle birlikte sanık olarak yargılandı. Hukuk Fakültesi Dekanı Uğur Alacakaptan, Doç. Mukbil Özyörük, ben ve Asistan Adil Özkol, hep birlikte Dev-Genç’in Fakülte çapındaki eylemlerine destek olmaktan ötürü yargılanmaktaydık. Özyörük duruşmalarda ikide birde kalkar:

“‘Heyet-i celilerinize bütün mukaddesatım üzerine yemin ederek…’ biçiminde başlayan konuşmalarla kendisini savunmaya kalkardı. Duruşma yargıcı Yarbay Saadettin Üçüncüoğlu da bu fırsatı hiç kaçırmaz:

“‘Otur yerine, edebiyat yapma…’ diyerek, Özyörük’ü azarlardı.”

12 Mart 1971’de solcu düşüncelerinden dolayı gizli örgüt kurma suçu nedeniyle Uğur Mumcu, Uğur Alacakaptan ile beraber yargılanan Mukbil Özyörük, daha sonraları, eski düşüncelerini terk ederek sağa meyletti. TRT Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Bir dönem Ereğli Demir çelik Fabrikalarının baş hukuk müşavirliğini yürüttü, Tercüman gazetesinde yazılar yazdı,  Türkçeyi eleştirdi:

“Tercüman’da ‘Yaşayan Türkçemiz’ sayfası açıldı açılalı mirasyedi Dil Kurumu hayli rahatsız. Gözleri kararıyor, başı dönüyor, ateşi yükseliyor. Şaşırdı bizim Dil Kurumu. Allah Allah… Demek böylesine organize tepki de görebilirmiş. Halbuki senelerdir, tombala torbası gibi elini dirseğine kadar milletin ağzına sokmuş evire çevire, karıştıra karıştıra, ‘İşte bu Türkçedir’ diye uydurup duruyordu. Çıkardıkları ve ‘Türk Dili’ adını verdikleri ‘Aylık Yazın Dergisi’nde şimdi savunmaya geçtiler, yani ric’at başladı.” (Mukbil Özyörük, “Güzelim Türkçenin Haline Bakın”, Tercüman, 11.04.1980, s.9).

Mukbil Özyörük, Hudadat Hanımla evlendikten sonra Bayındır Sokağı terk etti, Yenimahalle’de yaşamaya başladı.

Apartman deyip geçmemeli... Yaşanmış mekân bir “işlev”in ötesinde bir “dünya”dır, bir “dil”dir, bir “iletişim”dir, bir “hafıza”dır ve her zaman “kişi”den fazla bir şeydir...


[1] Sakıncalı Piyade, Tekin Yayınevi, Mayıs 1977, s.25-30.

Selim Esen
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler