‘Kürdan Muazzez’
“Hava hafiften kararmıştı. İnsanlarda bir telaş, bir telaş… Evli evine gidiyordur, köylü köyüne… Küçük meyhanelerin akşamcıları tezgâh başlarını tutmuşlardır. Uzaktan Selahattin Pınar’ın silueti görünür. Dağılmış saçlarıyla elinde tambur, gülümser gibidir. “Gönlümün içinde var ki bir sızı “Her akşam yeniden başlar nedendir?..” Gazeteci, yazar-şair Mehmed Kemal, Acılı Kuşak adlı kitabında (Çağdaş Yayınları, 1996, s.20) Ankara’nın eğlence dünyasına değinir. Selahattin Pınar bestesinin nerede, hangi meyhane’de seslendirildiği belli değildir ama eğlence yerlerinde Selahattin Pınar şarkıları dinleyeni bir girdap gibi içine çeker. 40’lı 50’li yıllarda Ulus semti Ankara’nın eğlence hayatının tam da merkezidir. Ve o yıllarda bölgede bulunan bar ve pavyonlarda Türk müziğine yer verilmez, genellikle küçük bir orkestra çalardı. Barların hemen hepsi Çankırı Caddesi üzerindeydi: Elhamra Bar, Hale Bar, Turkuvaz Bar, Yeni Bar, Santral Bar, Nil Bar, Tabarin Bar… Meyhaneler ise, Posta Caddesi’nde kümelenmişti. Pavyon ve barların aksine dumanlı ve gürültülü yerlerdi. Özellikle, Yeni Hayat (Kürdün Meyhanesi), Şükran Lokantası, Palabıyığın Meyhanesi rağbet görürdü. Buralarda müzik Radyo’dan yayılırdı. Radyo, gürültüyü boğardı. Masalar hep dolu olurdu buralarda. Akşamcılar keyifli keyifli içer, sonra tasaları sırtlarında çeker giderlerdi. Ortak özellikleri birbirlerini tanımalarıydı. Hep aynı masalarda oturur, aynı mezeler eşliğinde aynı içkileri içerlerdi... Çankırı Caddesi’ne sıralanan barlardan 47 numarada yer alan Nil Bar’ın sahibi ve işletmecisi Ömer Emre idi. Sonra, uzun süre şefliğini yapmış olan Cemal Ongun satın aldı barı, işletmeciliğini üstlendi. Nil Bar, konsomatrisi “Sarı Naciye” ile anılırdı. “Naciye” 1930’lardan 40’ların başına kadar adından söz ettirmişti. Nil Bar’a komşu Yeni Bar, Çankırı Caddesi 45 numarada yer alan Emre Palas Oteli’nin bodrum katındaydı. İşletmecisi Mehmet Yurga idi. Yeni Bar’ın yerinde daha önceleri Sarı Zambak Bar faaliyet gösterirmiş. Rüzgârlı Sokak’tan, Çankırı Caddesi’ne çıkılınca, köşedeki “Tütüncü Behçet”in yanında, Çankırı Caddesi 25 numarada yer alan Tabarin Bar’ın sahibi İsmail Bey, işletmecisi de İsmail Cangöz’dü. Tabarin Bar’ın gözdesi de “Kürdan Muazzez” adı ile tanınan “Muazzez Hanım”dı. Konsomatris ti. Zayıf, bacakları inceydi. Diğer barların konsomatrislerinden farkı müşteri ile sohbet etmesiydi. Barlarda sohbet etmenin, hele de dans etmenin genel kuralı konsomatrise içkinin en pahalısını ısmarlamaktı. Genelde gazetecilerin ve otobüs işletmecilerinin oluşturduğu Rüzgârlı Sokak çalışanları ise bunu yapabilecek durumda değillerdi. “Kürdan Muazzez”, eğer müsait durumda ise, o kuralı bozar, Rüzgârlı çalışanları ile sohbet eder, dans ederdi. Gazete okuduğu, hatta siyaseti de bir ölçüde izlediği söylenirdi. Meslektaşları arasında “entelektüel” sayılırdı. Tabarin Bar, “Kürdan Muazzez” ile ünlenmişti. 40’lı 50’li yılların gecelerinde, meyhaneler dışında, ya “pavyon”a ya da “bar”a gidilirdi. Ya da bazen, arka arkaya ikisine de… Önce pavyona, sonra bara… Barlar çoğunlukla mirasyedilerin, yeni ve hazımsız zenginlerin, kabadayıların, çapkınlığa heveslenen zengin çocuklarının, Anadolu’dan gelen genç ve toy tüccarların, ailesinden gizli kaçamak yapmak isteyenlerin tercih ettiği yerlerdi. Bu da tabii, gene paraya bağlı bir şeydi. Yani peşin paraya… Pavyondaki, bardaki peşin para ihtiyacı, miktar olarak, Postane Caddesi’ndeki meyhane-lokantalardakinden hayli fazlaydı. Peşin para olmayınca öyle bir girişimde bulunmak hayaldi. Pavyon denilince de Ankara Palas’ın bodrum katındaki gece kulübü akla gelirdi, gazino denilince de Gar Gazinosu… Bir de Maltepe’de Havagazı Fabrikası’nın bitişiğinde Bomonti Gazinosu vardı, özellikle yaz aylarında hareketlenirdi. Geçmişe uzandığımızda…
Fresko Bar ve Jul Fresko Fresco’nun Barı (1925) Ulus Meydanı’nda açılan ilk bardı. Barı Macar asıllı Jül Fresco ve eşi çalıştırırdı. Şehir Bahçesi’nin önünde, daha sonra Karpiç Lokantası’nın da yer alacağı arsanın üzerindeki ahşap binadaydı. Barda, Ekrem Zeki (Üngör) Bey’in yönetimindeki bir orkestra çalar, solistlere eşlik ederdi. Barda iri kıyım Macar kadınlar hizmet ederdi. Enver Behnan Şapolyo, Fresco Barı’ı şöyle anlatır: “Ankara’da ilk olarak açılan modern bar Fresko Bar oldu. Bir katlı olan ahşap bar, herkese pek lüks geldi. Mebuslar ve vekiller bu bara devama başladılar. Avrupalı artistler burada numaralar yapıyor, dan ediyordu. Bundan sonra Yıldız, Hale Tabain, Santral Turkuvaz barları faaliyete geçte. Milli Mücadele’nin o eski hayatı yerine, şimdi bu modern Ankara doğdu.” (Necati Tonga,”Bir Edebi Muhit Olarak Ankara, Çolpan, 2019, s.221) Başkentimizin ilk yıllarında bir eğlence yeri olarak gelişen Çankırı ve Posta Caddeleri zamanla eskiyerek niteliklerini yitirdi: külhanbeyleriyle kabadayıların cirit attıkları bir yer oldu. Pavyonlarda demlenenler barlara gider, bar çıkışında kavgalar çıkar, kavga gürültü eksik olmazdı. Özellikle Yeni Bar bu konuda önde giderdi. Ulus Semti’ndeki eğlence yerlerinin hepsi kısa sayılabilecek aralıklarla ortadan kalktılar ve bugün tamamen unutuldular. Günümüze uzanan bir örnek kalmadı, adlarından başka... Kültür tarihimizde silinmiş ne çok sayfa vardı... Meyhane, bar, pavyon deyip geçmemeli... Bu tür sosyal yaşam alanlarının “zamanın ruhu”nu, bir yaşama kültürünü, bir hayat ve dünya vizyonunu ele vermediğini kim söyleyebilir? Selim Esen
Gercekedebiyat.com