Kim kimi kandırıyor?
Aşağıdaki üç örnek, günlük hayatın yansımalarından derlenmiştir ve davranışlarımız hakkında şaşırtıcı gerçekler barındırmalarından dolayı önemlidirler… A sendikasının başkanı aylık 75 bin, dört ayda bir, iki 75 bin lira maaş alıyor. Buna ek olarak yol, su, gıda, konaklama bedava… Sendika üyesi işçinin maaşı ise asgari ücret ve bu işçi başkanın keyfiliğine, konforuna itiraz etmiyor. Bir öğrenci annesine, “Türkçe öğretmenim harika biri,” diyor. -Harika tarafı nedir, diye soruyor annesi. -Sen iyi bir öğrencisin… Aktardığım her bilgiyi neredeyse havada kapıyorsun, diyor bana öğretmenim. Ne var ki söz konusu öğrenci herhangi bir metni yazarken, en basit dilbilgisi kurallarından olan “de, da – mi, mı” eklerinin nerede, nasıl kullanacağını bilmiyor ve başarısız oluyor. Emekli amca kahvaltı masasında dert yanan eşine şunları söyler: -Biraz sabır göster… Her şey yoluna girecektir… İçimden bir ses kısa sürede düzeleceğimizi söylüyor.. -Bir ömürdür hep aynı ses… Düzeleceğine dair bir kanıtın var mı? -Ne kanıtı!.. Ben inançlı biriyim… İnanıyorum… Belki de evimizin bir köşesinde gizli bir hazine bile olabilir… -Saçmalıyorsun… Ben kanıta inanırım. Bana kanıt göster… Bundan böyle sadece gördüğüme inanırım… Şimdi bu üç örneğe aynı anda baştaki soruyu yeniden soralım: Burada kim kimi kandırıyor? Soru rahatsız edici ya da sıradan olarak değerlendirilebilir ama dikkatle incelediğimizde, sendika başkanı ile işçi, öğrenci ile öğretmen, emekli ile eşi arasında gerçeklikten uzak, teslimiyete dayalı kör bir ilişki vardır ve birbirlerini tamamlıyorlar… Aralarındaki işbirliğinin duygusal yanı fazladır. Düşüncelerini kanıt arama üzerinden geliştiren evin hanımı dışında diğer ikisi, düşünce ve davranışlarını belirsizlik, kanma, aldanma üzerinden geliştiriyorlar. Ne soruyorlar ne sorguluyorlar… Bu sorunlu bir kültürdür. Ötekinin dünyasıyla kendini anlamlandıran, etkilenmeye ve yönlendirilmeye açık kültürdür bu… İşçinin neden itiraz etmediğini, öğrenci ve öğretmenin birbirlerini karşılıklı övmesi, emeklinin neden aç kaldığını kavrayamaması ve bu tuzağa nasıl düştüklerini anlamak pek zor değil aslında… En başat nedenlerden biri şudur: “Doğruyu söylersem cezalandırılırım; karşı koyarsam kabul görmem,” korkusu… Daha önemlisi tanık olduğum birkaç olaydan öğrendiğim kadarıyla beyin fonksiyonlarının yitimi, önerilen yaşam koşulları ve benzeri nedenler gerçeğin üstünü örttüğünde, birey zorlama nedenlerin etkisiyle gerçekliğin dışına çıkmış oluyor… Böyle olunca da yaşamın merkezini oluşturan gerçeklerin üzerinde yoğunlaşamıyor… Rüzgar nereden eserse oraya doğru savrulur… KİŞİLİK ŞEKİLLENMESİ DİSİPLİN GEREKTİRİR Kişilik şekillenmesi disiplin gerektirir. Sağa sola eğilmek, kim ne dediyse inanmak kaybettirir. Dürüst ve akıllı olmak gerekiyor... Düşüncelerimizi ve davranışlarımızı değiştirmeye açık olmamak aptallıktır ve aptallık işimize yaramaz... Dümeni başkalarının elinde olan hayat, eksik hayattır. Akıl yürütmenin doğru işlemesi, egemen görüşten kopmak ya da genel olarak sürü düzleminden kurtulmak için hiç değilse birazcık kuşku, kanıt ve cesaret… Gerçekedebiyat.comKİM KİMİ KANDIRIYOR
DOĞRUYU SÖYLEMEK