Son Dakika

onur-bilge-kula-1852024230425.jpg


 

MARX: AKHILLEUS ve SHAKESPEARE, İNSANLIĞIN YETİŞTİRDİĞİ EN BÜYÜK YAZINCILARDIR

Şiir ve deneme yazan, yazınsal anlatımları, ekonomi ve politiğin, emek-sermaye çelişkisinin ve değer kavramının karmaşık sorunlarını açımlamada en sık kullanan filozof hiç kuşkusuz Marx’tır. Marx ve Engels’in yapıtlarından seçme bölümlerden oluşan ‘Sanat ve Edebiyat’ adlı kitapta Paul Lafargue’ın deyişiyle, Marx için kitaplar, lüks nesneler değil, tinsel araçlardır.1 Okuduğu kitapların sayfa kıyılarını “kara kalem çizikleriyle” dolduran, “satırların” altını çizen Marx, Hegel’in öğüdüne uyarak, “bilmediği dilde dizeler ezberleyerek” bilincini keskinleştirir.  

Goethe’yi ve sürgün yazını deyince ilk akla gelen yazıncı Heinrich Heine’yi konuşmalarında ve yazılarında “sıkça anan” Marx, bu yazıncıları ezbere bildiği gibi, “bütün Avrupa edebiyatlarından” şiirler aktarır. Akhilleus’u “Yunanca özgün metinden” okur, onu ve Shakespeare’i “drama türünde insanlığın yetiştirdiği en büyük” yazıncı olarak nitelendirir. Marx’ın bütün ailesi, bu “en büyük İngiliz drama yazarını” ezbere bilir. 1848’den sonra Shakespeare ve William Cobbett’e “özgü anlatımları” derler. Bunların dışında Dante ve Burns en sevdiği yazıncılardır. 

Marx, yoğun çalışmalarına ara verdiğinde, “iki veya üç romanı” birlikte okur. Darwin gibi, “büyük bir roman okuyucusudur.” Balzac’a duyduğu büyük hayranlıktan ötürü, bu yazarın “La Comedie humaine” adlı yapıtı üzerine bir “eleştiri” yazmayı dener. “Karşılaştırılamaz ölçüde zengin bir şiirsel fanteziye” sahip olan Marx, şiir de yazar; “kızlarına kendileri için bir drama yazma” sözü verir, ancak bu sözünü tutamaz. 

Marx’ın katıldığı yürüyüşlerde “politika” değil, “sanat ve edebiyat” konuşulur. Faust, onun “en sevdiği” Almanca şiirsel yapıttır. Burada Goethe’nin Faust II’yi, Osmanlı egemenliğine karşı Yunan başkaldırısını ve bu başkaldırıyı desteklemek için Yunanistan’a giden ve orada yaşamını yitiren filhelenist şair Lord Byron’u anıtlaştırmak için yazdığını belirtmek isterim.  

Yazın bir anlatı sanatıdır ve Marx da iyi bir anlatıcıdır. Kızı Eleanor’un anlatımı uyarınca, Marx yürüyüşlerde çocuklarına “mil hesabına göre masal” anlatır. Onun anlatıları, “bulgulama yetisi, fantezi ve mizah içeren tüketilemez bir hazinedir.” Marx, ‘Arap’ (Mohr) takma adıyla da anılır. Eleanor’un deyişiyle, “Arap”, çocuklarına kitap okur, bunların içeriğini tartışır. Okuduğu kitaplar arasında “Don Kişot”, “Bin Bir Gece Masalları”, Shakespeare ve Walter Scott vardır. Walter Scott’u “Balzac ve Fielding kadar sever.” Marx’ın öz anlatımıyla, “en sevdiği erdem" yalınlıktır; temel özelliğiyse, çalışıp çabalamada ısrar etme; mutluluk anlayışı, savaşım vermektir. Mutsuzluk ise, her türlü bağımlılaşmadır. El etek öpmeden nefret eder; en sevdiği uğraş, kitap karıştırmaktır. Sevdiği yazıncılar, Goethe, Shakespeare, Eşilyus, Diderot’dur. Kahramanlarıysa, Spartakus, Kepler’dir. Temel ilkesi, her şeyden kuşku duymaktır.  

FEUERBACH ÜZERİNE TEZLER: YAZINA GÖREV YÜKLENEBİLİR Mİ?

Kant ve Hegel’in estetik üzerine özgün ve kitapları vardır. Bu iki filozoftan daha kapsamlı ve yoğun olarak yazınla ilgilenmesine, şiir yazmasına ve yazınsal eleştiri üzerine düşünmesine ve dünyayı etkileme bakımından anılan bu iki büyük filozofu da geride bırakmasına karşın, Karl Marx’ın estetik/yazın kuramını dizgeleştirdiği ayrı ve özgün kitabı yoktur. Bununla birlikte, Marx’ın bazı yapıtlarında özellikle edinim ve üretim ile ilgili yapıtlarında estetik ve yazınsal değeri yüksek belirlemeleri vardır.  

Örneğin, ‘Feuerbach Üzerine Tezler’in üçüncüsünde Marx’ın belirlemesiyle, insan, “durumları/koşulları değiştirir.” Bu belirleme, yazınsal açıdan da açımlamaya elverişlidir. İnsanın bir durumu veya koşulu değiştirebilmesi için etkenleşmesi gerekir. Estetik-yazınsal üretimi de kapsayan her türlü üretim de bir oluşturma veya değiştirme etkenliğidir. Dolayısıyla “insan, durumları veya koşulları değiştirir” belirlemesi, insanın değiştirici gücünün, bedensel-düşünsel etkenliği veya çalışmasının ürünü olan yazınsal yapıtları da içerir. Durumları ve insan etkinliğini değiştirme aynı zamanda bir öz-değişim eylemidir. Öz-değişim ise, “sadece devrimci bir edim olarak kavranılabilir.” Aynı savın devamında yer alan bu tümce uyarınca, bir değişime yol açan her etkenlik ve üretim, aynı zamanda üreteni de değiştirir. Dolayısıyla, yazınsal üretim salt okuyanı değil, yazanı da değiştirir.  

ÖNEMLİ OLAN, DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEKTİR

Feuerbach Üzerine Tezler’in beşincisine göre, duyusallık, “edimsel insani-duyusal bir etkinliktir.” Duyusallık veya duyusal algılama, sanatsal/yazınsal üretimin kaynağı olan imgelemin de önkoşullarından biridir. Marx’ın felsefesi, değişimin felsefesidir. On birinci ve sonuncu sava göre, “filozoflar, dünyayı sadece farklı yorumladılar; önemli olan onu değiştirmektir.” Bu belirlemeye göre, sanat/edebiyat dünyayı, toplumu, insanı ve doğayı betimlemekle yetinmemeli, onu değiştirmeye ortam hazırlamalıdır. Her türlü edilgenliği aşmaya ve eylemliliğe yönelten bu söylem, Aydınlanma ile başlayan, ancak romantik akımla birlikte güç yitiren yazına görev yükleme yaklaşımının ürünü olarak da değerlendirilebilir. Bu belirlemeyi yapan Marx, sanatı/yazın ideolojik amaçlar için araçsallaştırmaktan özenle kaçınır.  

Sanata/yazına görev yükleme anlayışı ya da bunun eleştirisi, Marx’ın çizgisini sürdüren bazı yazarlarda irdelenebilir. Örneğin, Walter Benjamin “Üretici Olarak Yazar” adlı irdelemesinde sanatın/yazının eğilim taşıması gerektiğini, ancak bir başına eğilimin sanat yapıtını oluşturmaya yetmediğini, nitelik ile eğilimin birleştirilmesi gerektiğini vurgular. Theodor Adorno ise, “angaje sanat” anlayışının yol açtığı olası olumsuzlukları dile getirir. 

ÜRETİM TARZI, SALT TOPLUMSAL YAŞAMI DEĞİL, SANATI DA BELİRLER

Marx’ın “Politik- Ekonominin Eleştirisi-Önsöz”de belirtildiğine göre, insanlar, “yaşamlarının toplumsal üretiminde belirli, gerekli ve istençlerinden bağımsız ilişkilere girer.” Üretim ilişkileri olarak adlandırılan bu ilişkiler, insanların “özdeksel üretim güçlerinin belli bir gelişim aşamasına denk düşer.” Bu üretim ilişkilerinin toplamı, “toplumun ekonomik yapısını oluşturur.” Bu ekonomik yapı üzerinde “belli bilinç biçimlerinin denk düştüğü hukuksal, politik üst yapı yükselir.” Özdeksel yaşamın “üretim tarzı, sosyal, politik ve tinsel yaşam sürecini” de koşullar. İnsanların “var-oluşunu belirleyen bilinçleri değil, tersine bilinçlerini belirleyen var-oluşlarıdır.” Bu söylemden, yaşam koşullarının tinsel-yazınsal üretimi de belirlediği çıkarımı yapılabilir.  

Marx’a göre, ekonomik alt-yapının değişimiyle birlikte “bütün üst-yapı” da dönüşmeye başlar. “Ekonomik üretim koşullarındaki bu değişimler” ile “insanların bu çatışmanın bilincine vardıkları ve savaşımını verdikleri hukuksal, politik, dinsel, sanatsal veya felsefi, kısacası ideolojik biçimleri” ayırmak gerekir. Görüleceği gibi, Marx için sanat/yazın altyapıyı oluşturan üretim tarzı ve ilişkilerince belirlenen bir üst-yapı ürünüdür. Dolayısıyla, alt-yapıda gerçekleşen her türlü değişim, dolaysız olarak sanata/yazına da yansır. 

Alt-yapı, sanatın/yazının içeriğini ve biçimini, yazınsal türlerin ortaya çıkması ve kalıcılaşmasını veya yok olup gitmesini de belirler. 

Sanat ise, altyapının değişimini ortam hazırlayan en etkin tinsel üretim alanıdır. 

Marx’ın açımlaması uyarınca, bir toplum biçimlenimi, onu yıkacak “bütün üretim güçleri yeterince gelişmeden önce” yıkılmaz. Aynı şekilde üretim güçlerinin, “yeni daha yüksek üretim ilişkileri, eski toplumun bağrında iyice oluşmadan önce” eskilerin yerini almaz. Bu yüzden, “insanlık kendine çözebileceği görevleri yükler.” Bu belirlemelerde somutlaştırılan toplumsal-bireysel değişimin önkoşulları, eski-yeni diyalektiği ve çelişkilerin çözümünün kaynağı olarak üretim güçlerinin tarihsel gelişimini görme, her bakımdan doğrulanan bir tarih anlayışını ve geleceğe ilişkin tutarlı öngörüyü yansıtır. Bu diyalektik tarih anlayışı ve gelecek öngörüsü, yazınsal üretimi ve düşünümün çerçevesini de biçimler. Buna göre, örneğin, bir yazınsal tür, yenisi iyice yetkinleşmeden yok olup gitmez; yazınsal içerik ve biçim, bireysel-toplumsal durumlarca belirlenir ve yeni bireysel nitelikler ve sosyal koşullar, yeni içerikler ve biçimler yaratır.  

1Karl Marx/Friedrich Engels: “Über Kunst und Literatur-Sanat ve Edebiyat Üzerine; metin seçimi ve redaksiyon: Manfred Kliem; 1. Band, Dietz Verlag, Berlin 1967. 

 

Prof. Dr. Onur Bilge Kula 
Gercekedebiyat.com 

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler