Yunus Emre ve Halk Şiirimiz / Doğan Aksan
Prof. Dr. Doğan Aksan'ın Halk Şiirimizin Gücü adlı çalışmasından aldığımız 'Yunus' bölümü konuyla ilgili önemli bilgiler içeriyor.
Türk halk şiiri örneklerini incelerken karşılaştığımız konulardan biri, Yunus Emre'nin halk şiiri içindeki yerini belirleme, daha doğrusu onun halk şairi olarak ele alınıp alınamayacağını kestirme sorunudur. Bizce Türk şiirinin en büyük anıtlarından biri olan Yunus'un, şiirlerini halk diliyle söylemesi, halktan biri oluşu ve halka seslenmek istemesinden kaynaklanmaktadır. O, kimi yazarlarca belirtildiği gibi "ümmi" bir halk ozanı değil, tasavvufu iyice özümlemiş ve yeterince okuyarak kendini yetiştirmiş, şiir denen sanatın bütün derinliklerine inebilmiş, en güçlü ve içten anlatım sırlarını çözebilmiş bir düşünür, bir şairdir. Ortaya koyduğu ürünleri inceledikçe biz Yunus Emre'nin, gününün olanakları içinde Doğu kültürünü edindiğini, tasavvuf düşüncesini bütünüyle benimsediğini, Arapça ve Farsça terim ve sözcükleri, tamlamaları yeterince öğrenerek yerinde kullandığını, ancak halkın anlayacağı dilde, halk şiiri geleneklerine uygun şiirler yazdığını görüyoruz. Bundaki başarısı, şiirin özünde ve sunuluşunda ön plana çıkan benzersiz içtenlik ve lirizmden, şiir dilini kullanışındaki büyük ustalığından kaynaklanmaktadır. Ünlü yazın ve tarih bilgini Fuad Köprülü İlk Mutasavvıflar adlı yapıtında "Yunus'un Ümmiliği“ başlığı altında eldeki belgelere göre onu "ümmi bir derviş saymak icap ediyor“ (1976: 271) dedikten sonra bu konuda yazılanlara değinmekte, sonraki sayfalarda şu görüşlere yer vermektedir: “Yunus Emre Arap ve Acem edebiyatına, medrese ilimlerine derin bir surette nüfuz etmiş değildi. Onda ne Celâle'd-Dîn Rümi'nin Acemane belâgati ne de Aşık Paşa'nın derin vuküfu vardı. Lâkin 'Mescid ve medresede çok çok fiyat bulmuşam /Aşk oduna yanuben senden ben kîl'ı geldim' diyen bu çok sade Türk dervişi, İran edebiyatındaki belâgat kaidelerine pek vakıf olmamakla beraber, her hâlde Mevlânâ'nın Farsça şiirlerinden zevk kılacak kadar Acem edebiyatını tanıyor idi. " diyen Köprülü, biraz daha sonra Yunus'un tasavvuf felsefesini Mevlanâ'dan hiçbir biçimde aşağı sayılamayacak bir manevi yetenekle kavradığını ve onu "eşsiz bir kudretle, en basit şekiller altında ifadeye muvaffak" olduğunu belirtmektedir (a.y., s. 274). Köprülü, kitabının bir yerinde, yakın zamanlara kadar Yunus'un bir sanatçı olduğunun düşünülmediğini, gerçekte de onun sanat ve sanatçılık kaygısıyla ilgilenmeyerek yalnızca ruhsal gereksinmelerini, esinlerini “terennüm“ ettiğini söylemektedir. Onu bu yola sokan tek etkenin halkı aydınlatmak olduğunu belirtmektedir. Köprülü, Yunus'un sanat kaygısı duymamasının ”Lisanın hafiyelerinin selâmetine ehemmiyet vermemesinin bir sanatçı, hatta büyük bir sanatçı olmasına engel oluşturmadığına da değinmekte ancak kendi sanatçılığının babasız olduğu"nu ileri sürmektedir (a.y., s. 332). Köprülü, Yunus'un tasavvuf felsefesini Türk zevkinin özel dehasına göre ulusal ögeyle birleştirerek İran yapıtlarından ayrı bir Türk tasavvuf yazımı oluşturduğunu da belirtir (a.y., s. 255). Burada, Yunus Emre'nin kişilıgi ve şiiri yönünden pek çok araştırmaya uzun uzadıya yer veremiyoruz. Ancak konunun uzmanı Abdülbaki Gölpınarlı'nın görüşlerine kısaca değineceğiz. Gölpınarlı, Yunus'un "adamakıllı tahsil görmüş bir adam" olduğunu, Yunan mitolojisini ve Doğu efsanelerini bildiğini, Mevlânâ'nın Mesnevî'sini ve Divân-ı Kebir'indeki gazelleri okuduğunu, kendi şiirlerinden öğrendiğimizi belirtmektedir. Hatta Şirazlı Sadî'nin bir gazelini manzum olarak Türkçeye çevirdiğini ileri sürmektedir. Araştırmacıya göre, medresede de eğitim gören Yunus'un alçakgönüllülüğü “Bilgiyi, gerçeğe ulaşmak için bir vasıta saymasından; ilme ehemmiyet vermemesi, dervişlik tevazuuyla kendisini bir şey bilmez" olarak nitelemesinden ve "bilgisine güvenip gururlananları taşlamasından" ileri gelmektedir (1979: 11). Yazar “yine tekrar edelim ki, Yunus hiçbir zaman halk şairi değildir." der (a.y., s. 16). Ancak onun “halk şairi olmadığı halde halkın şairi" olduğunu ileri sürer. (...) Bizce Yunus, büyük yeteneğinin, duyma ve düşünme gücünün yanı sıra şiir sanatının bütün inceliklerini tanımış bir sanatçı olarak geniş halk kitlelerine seslenirken içinden çıktığı halkın şiir geleneğine uymuş ve halk şiirinin uyaklarına yaklaşan ancak kimi zaman bütünüyle özgün olan uyaklardan yararlanmış, belirgin ritmlere ulaşmış, sözcüklerin olanca gücünü ortaya çıkaran bir anlatıma erişmiştir. Türkçeye olan bağlılığı ve verdiği ürünlerle yüzyılların ötesine geçebilen Yunus, Anadolu'da yeni bir yazın dilinin de en başta gelen temsilcisi olmuştur. Sonuç olarak şunları belirtmek istiyoruz: Yunus Emre İslam dininin ve Tasavvuf düşüncesinin ilke ve kavramlarının yanında Hristiyanlık ve Musevilik kavramlarını da bilen, Doğu dünyasının büyük şairlerinin yapıtlarını tanıyan, dünya bilgisi ve deneyimleriyle tam bir bilge niteliği taşıyan ulu bir kişi, Türk şiirinin gücünü ortaya koyan bir ulus şairidir. Halk diliyle halka seslenen ve halk şiirinin birçok ögelerini içeren yapıtları bizce bu nedenle halk şiiri çerçevesi içinde de ele alınabilir. Doğan Aksan
(Halk Şiirimizin Gücü, Bilgi Y. 2. basım Ocak 2005)
YORUMLAR