Son Dakika



MEHMET İŞ: Yazar Erdinç Ozan deyince aklıma, 1983 yılından itibaren tarih zincirinin her bir halkasında birbirinden değerli tanışıklık anıları ve kadim dostluklar gelir. Ben o zaman Trabzon’da her hafta Perşembe günü, bir gazete sayfası boyutunda çıkan, Karadeniz Kültür Sanat Edebiyat sayfasını hazırlıyordum. Sağ olasın sen sürekli yazı gönderiyordun ve bizi destekliyordun. Tahminim tüm sayılarda senin bir eserin vardır. Ayrıca başka dergi ve gazetelerde de yazdığını biliyorum. Nefes alacak zamanı olmayan bir insan olduğun için canının sıkılacağı kadar bir zamanının da olmadığını biliyorum.

Aşağıda bilinen klasik özgeçmişine ek olarak kendini nasıl anlatırsın?

ERDİNÇ OZAN: İnsanlar birbirini sevsin. Doğaya saygılı olsun. Canlı cansız tüm varlıklara saygı gösterilsin. Herkes kalbini sevgiyle doldursun. Dostluklara ihanet edilmesin. Tüm özgeçmişim budur.

MEHMET İŞ: Kaç tane kitabın var? Bunları birer cümle ile nasıl özetlersin?

ERDİNÇ OZAN: Yayınlanmış 9 kitabım var. Dağlar da Ağlar öykü kitabıdır. Tümüyle yaşamın içinden damıtılmış öykülerdir. Bir öğretmen arkadaşım kitaptaki " Her şey için çok geç" isimli öyküyü sınıfın en haylazına okuttu ve çocuk o andan itibaren değişti. Yazarı mutlu eden an bu andır. Dökün Beni Yıldızlara EYT için yazdığım ilk roman. 52 yaşında işsiz kalan bir babanın ilerleyen yaşı nedeniyle tekrar iş bulamayışı sebebiyle parçalanan ailesinin dramı. Bu kitap tarafımdan EYT'ye bağışlanmıştır. Narin Safran aşk ve gerilim romanı. Batı ve Doğu arasındaki kültürel çatışmayı batılı bir öğretmenin gözünden anlatır. Bir okuyucum Narin Safran rüyama girdi demişti. Balıkçı Kız küçükken tacize uğrayan bir kadının yaşama tutunma mücadelesini anlatırken Yitik Hayat yanlış yollardaki bir kadının yitik yıllarını anlatır. Bu iki kitabın karakterleri Yitik Hayat'ta buluşur. Bu anlamda iki kitap arasında duygusal bir bağ vardır.  Tophane hepimizin çocukluğu doğup büyüdüğüm mahalledir. Zifiri Karanlık çocuk gelinlere vurgu yapar. Umudun Çocukları EYT'nin hak arayışının belgesel romanıdır. Son Aşk ise aşk'ın açılımıdır diyelim.

MEHMET İŞ: İlk kitabın geç basıldı diye biliyorum. Sonra sanki fırtına gibi kitaplar peş peşe geldi. Hazır mıydı dosyalar?

ERDİNÇ OZAN: Hiçbiri hazır değildi. Genç yaşta kitap basımını doğru bulmuyorum. Özellikle roman bilgi, birikim, derinlik ister. İlk kitabım öykü idi. 80'li yıllarda yazdığım öyküleri gözden geçirdim. Üzerlerinde tekrar çalıştım ve ortaya Dağlar da Ağlar çıktı. Dağları ağlatan yazar denildi benim için. Oysa o kitabı 80 li yıllarda aynı isimle yayınlasaydım, dağları güldüren yazar derlerdi. Yeterli birikim olmadan kitap yayınlamak sadece bir hevestir ve bu heves ikinci kitapta hüsrana dönüşebilir.

MEHMET İŞ: Son kitabın budur diyemiyorum artık. Freni patlamış kamyon gibi kitapların yayınevlerinde gruplar halinde basıldığı oluyor. Bu üretkenliği neye borçlusun?

ERDİNÇ OZAN: Üretkenlik yıllar boyu süren okuma, araştırma, sorma, sorgulama ve gezi ile ilgili. Geziden kastım gözlem. Sadece kuru kuruya gezi turizm olur. 10 000 köy, 75 il, 700'den fazla ilçe, sayısız kasaba gezdim. İnsanlarla söyleştim. Sohbetler ettim. Köy kahvelerinde yaşamın nabzını tuttum. Mağarada da yaşadım 7 yıldızlı otellerde de kaldım. Son kitabım şudur diye ben de diyemiyorum; Melek ve Şeytan adlı yapıtım ise ne yazık ki yarıda kalmaya mahkum. Tamamlanmayan kitabım olarak tarihe geçecek. En azından şu anki durum bu.

MEHMET İŞ: Zifiri Karanlık'ın devamı olan "ESRA'rengiz?

ERDİNÇ OZAN: Evet, o yazılacak. İlerleyen zamanlarda "ESRA'rengiz'i yayınlayacağım.

MEHMET İŞ: Bana 1985 yılında yazdığın bir mektupta, sayfada yayınlanmak için GENÇ Sanatçılar adında bir yazı dizisi hazırlamak istediğin yazıyordu. Sanırım 30 sayı yayınlandı bu dizi. Sen herkese hiç komplekse girmeden el atarken, ben seni emekli Edebiyat öğretmeni sanırken, meğer 27 yaşındaymışsın. Bu yüce gönüllülüğü neye borçlusun? (Dikkat edersen hep borç çıkartıyorum gönül hanene)

ERDİNÇ OZAN: Gönül hanesinde borçlu olmak iyidir. Evet o diziyi hatırlıyorum. Şimdi isimlerini anmayalım, o günlerden bugünlere gelen birçok arkadaşımız oldu ve ben onları geleceğe kalacaklar diye yazmıştım. O tarihte bende gençtim tabii. Her zaman gençlere önem verdim. Bugün de öyleyim. Daima gençlerin önünü açmak gerektiğine inanırım. Benden yazı isteyen dergilere bile çoğunlukla bana ayıracağınız sayfaları yeni bir genç arkadaşa ayırın diyorum.

MEHMET İŞ: “Erdinç Ozan, edebiyat, roman kategorilerinde eserler yazmış bir yazardır. Gerçek yaşamlardan alıntıladığı, soluk kesen ayrıntılarla zenginleştirdiği roman ve öykülerin yazarıdır.” dersem sana haksızlık etmiş olurum. Eksik kalır çünkü. Biliyorum ki toplumcu gerçekçi yazar dedikleri tam da sensin. Bunun dibi başı sonu yok. Kendine bir sınır çizmiş misin? “Bundan sonrası beni ilgilendirmez” diye?

ERDİNÇ OZAN: Yazar asla böyle bir sınır çizemez. Evet, ben toplumcu-gerçekçi bir yazar olmayı hedefledim. Tüm yazdıklarım yaşamın içinden alınmış gerçek karakterlerdir. Masa başında oturup hayal üretmek benim işim değil. Eğer Urfa'yı yazacaksan Urfa'ya gideceksin, göreceksin, gözlemleyeceksin. Örneğin Narin Safran'da bir sıra gecesi bölümü vardır. Narin (Kitaptaki adıyla) O tarihte Urfa'da öğretmendi. Bana sıra gecesini anlat demedim. Yanına geliyorum sıra gecesini görmem gerek dedim. Birlikte gittik, izledim ve yazdım. Benim gerçekçiliğim realizmi aşar. Son Aşk için toplumcu gerçekçi yazar aşk romanı yazar mı dediler. Aşk yaşamın her alanında vardır. Aşk denince neden sadece kadın veya erkek anlaşılıyor ki? Aşk bundan ibaret değil ki. Kitaptaki  baş karakterin adı neden "şair"? Bunların yanıtını kitapta verdim zaten. Yukarıdaki tanım benim için yeterli mi bilemem de Narin Safran için bu kitabı yazarken akli melekelerimi zorladığım konuşuldu.

MEHMET İŞ: GazeteLink.com daki köşende yazdığın yazıların bir kısmının başlıkarı şöyle: Dünden bu güne EYT, Arap kızı camdan bakıyor, EYT çıkar mı, EYT ne yapmalı, Erken Emeklilik Algısı, Kaynak (Haber doğrulama, yanlış haber algıyı önleme), Temiz İnsanlar, Kutsal Meyve, Tekila, Kamyoncular Kazandı, İran Ne Yapar, Avusturalya Neden Yanıyor, İnsanlık Suçuna Af…Birbiriyle ilgisi olmayan bir çok konuda bir yılda bu kadar yazı yazdın ve sanırım aynı yılda 4 tane kitap çıkarttın. Sen çılgın mısın? Nesin?

ERDİNÇ OZAN: Evet çılgınım. Bunu kesinlikle söyleyebilirim. Çılgınım. Hırçınım. Tuttuğumu kopartana kadar bırakmam. Hiçbir işi yarıda komam. (Kendi insiyatifimle) Mutlaka sonuna kadar giderim. Sonuç olumlu veya olumsuz olsa da sorun olmaz. Tabi bunu söylerken benim elimde olmayan sebeplerden dolayı henüz basılmamış ve yazımı bitmemiş olan "Melek ve Şeytan" adlı çalışmamın yarıda kalacağını da söylemeliyim. Tüm yaşamım boyunca yarıda bıraktığım tek iş bu oldu. Bunun nedenleri üzerinde konuşmak istemiyorum. En azından şu an için böyle. İleri bir tarihte dosyanın yazımına tekrar geçer miyim şu an için bir şey diyemiyorum. Toplumcu - Gerçekçi olmanın zor bir yanı da bu işte. Gazetelink benim saygı duyduğum bir internet sitesi. Teyit etmediği hiçbir haberi yayınlamaz. Onca sitenin teklifleri içerisinde gazetelinki seçtim. Öncesinde matbu gazetelerde köşe yazarlığım var tabii. Gazetecilik yanımı öne çıkartmayı tercih etmedim. Ben yazarım, tabii halk beni yazar olarak kabul ediyorsa yazarım. Asla edebiyat camiası içerisinde yazar olmak benim için önemli olmadı. Ben halkın yazarıyım. Halk kabul ediyorsa, evet.

MEHMET İŞ: Ben senin kitaplarının isimlerini düşünürken bile çok etkileniyorum: Dağlar da Ağlar, Narin Safran, Dökün Beni Yıldızlara... Bu isimler nasıl oluşuyor? Kitaplarının adları “Şiir gibi" diyorum. Sen ne dersin?

ERDİNÇ OZAN: Sadece 2 kitabımın adını ben koydum. Dağlar da ağlar ve Son Aşk. Diğer kitaplarımın adlarını olayın kahramanları koydu. Örneğin "Umudun Çocukları'nın adı önce güneşin çocukları idi. Ama bu isimde zaten başka bir yazarın kitabı olduğu için isim arayışına girdik. EYT içinde anket düzenledik. 5 isim seçildi ve bu 5 isim içerisinden EYT Başkanı "Umudun Çocukları" ismini benimsedi. Kitabın adı böyle konuldu. Şiir gibi olmaları belki de içeriğin de şiir akıcılığında olmasındandır. Ankara'daki bir imza günümde "Dökün Beni Yıldızlara'yı yazarken hiçbir edebi sanat kullanmadığımı, dümdüz yazdığımı söylediğimde bir arkadaşım "Kitabın adı zaten başlı başına imge" demişti.

MEHMET İŞ: Biliyorum ki tüm roman ve öykülerin gerçek hayattan alınmış. Bu kadar olguya tanık olup yaşamak seni yormuyor mu?

ERDİNÇ OZAN: Yazar 24 saati 48 saat olarak yaşayan kişidir.

MEHMET İŞ: Narin Safran ın ilk kapağı, karlı bir günde bahardan kalma çiçek desenli elbisesiyle elinde valizini çekerek meçhul yüreklerin derinliklerine gitmesini resimliyordu. Roman kadar gidiş de etkilemişti beni. Narin Safran bu meçhulden ne zaman döner?

ERDİNÇ OZAN: Narin Safran, bir sinemacının dikkatini çekip de film olduğu zaman o meçhulden döner. O kapağın değişmesinde kitap dostlarının (Okur sözünü beğenmiyorum. O yüzden kitap dostları diyorum) isteği üzerine değişti. İlk baskıdaki kitap matbaa azizliği diyelim pek belirgin olmadı. 2. baskıdaki kapak ise yüreklere daha çok oturdu. Şimdilerde 3. baskı hazırlığı olacak.

MEHMET İŞ: Dökün Beni Yıldızlara ve Umudun Çocukları serisi EYT mücadelesinin belgesi niteliğinde. Bunların dizi yada sinema filmi olması konusunda sana bir teklifi geldi mı? Çünkü EYT yazılı ve görsel basında çok yer alan bir hak arayışı olduğu için sordum. Konu sıkıntısı çeken bu sektör için bulunmaz bir nimet, senin kitapların diye düşünüyorum.

ERDİNÇ OZAN: Kitaplarımı film yapın diye kişilerin peşinden koşturmayı sevmiyorum. Başta Narin Safran olmak üzere tüm romanlarım film olma yeteneğine sahip. Türk sinemasında konu sıkıntısı olduğu doğru. Sinema eleştirisi başka bir şey tabii. Bana herhangi bir teklif gelmedi. Bilhassa EYT'nin gündemden düşmediği bu zamanlarda EYT için yazdığım 2 kitap film için çok uygun aslında. Elbette ki yapımcıların dikkatini çekmeli önce. Ben birilerinin kapısını çalıp, buyurun size malzeme demem. Halk için yazıyorum ben.

MEHMET İŞ: Edebiyatla ve sanatla uğraşmak, herkes için yeni bir dünya tasarlamaya cüret etmek midir?

ERDİNÇ OZAN: O dünyayı tasarlamayan zaten yazmasın. Olanı yazmak değil konu. Olanı yazarken satır aralarında olması gerekeni vermektir okuyan kişiye. Yoksa gerisi zaten her an yanı başımızda gördüğümüz olaylar. Bu olaylara, konulara edebi nitelik kazandıramadıktan sonra gerisi boşa zaman ve kağıt kaybı olur. Olanı yazarken çıkış yolunu göstermeyen, çözüm üretmeyen veya çözüme yönelik önerileri sunamayan yazara toplumcu-gerçekçi denemez.

MEHMET İŞ: Yaşadığın çağa tanıklık ettiğine ben tanığım. Bu konuda şunu da eksik yaptım , şu konuda yazmakta geç kaldım , dediğin oldu mu?

ERDİNÇ OZAN : Gündemi takip etmekte zorlandığımız bir dünyada yaşıyoruz. Sadece ülkeye bakmak tek pencereden yorumlamak olur ki bu eksik bakıştır. Örneğin "Tophane" romanımı George Sebatier'in İsveç Kibritleri romanından esinlenerek yazdım. Yazar orada Paris'te bir sokağı anlatır. O sokaktaki insanların yaşamını bize sunar. Paris'te bir sokak dünya klasiği olabiliyorsa benim Tophane'mden 10 tane roman çıkardı. Bu kitapta sadece bizim çocukluğumuzu anlatmadım. Türkiye'nin bir mahallesi 1967-68 yıllarında ülke ve dünya olaylarına nasıl bakıyor, nasıl değerlendiriyordu? Kitapta bunları da dostlara sundum. Çetin Altan'ın meclis de saldırıya uğraması da Nantes Üniversitesindeki öğrenci işgalleri de vardır bu kitapta.

MEHMET İŞ: İkimiz de Karadenizliyiz. Malüm Karadenizliler nerede yaşarsa yaşasınlar, babalarının dedelerinin mezarlarının olduğu gömütlüğe gömülmek isterler öldüklerinde. Tophane romanını yazdın ama selin, heyelanın, erozyonun alıp götürdüğü mezarlıkları ve kemikleri göç eden hatıraları ve eski yerlerinde dolaşan ruhlarının efsanesini de yazmalısın Erdinç abi desem, ne dersin?

ERDİNÇ OZAN: Onların ruhlarını Tophane'de yazdım. Hepsini saygıyla yad ettim. Nerede gömülmek isterim sorusuna anamın yanına derim de anamın yanında yer yok. Dayılarımla yanyana yatıyor ebedi uykusunda. Babamın yanı desem o hiç yok. Rahmetli babamın mezarı bile yok. Düşün, babam öldüğünde ben bir aylık küçük bir bebektim. Babamın yüzünü hiç görmediğim gibi mezarı bile yok. Artık, sel mi aldı, heyelan mı götürdü orasını bilemiyorum. Ama sırası gelmişken şunu diyeyim: Babam 1939 büyük Erzincan depreminden enkaz altından elindeki bir cezve sayesinde kurtarıldı. O tarihte şimdiki gibi kurtarma ekipleri, donanımlar, köpekler falan yok. Cezveyi enkaza vurarak ses çıkmasını sağladı. Kendisi kurtarıldı ama eşi ve çocukları o depremden sağ çıkamadı. Bu olayı yazmak istiyorum, yüzünü hiç görmediğim babama saygım gereği.

MEHMET İŞ : Tulum mu kemençe mi?

ERDİNÇ OZAN: Bu sorunun devamında muğlama mı kuymak mı sorusu geleceği için muğlama diyorum.

MEHMET İŞ: Rize de doğdun ama bir çok yerde çalışıp yaşadın. Göçebe olmasa da çok yer değiştirdin. Bu duruma arşivlerin isyan etmedi mi?

ERDİNÇ OZAN: Arşivim benimle birlikte seve seve yer değiştirdi. Her gittiğim yere onlar da benimle birlikte taşındı. Rize, İstanbul, Karabük de yaşadım. Sonunda Ayvalık'a yerleştim. Kiracı olduğum için sabit bir yerim de olmadı. Arşiv bir yazarın olmazsa olmazı. Tabii gününde değerlendirilmek kaydıyla. Yoksa, alıp bir köşeye atmanın adı arşiv olmaz. Ne yazık ki bugün insanlar dergileri alıp kendi var mı diye bakıyor ve dergiyi okumuyor. Bu çok yaygın bir durum. İşte bu insan asla gelişemez. Daima bir yanı eksik kalır. Biz eğer bir yerlere varabildikse o arşiv sayesinde başardık bunu. Şimdi diyeceğime herkes çok şaşıracak ama ben tüm arşivimi çok değerli genç bir arkadaşa hediye ettim. Tam 50 yıllık tarih. Bilirsin gençlere verdiğim değeri. kendisi çok başarılı bir arkadaş. Okumayı, araştırmayı seven bir genç. Geleceğin en önemli sanatçısı olması için o arşive gereksinmesi olacağını düşündüm. Benden çok onun işine yarardı. Arşivin maddi değeri hiçbir ölçüye sığmaz. Manevi anlamı daha büyük. Buradan yaşını almış arkadaşlara da bu özveriyi yapmaları için seslenmek isterim. Onlar da arşivlerini sanatına inandıkları geleceğin gençlerine armağan etsinler. Elbette bir kütüphaneye de bağışlanabilir ama ben gençlere daha çok inanıyorum. Düşünsene, ben öldükten sonra o arşiv ne olacaktı? Kimin ne zaman öleceğini kimse bilemez o ayrı, ancak, yaş itibariyle diyorum. İnan bu arşivi hediye etmiş olmam yayınladığım 9 kitaptan daha değerli benim için. Çünkü o arkadaş arşiv sayesinde benim yazdıklarımdan çok daha değerli eserleri insanlığın hizmetine sunabilecek yetenektedir.

MEHMET İŞ: Edebiyat çevresinde sıkıntısı olan kişileri senden öğrenmeye alıştık. Bu kadar insanın sorununu çözme uğraşına nasıl yetişiyorsun?

ERDİNÇ OZAN : Bana ihanet etmesinler yeter.

MEHMET İŞ:  Eden oldu mu?

ERDİNÇ OZAN: İhanet hayatın her alanında var. Edebiyatta da, sosyal hayatta da.

MEHMET İŞ: Sorumun yanıtı bu değildi. Anlaşılan hassas bir konuya değindim.

ERDİNÇ OZAN: Edebiyat sosyal hayatı ne kadar görebiliyor? İkinci Yeni'de hangi sosyal hayat var? Ruhu olmayan edebiyatın sosyal hayatı olabilir mi? İster edebiyatçı olsun isterse olmasın ihanet karakter bozukluğudur.

MEHMET İŞ : Kendinden bile gizlediğin sırların var mı ?

ERDİNÇ OZAN: Olmaz mı? Yığınla. Ama, ben sırlarımla yüzleşmeyi bildim. Kendimi sorguladım. Öz eleştirimi yaptım ve sırlarımı gömdüm.

MEHMET İŞ : Jack London, Martin Eden romanı hakkında Martin Eden'in aslında kendisi olduğunu söyler. Senin kendini gizlediğin bir kitabın var mı? Yoksa böyle bir şey yazmayı düşünür müsün?

ERDİNÇ OZAN: Yazar zaman zaman kitabına müdahale eder. Olayın içerisine girer. Narin Safran, yani romanın baş karakteri yazarını dinlemeyecek kadar dik başlı olduğu için kendisine kitaba girerek müdahale ettim. Ancak kendimi gizlediğim bir roman bir karakter var mı diye soruyorsan evet derim. "Dökün Beni Yıldızlara"daki Ahmet Yaman karakteri benim. Bunu da ilk kez burada sana itiraf ediyorum.

MEHMET İŞ: Biz seninle yıllardır tanışıyoruz ve dostuz ayrıca ama aynı kuşakta mıyız bilmiyorum. Şiirde ki kuşak dedikleri yaklaşım, Edebiyatta da var mı?

ERDİNÇ OZAN : Elbette, edebiyat bir bütündür. Şiir, öykü, roman diye ayrılmaz. 70 kuşağı var. 78 kuşağı var. Bu kuşaklar neye göre belirleniyor o çok ayrı ve uzun bir konu.

MEHMET İŞ : Sevgili Erdinç abim, asıl mesleğin müfettişlik? Biraz aklı olan müfettişten korkar. Müfettişin görevi takdir etmekten ziyade eksiklik bulmak sanırım. Bu özellik senin özel ve edebi dünyanı etkilemedi mi?

ERDİNÇ OZAN: Etkilemedi demek yanlış olur. İş yaşamımda sadece 2 kişinin iş akdini fesh ettim. Onlar da hırsızlık yapmışlardı. Hırsızlığa asla tahammülüm yoktur. Çok yoksul zamanlarım oldu. İcralarla boğuştum. Yırtık ayakkabıyla işe gittim. Bir ekmekle 3 gün yaşadım. Bu durumda bile yerde bulduğum cüzdanı sahibine verdim. Elimde olanak vardı. Müfettiştim ama, çalmadım. Çalışıp, borçlarımı ödedim. Çalmaya tahammül edemem. Edebiyattaki etkisi dersen "Dökün Beni Yıldızlara"daki Ahmet Yaman karakteri çıktı ortaya.

MEHMET İŞ: Şairlerde çok gruplaşma, çekişme, atışma, kendi şiirinden başka şiirleri beğenmeme gibi özellikler malum? Sizin dünyanızda böyle şeylerin olmaması canını sıkmıyor mu? Sıkınca bizi mi izliyorsun?

ERDİNÇ OZAN : Dehşetle izliyorum. Romancılar arasında pek böyle şeyler olmaz ama şairlerde malum. Çok yazık. Birbirlerini yıpratıyorlar. Biz şiirin hasını ayak seslerinden tanırız. O şiirleri de kendi sayfamızdan paylaşır, başarılı gördüğümüz kitapları da köşe yazılarımızda tanıtırız. Şairler de birbirine destek olsalar keşke ama, bu olanaksız gözüküyor. Yıpratma olayları çok kötü, çok.

MEHMET İŞ: Türk şiiri ve edebiyatı nereye gidiyor sence? Son yüzyılda edebiyatımızın uğradığı durakları ve hedefleri yeterli görüyor musun

ERDİNÇ OZAN: Maalesef iyi yöne gitmiyor. Yeraltı edebiyatı, bel altı edebiyatı gibi tanımlar var. Bir de postmodernizm diyorlar. Hepsini geçiyorum. Edebiyat edep demektir. Edepsizliğin olmadığı yazılar edebi nitelik taşımaz, adına da edebiyat denemez. Binlerce yıllık şiir geçmişimiz vardır ama, bizde edebiyatın yerleşmeye başlaması Tanzimatla olmuştur. Cumhuriyet dönemiyle birlikte gerçek anlamda edebiyatçılarımız yetişmeye başladı. Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Vedat Türkali örneğin. Son dönemlerde yapılan, yazılan çoğu kitap sadece kitap ve kağıt yığınından ibaret. Edebi niteliği, derinliği olmayan, bilgi ve birikime dayanmayan kitaplara eser denemez. İçerisinde alenen küfürlerin olduğu bir kitaba nasıl edebi eser diyebiliriz? Tolstoy'da, Gogol'da, Puşkin'de var mı bu aleni küfürler.

MEHMET İŞ: Rus edebiyatına karşı özel bir ilginiz var gibi.

ERDİNÇ OZAN: Bütün yazarlar Gogol'un "Palto"sundan çıkmıştır sözü yabana atılabilir mi? Elbetteki Amerikan, İngiliz, Fransız edebiyatı da seçme eserlerle ve yazarlarla doludur ama Rus edebiyatı bambaşkadır. Evet, Rus edebiyatına özel bir ilgim olduğu doğrudur.

MEHMET İŞ: Dost biriktirmek, sebat etmek, vefalı olmak, derttaş ve dildaş olmak gibi hobilerinin* olduğunu biliyorum. Bu hobilerin kitap konularına etkisi olmuş mudur?

ERDİNÇ OZAN: Tabii ki oldu. Tüm karakterlerim yaşamın içinden. Vefalı oldum, derttaş dildaş oldum olmasına da derttaş olduklarımın alayının ihanetini de gördüm. Bir-iki istisna dışında.

MEHMET İŞ: Ben seni kimsesiz, yalnız, çaresiz kalmış insan çığlıklarının sesi ve kimsesi olarak görüyorum. Senin yoksunluklarının kimsesi var mı?

ERDİNÇ OZAN: Ne yazık ki benim yoksunluklarımın kimsesi yok. Olmasın da zaten. Sonunda ihanet olacaksa ben kimsesiz kalayım daha iyi. Ne demişler: "Azıcık aşım dertsiz başım."

MEHMET İŞ: Bir çok iyi şiir yazan bazı günümüz şairleri uzun zamandır şiirden ziyade, edebiyatımızın diğer alanlarında, özellikle çocuk edebiyatında başarılı ürünler veriyor. Çocuk Edebiyatı konusunda çalışmaların, dosyan var mı?

ERDİNÇ OZAN: Bunun nedenleri üzerinde durmak lazım. Şiirle başlayan birçok arkadaş ilerleyen zamanlarda romana yöneliyorlar. Belki şiirle bir yere varamayacaklarını düşündüklerinden belki başka sebeplerle. Açık söylemek gerekirse şairlerin işine pek karışmak istemem. Çocuk edebiyatına neden yöneldikleri ayrı bir konu. Çocuk kitaplarının çok satmasından, alıcısının çok olmasından olduğu gibi çocukların ülkenin geleceği oldukları gerçeğinden dolayı da olabilir, çocuk sevgisinden dolayı da. Evet, benim de çocuklar için bir yapıtım olacak. Masalımsı şiir tadında fabl diyelim.

MEHMET İŞ: Son zamanlarda sağlığınız konusunda bazı endişeler var. İyi misiniz?

ERDİNÇ OZAN: Mikrobik bir rahatsızlığım yok. Bu ülkede yazar olup da sağlığı dört dörtlük olan kim var? Ne zaman nereden bir saldırı geleceğini bilemeyiz. Tamamen savunmasız durumdadır yazar. Eserlerimde olayları tersyüz eder zaman geçişlerini ustalıkla veririm ama kişisel yaşamımda kendimi ifade edememek gibi de bir tarafım vardır. 500 sayfalık romanı yazan kişi nasıl kendini ifade etmekte aciz kalır değil mi? Bu da benim zayıf tarafımdır. Anti depresan kullandığım doğru.

MEHMET İŞ: Son günlerde edebiyat camiası bir taciz olayıyla sarsılıyor.

ERDİNÇ OZAN: Taciz kimden gelirse gelsin insanlık suçudur. Ne var ki hangi davranışların taciz sayılacağı ayrı bir konu. Edebiyat camiası bu alanda diğer alanlardan farklı değil. Oysa, yazar olsun şair olsun belli bir kültür aşamasından geçmiş kişilerin topluma sadece eserleriyle değil kişilikleri ve yaşamlarıya ilişkileriyle de örnek olması gerekir. Çünkü, yazar dediğin kamuya mal olmuş kişidir. Halka ahlak dersi veren kişi kendisi ahlaksızlık yapıyorsa eserleri de ilgi görmez. Bir de her taciz iddiasına ciddi olarak bakmamak gerek. Bizde ne yazık ki bir linç alışkanlığı var. Oysa her şeyin sonuna bakmak gerekir karar vermek için. Biz ne yapıyoruz? Ortaya bir iddia mı atıldı, dinlemeden etmeden hemen linç yapmaya başlıyoruz. Bir örnek vereyim. Tam on sene her türlü yardım ettiğim, derdini saatlerce dinlediğim, içinde bulunduğu açmazlardan çıkması için onca zamanımı harcadığım kişi beni en yakın dostlarıma en olmayacak sözlerle kötüledi. Tabii ki dostlarım ona inanmadılar. O günlerde ben dostlarımı arayıp bu kadın sizi ararsa asla görüşmeyin çünkü pis işlere bulaştı diye uyardım. Nitekim kendisine tecavüz edildi diye bir şahısı suçlayıp hapse attırdı. Oysa gerçek farklı: Kendi isteğiyle adamla birlikte olduğu soruşturma sonunda anlaşıldı. Birlikte olduğu kişi bunu duymasın diye tecavüz masalı uydurdu ve şu an korkudan saklanıyor. Yani her iddiaya inanmamak gerekiyor. Senin sözünü ettiğin taciz olayında ise tacizci özür dilediği için konu net. Ya da şu an net gibi gözüküyor. Soruşturma derinleşirse ortaya nasıl gerçekler çıkar bilemeyiz. Ne var ki edebiyat camiasında bu tarz konular hiç de az değil. Ama dediğim gibi hepsine de inanmamak gerek. İsim yapmak için ünlü kişilere bu tarz saldırılar olmuyor da değil.  Ayrıca açıkça isim zikredilerek yapılan ifşa yaşalar gereğince suçtur. Çünkü, hiç kimse suçu kanıtlanıncaya kadar suçlu değildir. Zanlı ile suçluyu ayırmak gerekir. İfşa baş harfler kullanılarak yapılırsa suç teşkil etmez ama açıkça isim yazılıyorsa suçtur. Yasa böyle.

MEHMET İŞ: Pek çok okurunuz, sizin deyiminizle kitap dostları yeni kitabınız / kitaplarınız çıktığında bize sormadan imzalayıp gönder diyorlar. Bu sizde nasıl bir duygu yaratıyor?

ERDİNÇ OZAN : Tarifi olanaksız bir motivasyon sağlar. Beni yazmaya iten kitap dostlarıdır.

MEHMET İŞ: "Melek ve Şeytan" yarıda kalacak dediniz. Oysa, bu kitabı bekleyenler olduğunu da biliyorum. Çoğu yazarın yarıda kalan dosyaları vardır. Peki yeni bir çalışma var mı?

ERDİNÇ OZAN: Şu an öyle. İlerleyen zamanlarda bu dosyaya devam eder miyim bilmiyorum. Yeni çalışmalar tabii ki olacak. Şu an rahatsızlığım nedeniyle motivasyonum düşük. O yüzden yazmıyorum. Zaman ne gösterir, yeniden konsantre olabilir miyim inan bende bilmiyorum. Sadece Zifiri Karanlık'ın devamı olan ESRA'rengiz'i yazma sözüm olduğu için şartlar ne olursa olsun yazacağım. Çünkü Erdinç Ozan asla verdiği sözü tutmamazlık yapmaz.

MEHMET İŞ: Alkolle aranız nasıl?

ERDİNÇ OZAN: Bir ara, özellikle son bir yıl alkolle iyi dost olmuştuk. Öncesinde zaten ağzına içki süren insan değildim. Şu an tamamen bıraktım. Çünkü, bütün saçmalıkları alkollüyken yaptım. Benim de hatalarım var yani. Hataya sevk eden gelişmeler ise çok ayrı. Bir insanın dengesi bozulduysa hata yapar. Tekrar toparlanması ise zaman alır. Son bir yılı hafızamdan silmeye çalışıyorum.

MEHMET İŞ: Adettendir; benim sormayı unuttuğum, senin eklemek istediklerin varsa ve Edebiyata yeni adım atmaya hevesliler için önerilerini anlatır mısın?

ERDİNÇ OZAN: Edebiyata yeni adım atacak olanlar için önerim çokça okumalarıdır. Toprağa buğday tohumu ekmezsen buğday çıkmaz, ot çıkar. Son günlerde özellikle şiir yazmak için şiir okumaya gereksinmem yok diyenler gülünçtür. Sadece şiir okumayacaksın. Türk ve dünya şiirinin hangi aşamalardan geçtiğini ve bugüne geldiğini de bileceksin. Yazar olmak isteyenlere ise "Yazar Olmak" başlıklı yazımı okumalarını öneririm. Gazetelink.com. adresinde bulabilirler. Yeni arkadaşları bekleyen en büyük tehlike ise sosyal medyadır. Yazar, şair olmak için sosyal medya mutfak değildir. Lavaboda biriken bulaşıkları yıkamaktır ancak. Bu işin mutfağı edebiyat dergileridir. Önce o mutfakta yemek yapmayı öğrenecekler. Kitap yayını ondan sonra olabilir ancak. Bir hevesle kitap çıkartanlar yazar, şair olmuyorlar; bunu bilmelidir. Oradaki canımlı, cicimli yorumlarla gelen sahte alkışlar onları sahnede tutmaz. Kitap için de asla acele etmesinler. Kitap bil ki, birikim, derinlik ister.

MEHMET İŞ: Samimiyetle verdiğin yanıtlar için teşekkür ederim. Bir an önce sağlığınızın düzelmesini ve yeniden kalemi elinize almanızı dilerim. Sizi seven, eserlerinizi daha basılmadan sipariş eden okuyucularınız için gayret edin.

ERDİNÇ OZAN: Ben teşekkür ederim değerli dostum. 

ERDİNÇ OZAN KİMDİR?

1957 yılında Rize de doğdu. Rize Lisesi Edebiyat Bölümünü, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rize Meslek Yüksek Okulunu ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. 29 yıl Rize de, 24 yıl İstanbul da, 6 yıl Karabük'te yaşadı. 4 yıldır Ayvalık da yaşamakta. 

Yazı yaşamına 1980 de öykü yazarak başladı. Yüzlerce sanat-edebiyat dergisinde ve gazetelerin sanat sayfalarında şiir, deneme, öykü ve eleştiri yazıları yayınlandı. Eleştirel yazılarında eş, dost ayrımı yapmadan yanlışların altını cesurca çizmesiyle tanındı. Kalemi sivri bir yazar olarak bilindi.Toplumcu-Gerçekçi sanat anlayışını benimseyen yazar tüm karakterlerini yaşamın içinden aldı. Sanal dünyalar ve ütopik duygulardan uzak, hayatın katı gerçeklerini gözler önüne serdi. Yapıtlarında mutlak gerçeğe ulaşmayı hedefledi.Yaşanmış yada yaşanmakta olan hayatları kuytu köşelerden alıp, okurlarıyla buluşturdu. Yerel basında köşe yazarlığı da yapan Erdinç Ozan bir kız çocuğu babası ve yalnız yaşıyor. Narin Safran adlı yapıtını yazarken akli melekelerini zorladığı konuşuldu.  Karabük Araştırma Hastenesi kardiyoloji servisinde tedavi gördü. 

Yayınlanmış eserleri:

-Dağlar da Ağlar...Öykü.

-Dökün Beni Yıldızlara...Roman

-Narin Safran...Roman

-Balıkçı Kız...Roman.

-Yitik Hayat...Roman

-Tophane...Roman

-Zifiri Karanlık...Roman

-Umudun Çocukları...Roman.

-Son Aşk...Roman

 

Mehmet İş
Gerçek Edebiyat

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)