Vüsat Bener yazmıştı: "Boş yücelik" sarhoşları... / Alper Akçam
Günümüz Türkiyesi'nde, boş yücelik kurumuyla sarhoş dolaşırken kendi mantarlığının farkına varamayanlardan geçilmez oldu.
Türk edebiyatının 1950 kuşağı olarak da anılan dil atlılarına “Dost” öyküsü ile kapıyı aralayan Vüs’at O. Bener, “Boş Yücelik” kavramıyla zaman zaman kendi birey kimliğine de yönelmiş parodik bir biçem tutturmuştu. Aynı adlı bir de öyküsü vardır. “Mantarca tek, zavallıca kurumluydu duruşu” der, telörgüler arkasındaki süs kayalıklarına tünemiş bir kartal için…
Günümüz Türkiyesi'nde, boş yücelik kurumuyla sarhoş dolaşırken kendi mantarlığının farkına varamayanlardan geçilmez oldu.
30 Mart yerel seçimlerinin bir hayat memat meselesi kadar kapımıza dayandığı, belki de, savaşla barışın, kardeş kavgasıyla sevginin, yalan-para-iktidar hırsı üzerine kurulmuş bir politika ile insana azıcık saygılı olmak gereğinin oylanacağı seçimlerde, “ille de ben” diyen boş yücelik kuruntuluları dolaşıyor ortalıkta. Bir aday, “ÇAKMA SOLCULARA DEĞİL, GERÇEK SOLCULARA OY VERİN” diyen koca afişler bastırmış sol adayın kazanacağı şimdiden belli bir seçim bölgesinde. “Senin gerçek solcu olduğun nereden belli, bokunda boncuk mu arayacağız” diye sorası geliyor insanın. “Ya da gerçek solcuysan eğer, git de sağ oyların fazla olduğu bir bölgede aday ol”…
Neredeyse elli yıldır demokratik mücadelenin, dolaylı da olsa siyaset karmaşasının içindeyim; adını çıkaramadım… Hani öyle bir iddiası var ki, sanki yoksul yığınlara önderlik etmiş, demokrasi, insan hakları için, ezilenler için adını tarih sayfalarına yazdırmış, saldırılara uğramış, zindanlarda yatmış, “gerçek solcu” olmuş!
En ironik olanı da, bu boş yüceliklerin, böbürlenme yerine alçakgönüllülüğün, kişiliğini öne çıkarma yerine erdem sahibi olup safta durmanın, paylaşmanın, imece duygusunun geçerli olması gereken “Sol” adına yapılması…
Galatarasay diye bir futbol takımımız var. Tarih sayfalarında Metin Oktay gibi bir insan yiğidi taşır. On iki yaşındaydım Ankara’da karşılaştığımda. Dayım götürmüştü dinlendikleri otele. Yerinden kalkıp oturduğu sandalyeyi vermişti bana Metin. Alçakgönüllü, efendi; oyuna girince de yüreğiyle savaşan bir futbolcuydu. Şimdi onun taşıdığı formayı sırtına takan, milyon dolarlar verilerek alınmış birileri çıkıyor sahaya. Öyle duruşları var ki, alçak dağları hep onlar yaratmış… Babaları yaşındaki hakemle dalga geçiyor, oyunda iki adım atmak için de ilave kira istiyorlar… Oynadıkları, takım oyunudur ama, işleri güçleri birbirine hava atmak, dedikodu kuyusu kazmak, halka caka satmak…
Alın terine, kol emeğine, insan yüreğine ve yaptığı işin bilincine sahip olmayanlarda paranın nasıl bir boş yücelik olduğu, en çok da onların kimliğinde somutlaşmıyor mu? Futbolcunun ün yapmışını satın almakla başarılı olamıyor futbol takımı.
Ey yönetici beyler, satın alabiliyorsa paralarınız, biraz “takım ruhu”, “ilkeli davranış”, “disiplin”, “insanlık” alın!
Ayakkabı kutularıyla dolarlar avrolar kaçırırken kendi iktidarları ve yolsuzlukların üstünü örtmek için ülkeyi kardeş kavgasına, savaş meydanlarına götürmek niyetinde olanların politika koltuklarında kurumlanışı da boş yücelikten öte nedir ki? Muhtaç durumda bırakıp akıllarını küçük çıkarlarla ve kutsal inanç bezirgânlığıyla satın aldıkları yığınların alkışları onları hiç aldatmasın…
Şimdi, çıkar, koltuk sevdasına düşmeden, ayrıcalık gözetmeden, sevgiyi, dostluğu, kardeşliği, özveriyi, erdemli olabilmenin onurunu paylaşma zamanı.
Alper Akçam
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR