Son Dakika



Sanat ve düşünce alanında “eleştiri” ve “eleştirmen”den yana en talihsiz dönemini yaşıyor edebiyatımız.

Edebiyat ustalarımızın birer birer sonbahar yaprakları gibi yaşam ağacından kopup gitmelerinin ardından, edebiyat dünyamız en hızlı çölleşme sürecini yaşıyor.

Bunda en büyük etken elbet ki, egemen sistemin, her alanda olduğu gibi sanat, edebiyat ve düşün alanında da kendisinin bir benzerini yaratmasıdır.

Yazılı ve görsel basını TV’leri ve kiralık kalemleriyle dizgeli bir saldırı altında Türk edebiyatı…

Sistemin bütün dayatmalarına karşın, kendi istem ve iradesinde kararlı, ödünsüz duruşlarıyla hem yapıtlarını üretmeye hem de eleştirilerini, sanatın estetik doğruları ve  toplumsalcı dünya görüşlerinden bir “gıdım” bile geri adım atmadan, olması gereken biçimiyle sürdürenlerimiz de yok değil.

Bu bağlamda, eleştiride nesnellikten anladığım bir sanat yapıtında, bu ister yazınsal sanatlarda olsun, ister resim, müzik, yontu, gibi işitsel ve görsel sanatlarda olsun, sanat eserinin/metninin toplumsalcı bir düşünce temelinde, estetik açıdan, aklın bir yansıması olarak gördüm hep. Şuna inandım:

Eleştirinin olmadığı yerde gelişme yoktur. İnsan, karanlıktan aydınlığa, yanlıştan doğruya, bilgisizlikten bilgiye, bilgiden bilince evrilen bir varlık. Bu bağlamda, her eleştiriyi, eleştirilenin kendini olumlaması yönünde bir uyarı olarak görürüm.

TACİM ÇİÇEK

Edebiyatımızın en üretken yazarlarından biri de Tacim Çiçek. Kendi yarattıklarıyla kalmayıp aynı zamanda okudukları hakkında da yazan biri.

Ünlü ya da ünsüz kimin olursa olsun, kendisine ulaştırılan hemen her yapıt hakkında yazmayı kendisi için bir görev kabul eden ender eleştirmen yazarlarımızdan.

Kendi kendime sormadan edemiyorum bazen: Okumaya ve yazmaya ayırdığı zamanlardan ne kadarını özel yaşamına ayırıyor ya da kendi özeliyle ilgili ayırdığı zaman, yazmanın ve okumanın ne kadarı?

Kendi kendime bu soruya verdiğim yanıt, Tacim Çiçek’in, “mülkiyet hırsını” yenmiş, toplumsalcı ve insancı bir dünya görüşün bireyi, kişisi ve insanı olarak “tek mülkü zamanı” en iyi bir şekilde kullanma ve hepimize örnek bir disiplinle, inatla yazmayı sürdürmesidir.

Şöyle diyor eleştirmen/lik ve okur/luk dediğimiz adlı (mesele121.org) eleştiri konulu yazısında:

…Çünkü okuduğumu iyi anlarım ve alt okumalarım da yılların birikimidir. Bu yüzden de kişilere değil yapıtlara dönüktür eylemim...”

Tabii ki bu kadar da değil eleştiri hakkında yazdıkları, aynı sitede eleştiri nedir, ve bazı edebiyatçıların hastalık hâlleri başlıklı yazıları da var ve yazdığına göre devamı da gelecek…

DOĞA BOŞLUK KABUL ETMİYOR…

Edebiyatın ustaları gidince, ortalığı e-edebiyatçılar kapladı/doldurdu. Eee... Doğa boşluk kabul etmiyor… Neyse ki bu anlamda umudumuzu diri tutan kalemi güçlü, yansız, nesnel tutumuyla edebiyatçılarımız da yok değil. Tacim Çiçek onlardan biri.

Tekniğin bu denli hızı içinde sürekli değişkenlik, akış, neyi nasıl takip edeceğimizi de belirler oldu.

O kadar çok bilgi bombardımanına tutulmuşuz ki yazmak sanki sıradan eylem hâline aldı. Eskiden "okur-yazarın" bir anlamı, yeri ve ağırlığı vardı.

Şimdiyse, ara ki bulasın “eskimeyen o eskinin”, okurunu ve yazarını. O dönemin "okur-yazarı" yerini, çağın birçok dayatmasıyla "yazar-okumaz"ına bıraktı neredeyse.

Eleştiri yerini saldırıya, hatta küfre bıraktı.

Yapıttan çok yazarı hedefledi. Belden aşağı vurmak eleştiri, bunu yapanlar da eleştirmen (!) görülmeye başlandı.

Oysa aklın yansıması olan eleştiri yerini, bu tür kontrolsüz saldırganlığa bırakmamalıydı. Felsefecilerin, sanatçıların, gerçek yazarların eserlerine eğilmek, en azından sözde eleştirmenlerin ve de yazarların karşısında bilinçle durabilmek için çok gerekli...

Eleştirinin, “yaratıcı bir üst bilince” taşınamadığı öfke durumlarında dil, savurganlaşır. Akıl denetimini kaybeder.

Öfkenin ele geçirdiği bu tür duygu durumları aklı ve bilinci karartır.

Oysa dil, bir benzerini karşısındakinde yaratmak için vardır, öfke kusmak için değil. Bu bağlamda dilini, öfkesini kusmanın bir “aracı olarak kullanan provokatörlerden el aman!..

EDEBİYATIMIZIN USTALARI

Edebiyat ustaları gidince yerleri boş kaldı…

Vedat Günyolların, Oktay Akbalların, Melih Cevdetlerin, Asım Bezircilerin, Fethi Nacilerin, Cemal Süreyaların, Nermi Uygurların, Arslan Kaynardağ’ların ve daha sayamadığım nicesinin yerleri boş kaldı maalesef. Hepten "eleştirmen yok" demek Saramago'nun Körlükte muhteşem biçimde anlattığı beyaz körlüğe yakalanmaktır.

Özellikle eleştirel yazılarını sıklıkla takip ettiğim ve yalnız kendim için değil, özellikle de genç kuşak yazar ve şiirlerimiz için de yapıtlarından, eleştirilerinden beslenecekleri biridir Çiçek.

Onun yazara değil de yazarın yapıtına eleştirel bakması, yapıtı incelerken, önyargıdan uzak, aklın öngörüsünü, nesnelliğini önemsemesi, onu başkalarından ayıran özelliklerinden birkaçı.

Bu açıdan beslendiğim kaynaklardan biri Tacim Çiçektir. Çok üretkendir. Yazarların, şairlerin tarafgirliğinden, paslaşmalarından da uzaktır. Onun eleştirmenliği “nesnellik, gerçekçilik ve bilimsel bakışçılık" içerir.

Kitapları sanatsal, gerçekçilik, etik ve estetik kaygı üzerinden değerlendirir. Eleştirileriyle zihnimizdeki bulutları, kuşkuları dağıtanlardandır.

Okuyacağımız kitaplara kıymetli kapılar açanlardandır. Çocuk Edebiyatı Denilince, Reddediyorum ve Geride Yazılan Kaldı adlı kitapları bu alandaki çalışmalarının sonucudur.

O, eleştiri anlayışı konusunda diyor ki: Yazarı, şairi birebir tanımam, görünür yaptığına, bazı edebiyatçıların hastalık hâlleri başlıklı yazımda detaylandırdığım önyargılarla bakmam asla. Esas olarak kişiliğimden kaynaklandığını düşünüyorum yaptığım tarafsızlığın. Çünkü kitapların sonuçları bana söylettikleri. Tarafsızlık ve nesnellik gerçeklik duygumun ve anlayışımın yansıması olmalı diye düşünürüm. Yoksa eleştirmenlik nesnellikten uzak bir dillendirme aracına dönüşür...”

Anafikrin anafikri sözüm son olarak:

Okuduğum her yazısından yazarlık dünyama yeni bilgiler aktarıyorum. Ayrıca Çiçekin deyimiyle her kişi bildiğiyle karşısındakini o bilgi alanında varsıllaştırır. Öyle sanıyorum ki her günün yarısını okumaya ve yazmaya ayırmış ve hep kendini yenilemeye adamış bir yazın emekçisiyle karşı karşıya olduğumuzu duyumsatıyor bana, onun üretkenliği ve eleştirel yazıları…

Onunla dost, arkadaş olmak güzel gerçekten…

Kalemi Çiçeklenmekle kalamasın. Bir benzerini de karşısında yaratsın…

Ali Ekber Ataş
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)