Şair Özgen Seçkin için / Tacim Çiçek
Şair Özgen Seçkin için / Tacim Çiçek
nicedir taşırım dolu bir yürek / aşksız bir yürek asla! dil söyler kendi ağıtını / ama sestir acısını hıçkıran (Çoğaltmak istedim Geceyi / Zil Kil Bastilivri adlı dosyadan) Bazen bir cümle, birkaç dize, bir öykü ya da uzun bir roman sevindirebilir sizi. Bunlar hakkında yazmak, başkalarıyla da paylaşmak; yazan biri değilseniz bile kendiniz için bir yere not etmek veya birilerine anlatarak da olsa paylaşmak istersiniz. Şiire, öyküye, romana bunlardan birinin yaratıcısı olmadan da gönül vermek böyle bir şey sanırım. Başkalarının yazıklarında, çizdiklerinde kendinizden bir şeyler bulmak muhteşem bir duygudur bana göre. Çünkü sizin de içinizden geçen ama bir biçimde düşünemediğiniz, düşünebilseniz de o derinlikte ve güzellikte edebiyat araçlarından biriyle dillendiremediğiniz güzellikleri görünür yapmışlardır onlar, sözcükler kullanarak... Gıpta edersiniz, seversiniz ve dilinize dolayıp belleğinizde tutmak istersiniz o güzellikleri. Ve böylece onu yaratanlarla aranızda bir bağ, bir tanışıklık olur. Sizi tanışık yapan nedenler çoktur. Edebiyata gönül vermek, dilsever olmak, kitapçıl olmak… İlk aklıma gelenler… Buza değil de mermere kazınacak bir dostluk da gelişir aranızda. O güzellikleri yaratanlar bilseler de bilmeseler de bunu… Mermere kazınan dostluğun başlangıcı olabilir edebiyata gönül vermişliğiniz. Bu anlamda benim uzak mı uzak, yerli ve yabancı onlarca dostum, arkadaşım var... Bunu yazdıklarıyla, çizdikleriyle sağladılar. Sonra kimileriyle şahsen de tanıştım. Kimini sevdim, kimini de tanıdıkça eti kemiğinden sıyırırcasına yazıklarını, balçık gibi olan özel hayatlarından sıyırdım. Çünkü kişin özel hayatı ona ait ve bu konuda hiç kimsenin müdahil olma, yapıp ettiğini yanlış bulma hakkı yok, haddi değil bana göre. Neyse… Şahsen tanıdığım ve sevip de kopamadığım şair, öykücü, romancı sayısı azdır. Bunlardan biri şair Özgen Seçkin’dir. Samet Behrengi gibi bir sevda adamı. Ona şiirin Behrengi'si diyorum. Otuz yılı aşan bir dostluğumuz, tanışıklığımız var. Hatta ağabey-kardeş ilişkimiz var. Bu o denli kök salmış bir yakınlık ki Özgen’in soyadını oğlumuza isim yaptım. 1951’de Artvin’in Şavşat ilçesine bağlı Yavuz Köyü’nde doğmuş. İlkokulu köyünde, ortaokulu Şavşat’ta ve Ardanuç’ta okumuş. Lise’yi de Artvin’de ve Çankırı’da tamamlamış. Bu süreci kendi kişisel hayat hikâyesinden devşirdiği bir gençlik kısa romanı olan Efendilik Yollarında (1999) iç yakıcı biçimde anlatır Özgen. O, diyor ki Sevmekten Başka’da: hey can kalk, ozan olmak / her dizede yeniden doğmaktır erişemezsen dermeye doruktaki meyveyi / her kitapta yeniden ölmektir. Biliyoruz ki, şiir yalnızca duyguların, birikimlerin aniden kâğıda dökülmesi değil. Biliyoruz ki, şairi şair yapan, sözcük ve anlatım zenginliğidir. Yaşadıklarımızı, başkalarının yaşadıklarını en etkin biçimde, seçerek, akıcılaştırarak, estetikle bezeyerek ete-kemiğe büründürmektir. Bağıran değil haykırarak bilmemizi istediklerini içselleştirmektir... O, bunun misliyle bilincinde ve farkındadır. Bir şiir ustasıdır, üstüne yıldız tozu düşmemiş olanlardan olsa da… Onun çocukluk günlerini, harman yeri sevinçlerini, dağlardan çiçek gibi indirdiği coşkularını, kuş avlamalarını, tarlalara gidiş-gelişlerini yazıklarında bulabiliriz... Köyünden hayat yolculuğuna başlayarak, bulunduğu bugünkü yere gelmesinin serüvenini çoğu zaman içlendirerek sessiz dizelerle bize ulaştırmıştır. Kendini övme kaygısı gütmeyerek şiirlerini, bir kuyumcu, yontucu, dokuyucu gibi sabırla, özenle; kılı kırk yararak oluşturmuştur... Acıların, sevinçlerin, küçücük mutlulukların büyük istek ve özlemlerin sesi olmayı sürdürüyor şiirlerinde. Sesini bunlardan alıyor hâlen... Soluğunu, yanan bir ocağın (yaşamı güzelleştirmenin, değiştirmenin ocağı bu) daha gür yanması, hiç sönmemesi için kurmuş. Bu yolda soluğu giderek öncekileri de içine alarak büyüyor... Kendi yatağını derinleştirmiş, rengini bulmuş, bir şair olarak amaçladığı “şiir denizlerine ve okyanuslarına” ulaşma tutkusundan hiç ödün vermeden ilerliyor... Onun da atmosferi edebiyat, soluduğu ise yalnızca şiir. Yaşamı şiirden, yayıncılıktan mürekkep biri Özgen… Daha öğrenciyken kendi kurduğu YABA (Yayın Basın Ajansı) adlı yayınevini yönetti. O günlerde Soluk ile Gündeş Kırkbinler adlı dergilerin yayımlanmasına katkıda bulundu. Dergilerin yazı işleri müdürü oldu. 1982’den sonra AYKO’da (Ankara Yayın Üretim Kooperatifi) Yönetim Kurulu Başkanıyken Eğitim/Bilim dergisini çıkardı. İlk kitabını, bir arkadaşıyla 1968’de yayımladı. Devrimci Sanatçılar Derneği, Ayko, Edebiyatçılar Derneği ile Cumalı-Seferis Gökyüzü Kültür Derneği kurucularındandı. Ortaöğretim için Türkçe edebiyat ders kitapları yazdı. Şiir Coğrafyamız, Toplumsalcı Şiirler Antolojisi gibi şiir yıllıkları yayımladı. Derlemeler yaptı. Eğitim dergileri hazırladı. Damar Edebiyat Dergisini ve Damar yayınlarını kurup yönetti. Damar’ın düzenli yazarlarından ve temsilcilerinden biri oldum. Yaptığı işlere, yayınlara tanığım bu yüzden. O, yukarıdaki alıntıya hep sadık kalmış bir şairdir, demek yerinde olur. Çünkü “her dizede (yapıtında, şiirinde) yeniden doğ...” muştur. Bir öncekine göre kendini geliştirerek, yere/den evrense/e uzanan ve tonu her dizede değişen bir yankı olabilmiştir. O, kendinin deyimi ile “doruktaki meyveyi” dermeyi başarmıştır... Bunun içindir ki, “her kitapta yeniden ölme...” miştir. Yarına kalmanın yapıtlarını birbirine eklemiştir. Şiirin Behrengi'si dediğim Özgen Seçkin’in: Böldüm Yüreğimi Avuçlarına (1976), Dört Mevsim Türküleri-1 (1978), Dört Mevsim Türküleri-2 (1983), Sevmekten Başka (1986), Bugünü Yaşayan Kalır (1986), Onyıl (1991), Kırkbeşlik Aşk Yalnızı (1997), Hayatla Ufalanmış Şiirler (1999), Yaşadığımız Kimi Saatler (2004/ bununla Ş. Avni Ölez Şiir Ödülünü aldı), Şivan (2010), Kâğıt Kesiği (2011), Külden Büyüttüm Narı (2019/ bununla da İzmir / Karşıyaka Belediyesi Şükran Kurdakul Şiir Ödülünü aldı), Kime Gitsem Hercai (2020/ bu kitabıyla da Hüseyin Atabaş Şiir Ödülünü aldı) adlı şiir kitapları yayımlandı... Kitaplaşmamış iki şiir dosyası da var Özgen’in. Zibil Kil Bastilivri, (bu şiir dosyasıyla Ruşen Hakkı Şiir Ödülünü aldı 2021’de), diğeri de Yoğun Yalın. Bu iki dosyadaki şiirler içerik olarak yakın tarihimizle ilgili. Dış-konuların ustaca ve yetkin biçimde uzun şiirlerle anlatılması, sonra kanıksadığımız şiir biçemleri yanında farklı ve özgün biçemler denemesi oldukça ilginç ve bir o kadar da güzel. İşte onlardan biri: düştü yadıma yastığımda bıraktığım hasret kokusu aha bu derelerin gözyaşı arkamdan su serpti de tez yetiş dediler duvak bağlanmadan önce, at kükremeden pehlivanlar çayıra inmeden önce, halaylar tutulmadan yetmiyorsa bu ülkeler onlara, tutan mı var komutanım! mars’ta su yok mu, hava yok mu, altın, petrol yok mu dolarlarını da alsınlar, toplasınlar teknolojilerini toptan onlar füzelerini, çeklerini kasalarını, işliklerini, rahatlıklarını oraya her gün gitsinler, kış yaz gitsinler, bize barışı bıraksınlar bir mars mı yaratırlar bir mars mı batırırlar savaşa barışa… ağzımı açarsam komutanım düşman terörist göreyim. (…) koş ekmek al, peynir domates al, pide olsun iftara mürekkep al siyah, bir de bembeyaz sayfa, bir de zarf bir dileğimiz olacak kalırsak bu birlikten sahura, ben bilmem mi bebeklerin gözlerinin nasıl baktığını mermilerin salak ışıltısında derin boşluğa, bir kedinin köşeye sıkıştığı andaki hayretiyle ‘Ah evlat halkımız da / çizik plaklar gibi.’ (Kime Gitsem Hercaî / Gölgeniz Komutanım’dan sf 30/34) Eğer şiir tahtadan kaşık oymaksa, bunu birçok kişi yapar, ama asıl olan kaşığın sapını doğru ve orantılı yapmaktır. Ustalık da burada ortaya çıkar. Yine bir başka benzetme yaparak meramımı açıklayayım: Gerçek şairleri balıkçılara benzetebiliriz. Birçok araç gereç kullanarak balık yakalayan olur elbette. Ama tuttukları balıktan çok başka şeylerdir. Oysa asıl olan aracısız, tuzaksız, dinamitsiz, elektriksiz, trolsüz, ağsız, oltasız yani çıplak elle balık tutmaktır. Bunu da her balıkçıyım diyen yapamaz maalesef. İşte gerçek şairlik çıplak elle akı giden suda balık tutabilmektir. Özgen de öyle bir şairdir. Şiir kitaplarının yanında özellikle şiire ve şairliğe dair yazılar da yazdı ve bunları da kitaplaştırdı. Geleceğe Yazılmıştır (2003), Şairin Hayat Eğrisi (2004), Damarımıza Basıldıkça (2005), Kendilik Sürecinde Şair/Şiir-Vicdan (2013). Özgen Seçkin, “Dört Mevsim Türküleri 1-2” isimli kitabından ötürü gözaltına alındı. Kitabı toplatıldı. Çok sevdiği öğretmenliğine son verildi. Aklandı ve beş yıl sonra mesleğine döndü. Yaşadıklarının hiçbiri onu, inancından, sevdasından vazgeçirmedi. Okulu şimdi bütünüyle mavi gökyüzünün altındaki bütün yeryüzüdür. Çabasıyla, ürünleriyle, etkinlikleriyle bu yeryüzü okulunda her yaştan insanı eğitiyor demek abartılı olmaz... Özgen’in “Onyıl” adlı şiir kitabının arka kapağındaki yazının bir yerinde şöyle bir saptama var: “Onyıl”da nehir bir şiirle karşı karşıyayız. Kendine özgü lirizm ve felsefi yoğunlukla anlatılıyor yaşanan: Çelişkileriyle, iyi-kötü yanlarıyla, sevinçleriyle, üzüntüleriyle, umutlarıyla... Ey sevgili şiirimin her yerinde sen/sonsuz tahammülsün selamını aldım ağır sorgudaydım/hafifledi ağrılarım sigaranı vermediler ekmeğini /biliyorum büküldü boynun kuzusu ayrılmış bir koyun gibi/dağıttın saçlarını yoldun gecelerde is tutmuş gibi düşlerin hep kara hep korkunç hep koşmaca yürüyor çocuklarımız yalnızlığa öfkeni öğrendim gördüm düşümde kapıları bir bir zincirleri bir bir/kat kokunu da sözcüklerime şiirim bitmesin sensiz/uzarsa zamanın övüngen dili on yıl bitmeyecektir bil ki/ve sürecektir şiirin serüveni (Onyıl, s.111) “Sıcak bir zamanı yaşıyorum”la kendinden hareketle bizi, ülkemizi ve de yaşadıklarımızı anlatıyor. O, bir anlatıcıdır artık, 1980-1990 arasını ve yaşananları şiirle aktaran iyi bir anlatıcı. Bilinen nedenlerden dolayı hapse düşmüştür. Aklıyla geçmişe, içinde bulunduğu sıcak zamana, yarına, düşlere, düşüncelere, eylemlere gider gelir. Bizi de götürür beraberinde. Onunla yaşayan ve anlatan biziz. Bu nehir şiirin kurgusu şöyle: Yukarıdaki alıntıdan anladığım kadarıyla anlatıcı (şair ya da olayları yaşayan güzel bir insan) gözaltındadır. Bulunduğu yerden düşle dışarı çıkar. Bir roman, öykü kahramanı gibi bütün şiir boyunca, kendini, çevresini, yaşadığını, gördüğünü, duyduğunu, kavradığını, yanlışını, tutkusunu, istemini, umudunu, sevincini, somuttan somuta, kimi zaman soyuttan somuta imgelemlerle anlatır. işte uğradığım bir durakta asılmış / bir ceset gibi akşam. (Onyıl, s.20) derken kanıksadığımız aykırılıkların, dışarıya açtığımızı sandığımız yeni pencerelerimize, dışımızdaki yaşamın zoraki dayattığı şeylerden olduğunu açıklar. “Ağlıyor serçeler bir keman gibi” (5.23) içlenmesiyle “on yedisinde resimleri asılanların” duvarlardaki bakışlarına yalnızca “serçeler”in ağlaması, içli “bir keman gibi” rastgele bir tespit değil. Çünkü sıradan halkın dâhi yazınında “serçe”, “yurtsever”dir. “Kırlangıç” gibi tekmil soğuklarda “göç etmez”. Bunun bir anlamı daha var: Bize bizden başkası üzülmez, yanmaz türünden... Bundandır ki, sevinçlerimizi, güzelliklerimizi, kendimiz için ayakta kalmışlığımızı tersyüz etmek isteyenlere: dinle adlandırıcı ve ad koyucu/ben adımı koyuyorum yeniden öznesiyim yarım kalmış hayatın/ey yargıcı yüreğinle dinle ve kininle K diyorsam K anla/çarpıtma şiirimizi ve sevincimizi (s.57) der. “Sıcak bir zamanı yaşıyoruz”. Demek ki, daha biten acılarımız yok, çünkü “zamanın övüngen dili” başımızda hâlâ Demokles’in Kılıcı’dır, kanlı mı kanlı. Özgen Seçkin, sanatın felsefi ve çağdaş sorunlarına eğildi. Bunun üstüne çalıştı, kafa yordu ve bu anlamdaki beyninin yongalarını düzyazılar ve şiir biçiminde yazdı. Kendi şiirini geliştirirken toplumsal ve sınıfsal mücadeleleri şiirlerine ‘elmanın içindeki vitamin, sütteki yağ’ ustalıkla koyarken insanî kaygıları, umutları da göz ardı etmedi hiç. Soluğunu, yanan bir ocağın daha da gür yanması ve asla sönmemesi için korudu ve kurdu. Sesini, acıların ve sevinçlerin örgüsünde aradı hep. Edebiyat dönemleri ile kuşaklar arasında köprü olmaya çalıştı. Bedrettin Cömert’in, Asım Bezirci’nin ve daha nicesinin gölgede kalmış çalışmalarını yayımladı. Ödünsüz bir dünyayı imgesel ve kılgısal olarak oluşturmayı ve yaşatmayı amaçladı. Bu yüzden de en güncel şiirini bile zamanın tırpanından kurtarmak için güncelden arındırdı. Bu özgün ve uzun soluklu şairin şiir pınarından kana kana şiir içmek tam da zamanı bence. Tacim Çiçek
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR