Son Dakika



 

 

                                                Zindanda açlık grevine başlayan genç gazeteci Mehman Hüseynov'a
 

 
Oğlanın iri, ala gözleri vardı. Güldüğünde herkes gülmek ister, dünyanın derdini unuturdu. Eğer bu çocuğun gözlerine hüzün çökerse herkes yasa batar, ağlamaklı olurdu. Sanki büyülüydü. Tanrı gözlerine bağdaş kurup oturmuştu sanki. Annesi bile oğlunun bu halinden korkar, onun halden hale düşmesinden endişelenirdi.

Son günlerde her yemeği yarıya kadar yiyor, önündekı sıcak, güzel kokulu ekmek diliminden ise sadece birini alıyordu. Annesinin şunu da ye oğlum bunu da ye oğlum ısrarlarına karşın yemeğin yarısını plastik tabağa döküyor, kalan ekmekleri de başka tabağa koyuyor sonra bu tabakları çöpün dibine dikkatlice yerleştiriyordu. Annesi oğlunun bu davranışını bir türlü anlayamıyor, hatta oğlundan şüpheleniyordu:

"Aman uzak olsun; bu çocuk hastalandı!"

Bir akşam eve geldiğinde deri ceketinin yırtık olduğunu gördü.

"A yavrucuğum, sana ne oldu böyle? Yemeğini yarım yiyorsun. Şimdi de bir kurt gibi elbiseyi parçalamışsın! Yavrum sana ne oldu?  Aman ırak olsun; hasta mısın?"

Çocuk gözlerini tavana doğru gökyüzüne bakar gibi dolandırdı ve birden anasının gözlerinin içine baktı:

"He ana, hastayım!"

Annesinin eli ayağı dolaştı. Elini çocuğun alnına koydu. Ateşi yoktu. Peki o zaman, niçin ağlıyordu? Hastalığı neydi?

"Ana, birkaç gündür kenti geziyorum, çöplerde ne kadar kişi ekmek arıyor, bakıyorum ... Koyduğun yemeğin hepsini yemiyorum ki bizim çöplükte eşelenen ihtiyar eve götürmeye bir şeyler bulsun ... Ay anacığım bir bilsen; çöplüklerde yenebilecek bir patates kabuğu bile yok!"

Annenin dizleri çözüldü. El kadar çocuk bakın neleri düşünür, neyi dert eder? Ülkenin zenginliğini yağmalayanlar bu çocuk kadar bile düşünemezler mi? Üstelik bizde hiç işsiz, aç, susuz kimse yok derler!

"A yavrum peki elbiseyi niçin yırttın?"

"Anacığım, bir kocakarı el arabası ile zemin kattaki rutubetli soğuk evine zorlukla odun taşıyordu. Yüreğim kabul etmedi. Arabayı alıp eve kadar ben götürdüm. Ancak odunları eve indirirken elbisem yırtıldı... Ana, eve girince gördüm ki ninenin körpe torunları soğuktan bir köşeye kedi yavruları gibi büzüşmüşlerdi. Yemeğimi ekmeğimi bunun için yarım yiyor ve onlara götürüyorum. Yoksa senin yaptığın nefis yemekleri yememek ne mümkün?"

Bu kez anne de ağlamaya başladı. Oğlunun böyle yumuşak yürekli olmasına mı, zemin kattaki çocukları ısıtmak için odun taşıyan nineye mi, yetimlere mi ağlıyordu? Bilemedi. Ama bir tek bu dünyanın gamını, yükünü çeken bir oğula sahip olduğunu anladı! Ve insanlık için bir umudun olduğuna inandı.

Çünkü artık oğlu tek değildi; anne de oğluna katılmıştı!

(Azerbaycan Türkçesi'nden çeviren: Ahmet Yıldız)

 
Azad Karadereli
GERCEKEDEBİYAT.COM


ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)