Oktay Akbal ile tanışmam ortaokul yıllarında gazete okumaya başladığım yıllarda oldu: 80’lerin sonları.

O zamandan beri usta ile bağım hiç kopmadı. Dupduru, sade Türkçesi, gündelik olaylara yine o sade, tertemiz bilinciyle bakması, edebiyatçı titizliğiyle yazılarını kaleme alması, beni daha çocukluk yıllarımda etkilemişti.

Ustanın yazıları gazetede her hafta Salı, Perşembe ve Pazar günleri yayınlanırdı. O günlerde gazete gözüme bir başka görünürdü. Özelikle Pazar günkü yazılarında genellikle yaşama, edebiyata ilişkin yazar, anılarından bahsederdi. Okuyucu ile karşılıklı söyleşir gibi yazardı. Pazar günkü yazılarının keyfi bir başkaydı, her zaman benim için.

Yine o yıllarda Oktay Akbal’ın romanları ile tanıştım. İlk okuduklarım Suçumuz İnsan Olmak  ve  İnsan Bir Ormandır.

İlk okuduğum romanının ismi ilginç gelmiş ve ilk onu okumuştum. Mutsuz evliliklerinin çaresini yasak aşkta arayan Nuri ve Nedret’in öyküsü, İnsan Bir Ormandır da yine mutsuz bir evlilik, ilk gençlik yıllarımda etkilemişti beni. Her yaştaki insanı ve daha 14 - 15 yaşlarındaki bir genci de etkilemek anca büyük bir yazarın harcıdır.

Önce Ekmekler Bozuldu ile başladı öykücülüğe, bu öykünün ismiyle aynı adı taşıyan ilk öykü kitabını daha 23 yaşındayken annesinin sattığı Tophane’deki evin parasıyla bastırmış. İkinci Dünya Savaşı yıllarının kasketli liselisi, 40’lı yılların belgesel anılarının öykülerini yazmış bu ilk kitabında.

Oktay Akbal’ın öykülerinde çocukluk, ilk gençlik anıları sıkça yer alır. Bu nedenle kendisi kimileri tarafından ‘geçmişin yazarı’ diye adlandırılmıştır. Hatta edebiyatımızın kaptanı Attila İlhan, onunla ilgili bir yazısına ‘Eksik Firari’ başlığını vermiştir. Oktay Akbal ile ilgili yorumlarda, onun gerçeklikten kaçmak için geçmişe sığındığı dile getirilmiştir. O ise bunlara karşı, gerçekliğin geçmişte de olabileceğini, kendisinin ‘geçmişin yazarı’ olarak değil, ‘yitip giden zamanın yazarı’ veya ‘yitip gidecek zamanın yazarı’ olarak tanımlanmasının daha doğru olacağını söylemiştir.

Gerçek edebiyat sitesinde yayınlanan bir önceki yazımda, edebiyatın “dönemine ışık tutması” gerektiğini yazmıştım, Akbal da çocukluk, ilk gençlik anılarından devşirdiği öyküleri ile o döneme ışık tutuyor, bu nedenle Akbal ile ilgili bu yorumlara şahsen ben de katılmıyorum.

Oktay Akbal usta, edebiyatın yanında, gazete köşe yazarlığına da yıllarını vermiştir. 1956 yılında köşe yazarlığına başlamış, 2014’deki son yazısına kadar 58 yıl binlerce köşe yazısı yazmıştır. Bu bile Oktay Akbal’ın geçmişin yazarı olmadığının göstergesidir. Usta hep halkın içerisinde oldu, halkın sorunları ile hep ilgilendi ve bunlarla ilgili binlerce köşe yazısı yazdı. Hiçbir zaman halktan kopuk, yapay edebiyat tartışmaları içerisinde olmadı, halkının yanında, halkıyla beraberdi.

Oktay Akbal politika yazarı değildi, edebiyatçı kimliği ile ülkemizi, dünyayı, yaşamı, halkın sorunlarını yazdı. Bunları da ödün vermez Atatürk devrimcisi kişiliği, bilinciyle yazdı. Uzun yaşamında Cumhuriyetçi, devrimci, Atatürkçü, toplumcu çizgisi hiç değişmedi, bu konuda da eşine az rastlanır bir aydınımızdır.

Yazılarında sık sık, Atatürk’ü bir kez Beyazıt meydanında, bir kez de Şehzadebaşı caddesinde olmak üzere iki kez gördüğünü yazardı. Oktay Akbal içi boş bir Atatürk sevgisine sahip gardırop Atatürkçüsü değil, bilinciyle, düşünceleriyle, eylemiyle, esaslı bir Atatürk devrimcisiydi.

 ‘Bayramlar, söylevler, törenler, demeçler… Bunlar bir şey değil. Temel sorunlara inmeden, Atatürkçülüğü bir fikir ve inan bütünü, bir öğretim, bir toplum düzeni olarak ele almadan ne dense yararsızdır. İçi boş kalıplardır bunlar. O kalıpları doldurmak, Atatürkçülüğün özünü korumak gerek. Atatürkçülüğü ödüncülerden, rötuşçulardan, inkarcılardan, Ulu Hakancılardan, kendilerini sol sayıp en gerici düşünce davranışlardan kaçınmayanların elinden çekip almak gerek. Atatürkçülüğü düş olmaktan kurtarmak gerek.’(1)     

Yukarıda Usta’dan alıntıladığım bir yazısında da belirttiği gibi, Atatürkçülüğe geçmişteki bir düş olarak bakmadı; kurulması gereken bir toplum düzeni olarak ele aldı. Tıpkı Atatürkçülüğün hocalarından Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın ‘Kemalizm geçmişin bekçiliği değil, geleceğin öncülüğüdür.’ sözünde vurguladığı gibi.

Oktay Akbal’ın ben de çağrıştırdığı diğer bir düşünce de O’nun sadeliğidir. Yaşamı, yazdıkları, konuşmaları, giyimi, kuşamı hep sadeydi. Okuduğum binlerce yazısında hiçbir zaman kendini öne çıkarmamış, reklamını yapmamış, kendisini övmemişti. Kendisini yazmaya adamıştı. Gazetedeki son yazısını bile şöyle tamamlamış:

 ‘Ah şu daktilo önünde bir daha. Yıllar geçmiş sanki, onunla son buluşmamız gibi. Bitir sen şu karmakarışık duyguları, bir huzur bulabilsem…’(2)

Okuduğum bir kitapta (3) Oktay Akbal ile ilgili bir şey çok hoşuma gitti. Usta’dan 17 gün önce sonsuzluğa göçen yine edebiyatımızın büyük ustası Tarık Dursun K., Oktay Akbal ile ilgili yazısının başlığını ‘İyi Adamların Sonuncusu’(4) koymuş, ne kadar güzel bir başlık, ‘söyleyin, o iyi adamlar ölünce biz ne yapacağız?’, diye de eklemiş.                        

Haberlerini çok okuruz: Mozart şu yaşta, Puşkin bu yaşında, Çehov şu yaşında, Bach falan yaşında. Bizde de artık bu geleneğin yaygınlaşması gerekiyor. Büyük yazarların, sanatçıların doğum yıldönümlerinde nitelikli etkinlikler yapılmalı, genç kuşaklara bu değerlerimiz tanıtılmalı, öğretilmeli.

Ben de bu yazıyı bu amaçla yazdım, Türk edebiyatının büyük yazarının, büyük öykücüsünün, Atatürk devrimcisi aydınının 100. Yaşını bir yazıyla da olsa anmak istedim, umarım başarabilmişimdir.

Dostoyevski’nin ünlü bir sözü vardır: ‘Hepimiz Gogol’ün paltosundan çıktık.’ Ben de umarım Oktay Akbal Usta’nın lise kasketinin içinden çıkarım bir gün.

Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey, ama Oktay Akbal hiç bozulmadı.

İyi ki doğdun Oktay Akbal.

(1) Atatürk Yaşadı mı?, Oktay Akbal, Cumhuriyet Gazetesi kitap armağanı, Haziran 2000, s. 12 – 13

(2) Oktay Akbal’ın son yazısı: Huzur, cumhuriyet.com.tr, 23.03.2014

(3) Edebiyatımızın Ustalarının Gözünden Atatürk ve Devrimin Yönü, Taylan Özbay, Telgrafhane Yayınları, 1. Basım, s. 101

(4) Ben Unutmadan, Tarık Dursun K., Bilgi Yayınevi, 1994, s. 187

H. Murat Doğan   
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)