Son Dakika



Artık yeter! Balık avı yasağı biter gibi her eylülde Nobel ödülü alacak yazar avına çıkılmasından gına geldi. Eylülle birlikte Nobel Edebiyat Ödülü’ne ilişkin bahisler açıldı. Kapitalizm, gölgesini satamayacağı ağacı keser. Vahşi kapitalizm ise gölgesini satmakla yetinmez bir de bahse girerek kazancını arttırır. En azından gündemi saptırarak arkasına saklanır.

Ladbrokes’in işi de Nobel Edebiyat Ödülünü kazanacak yazar adayları üzerinden kazanç sağlamak. Ladbrokes İngiltere’de faaliyet gösteren bir bahis şirketi. Kazancı, bahis adı altında oynattığı kumardır. Şirket futbol bahisleri üzerinden kazanç sağladığı gibi, üzerine kumar oynanabilecek bütün alanlara da el atar.

Nobel Edebiyat Ödülü de Ladbrokes’in bahse açtığı faaliyet alanlarından yalnızca biri. Bizim Spor Toto ve Milli Piyango türevli bir şirket. Tek fark bizimkinin özelleştirilinceye kadar milli olması… Ladbrokes’in Türkiye’den de binlerce müşterisi var. Ne var ki Türkiye’de "Tekelci İddaa Yasası" çıkınca kapandı. Şirket oyuncuların paralarını iade etti ve hesaplarını kapadı. Şirket artık Türkiye’den oyuncu kabul etmiyor. 

Bu tür şirketlerin kendilerine özel kuralları var. Mafyatik tarzda örgütlenmeye yatkındırlar ve üzerinde bahis oynanan her ne ise manipüle etme gücüne sahiptirler. Elbette kasa kazanır. Geçen yıl -2015- Deloitte Türkiye’nin hazırladığı "Türkiye Spor Bahsi Pazarı/Yasa dışı Bahsin Etkisi" başlıklı raporda Türkiye’de yasal bahis pazarının cirosu sekiz milyar lirayken, yasadışı bahis cirosunun da bu tutara yaklaştığı ortaya çıkmıştı. Üstelik bu tutarın giderek arttığı da araştırma şirketince ortaya konmuştu.

Ladbrokes, Nobel Edebiyat Ödülünü kazanacak yazarları ve vereceği bahis oranlarını Haruki Murakami 5/1, Ngugi Wa Thiong’o 7/1, Philip Roth 8/1, Ismail Kadare 16/1, Joyce Carol Oates 16/1, Jon Fosse 20/1, Adunis 25/1, Peter Handke 25/1, Peter Nadas 25/1, Amos Oz 25/1, Ko Un 25/1, John Banville 33/1, Adam Zagajewski 33/1, Antonio Lobo Antunes 33/1, Juan Marse 33/1, Kjell Askildsen 33/1, Doris Kareva 33/1, Javier Marias 25/1, Claudio Magris 33/1, Salman Rüştü 1/67 olarak açıkladı.

Bahsin tutarı bahis oynayacakların yatırılacakları bahis oranına bağlı olarak değişecek. Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanacak yazarlardan en çok Haruki Murakami üzerine oynandı. Murakami’yi Amerikalı yazar Peter Handke ile Kenyalı yazar Ngugi Wa Thiong’o izledi.

Ekim 2015’te de ödülü alması olası yazarlar olarak Murakami’nin ismi geçmesine karşın, Nobel Edebiyat Ödülü’nü Belaruslu kadın yazar Svetlana Aleksiyeviç aldı.

Listede yer alan ve üzerine 7/1 bahis konulan Ngugi Wa Thiong’o, Kenyalı bir romancı.  Aradaki Nehir  ve  Bir Buğday Tanesi adlı romanları Türkçe’ye çevrildi. Bizde henüz Türkçe’ye çevrilmeyen Weep Not, Child adlı romanı, Doğu Afrikalı bir yazar tarafından İngilizce yayımlanan kitabı.

Bahisçilerin 8/1 verdiği ABD’li yazar Philip Roth. Roth’un romanlarındaki kurmaca karakterler Yahudi, konuları ise anti-Semitizm üzerine. Philip Roth’un Portnoy’un Feryadı, Bir İnsan Olarak Hayatım, Hoşça Kal, Columbus ve Beş Öykü gibi kitapları Türkçeye çevrildi.

Tek kadın aday var: Joyce Carol Oates. Oates 78 yaşında ve kitaplarının büyük çoğunluğu Türkçeye çevrilmiş durumda. Oates Türkiye okur tarafından biliniyor. Bahisçiler Oates’e 16/1 şans veriyorlar.

ALFRED NOBEL’İN KANLI SERVETİ

Alfred Nobel, günah çıkarmak için, ülkesindeki herhangi bir kilisenin Günah Çıkarma Kabini’ne girmedi.

Kafes telleriyle ayrılmış kabinin ağır tül perdelerinin arkasında, siyah cübbeleri ile boynunda rahiplik şeridini taşıyan İsevi bir papaz beklemiyordu onu. Pişmanlıkla ellerini birbirine kenetlemiş, parmakları birbiri üzerine düğümlenmemişti, çenesini kenetli ellerine dayamamış, itirafa da hazırlanmıyordu…

Günah çıkartmak için başka bir yöntem tasarlamıştı… Ellerine baktığında, kendisini yeterince zengin yapan servetini ve o servete bulaşmış günahsız insanların kanlarını görüyordu. İcadının nasıl kanlı bir biçimde kullandırdığını biliyordu.

21 Ekim 1833’te Stockholm’de ailesinin üçüncü erkek çocuğu olarak doğduğunda da varlıklıydı. Ailenin asıl serveti anne Andriette Ahlsell’e dayanır, baba Immanuel Nobel mühendis.

Ancak Alfred doğduğunda aile iflas noktasındaydı. Babası St. Petersburg’da silah üretiyor, anne bakkallık yapıyordu. Alfred, doğa bilimleri, fizik, kimya eğitimi aldı. İsveççe, Rusça, Fransızca, İngilizce, Almanca beş dili biliyor ve kullanabiliyordu. Ancak İngiliz yazını ve özellikle de şiir ilgi alanı içerisindeydi.

Baba baskısına yenilecek sıvı nitrogliserinin mucidi İtalyan kimyager Ascanio Şobrero’nun lanetli keşfini St. Petesburg’a taşıyacak, Rus ordusu silah siparişlerini durdurunca, yeniden doğduğu kente geri dönecek, Heleneborg’da gliserini geliştirmeyi düşünerek yaptığı bir deney sırasında meydana gelen patlamada laboratuarın yıkılmasının ötesinde, aralarında kardeşi Emil Nobel’in de bulunduğu dört kişinin yaşamını yitirmesine neden olacaktı.

1886’da yüzde yetmiş beş oranında nitrogliserin, yüzde yirmi beş oranında emici özellikleri nedeniyle kieselguhr bileşiminden dinamiti buldu.

Nobel artık Avrupa’nın Dinamit Kral’ıydı. İcadı yaşatmaktan çok öldürmek için kullanıldı. Günah çıkartmak için bulduğu yöntem, “bir idealist eğilimi en farklı şekilde ifade eden yazara” verilmek üzere kendi adıyla anılan ödüldür.

İsveç Kraliyet Akademisi, 1786 yılında Kral lll. Gustav tarafından kurulmuştu ve mimari olarak sarı renkli dış cephesindeki geniş pencereleri, ağırlığı taşıyan sütunları ve çatıdaki çan kulesini andıran mimarisiyle barok/gotik kiliseleri andırıyordu.

Günah çıkartmak için uygun bir mekân olduğunu düşünebiliriz.

NOBEL ÖDÜLLERİNİN SİYASİ TARİHİ

10 Aralık 1896’da San Remo’da öldü Alfred Nobel; beyin kanaması geçirmişti.

Ölümünden önce 1895’te Paris’te vasiyetini yazmış, kanlı servetinin l milyon kronunun yeğenleri ve aşkı Sofie Hess arasında paylaştırılmasını, servetinden geriye kalan 33 milyon 200 bin kronu, Nobel ödülü olarak her yıl verilmesi koşuluyla enstitü kurulması ve insanlığa hizmet edenlere sunulmasını vasiyet etmişti.

Ödüller, edebiyat, fizik, kimya, tıp, fizyoloji, barış dallarında insanlığa hizmet etmiş olanlara verilecekti ve bu amaçla çeşitli tartışmalardan sonra 1900’de İsveç Hükümeti Nobel Vakfını kuracaktır 1968’de İsveç Bankası bu dallara bir de ekonomiyi koydu.

İlk ödül Nobel’in 5. Ölüm yılı anısına 10 Aralık 1901’de verildi. Her yıl düzenli olarak dağıtıldı. Yazınsal açıdan değerlendirdiğimiz için hemen söylemeliyiz ki, ilk yazınsal ödül Fransız Şair Sully Prudhomme almıştır. Ödülü kazanan en genç yazar 42 yaşında Rudyard Kipling’ti. Ödülü aldığında yıl 1907’dir. Ödül alan en uzun ömürlü mantıkçı / düşünür Bertrand Russell’di. 1970’de öldüğünde 97 yaşındaydı. En genç ölen ödüllü Fransız düşünür, romancı, deneme ve oyun yazarı Albert Camusydü. 1960’da 46 yaşında trafik kazasında yaşamını yitirdi

Yaşar Kemal’in her sene adının geçmesine karşın, 2006’da Orhan Pamuk Nobel ödülünü kazanan ilk Türk yazarı oldu. Alfred Nobel’in “bir idealist eğilimi en farklı şekilde ifade eden yazara” sözü çok tartışmalıdır. Nesnel hiçbir gerekçesi yoktur. Tanrı buyruğu ya da kral sözü gibidir, ucu açık ve her anlama gelebilir. Salt bu kavram kargaşası nedeniyle Lev Tolstoy, Henrik İbsen “idealist eğilimli” bulunmamış ve asla ödüllendirilmemişlerdir.

ÖDÜLLERİN SİYASİ ARKA PLANI

Svetlana Aleksiyeviç, Ukrayna’nın Stanislav şehrinde -şehrin adı 1962’de Ivano-Frankivsk olarak değiştirildi- Beyaz Rusyalı -Belarus- bir babanın ve Ukraynalı bir annenin çocuğu olarak 31 Mayıs 1948’de dünyaya geldi. Babası terhis olduktan sonra Beyaz Rusya’ya yerleşti. Çocukluğu Beyaz Rusya’da geçti. 1972’de Minsk Üniversitesi Gazetecilik Bölümünden mezun oldu.

Gomel Region kasabasında yayımlanan yerel gazetelerde muhabir olarak çalıştı. Kasaba okulunda öğretmenlik yaptı. Aile geleneğine uyarak öğretmen ya da zinciri kırarak eğitim aldığı gibi gazeteci olarak yaşamına devam etmek arasında bir seçim yapmak zorundaydı.

Minsk’ten gelen davete olumlu yanıt verdi ve Neman Edebiyat dergisinde muhabir olarak başladı, kısa sürede kurgu dışı bölüm başkanlığına getirildi. Röportajlar yapıyor ve yayımlıyordu. Kısa öykü, deneme türünde yazmasında Belarus’lu yazar Aleks Adamovich etkili oldu.

Gerçek yaşama en uygun yaklaşımı sağlayacak bir yazınsal yöntem arıyordu. Bir söyleşisinde ‘toplumsal gerçekçilik’in her zaman kendini mıknatıs gibi çektiğini söylüyordu. Öylelikle birçok şeyi aynı anda yapabileceğini keşfetti. Yazarak yazar, muhabir, sosyolog, psikolog hatta vaiz olabilecekti. İstediği tam da buydu. Yazmak bunların hepsini ve daha fazlasını içeriyordu.

1983 yılında yazımını tamamladığı ilk kitabı Savaşın Kadınsı Olmayan Yüzü’nü iki yıl sonra yayımladı.

Kitap, beklenmedik bir ilgi gördü ve iki milyondan fazla sattı. Roman 2. Paylaşım Savaşı’nı farklı bir bakış açısıyla, bir kadının monologları biçiminde anlatılıyordu.

Roman aynı anda siyasal rejimin tepkisi ile karşılaştı. Yazarı, Sovyet kadınını pasifist gösterdiği ve hükümet karşıtı olmakla suçlandı. Aleksiyeviç, gazetedeki yazılarıyla da bu tavrını sergilemekten kaçınmamıştı zaten. Romanıyla bu kanıyı pekiştirmiş oluyordu. İşini yitirme tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Bunu ikinci kitabı izledi. Yine "pasifizme övgü" gerekçesiyle suçlandı.

Ne var ki yazıları Lukashenko hükümetini rahatsız etti. Lukaşenko, Rusya, Kuzey Kore, Türkmenistan, Katar, İran, Çin, Sudan ve Venezuella ile iyi ilişkiler içinde bulunduğundan, ABD ve AB tarafından insan hakları ihlalcisi ve diktatör olarak nitelendiriliyordu. Aleksiyeviç hakkında 2000’de kovuşturma başlatıldı.

Siyasal rejimin kendisini cezalandırmak isteyeceğinden kuşkusu olmayan Aleksiyeviç, yargıdan kaçınmak için ülkesini terk etti, Önce Fransa’ya, ardından Almanya’ya sığındı.

Yaşamının on yılını Paris’te, Gothenburg ve Berlin’de geçirdi. Garbaçov hükümetinin "açılım projesi" olarak ilan ettiği glasnost ve prestoroika rejimi sayesinde 2011 yılında yeniden Minsk’e döndü.

Aleksiyeviç’in yazınsal biyografisine bakılacak olursa Sovyet rejimini eleştiren yapıtlara imza attığı görülür. Röportajları Sovyet Afgan Savaşı, Çernobil faciası ve Sovyetler Birliği’nin dağılması temalarını işler. Sovyet-Afgan Savaşı’nı Çinko Çocukları, savaşı yaşayan kadın ve çocukların ağzından yazılan Son Tanıklar: Çocuksu Olmayan Öyküler ve Çernobil faciasını Çernobil’den Sesler, 1993’te Sovyetlerin dağılmasının ardından, umutsuzluğa kapılan, intihar girişiminde bulunan insanların öykülerini Ölümle Efsunlananlar kitaplarında anlattı.

Yazınsal anlayışını “SSCB dönemine ve sonrasına dönüp baktığımızda, tarihimizin koca bir mezar ve büyük bir kan banyosundan ibaret olduğunu görürüz. Kurbanlarla cellâtlar arasındaki tükenmek bilmez diyalogları duyarız. Sürekli olarak karşımıza aynı lanetli sorunsallar çıkar: Ne yapmalı, suçlu kim? Devrim, toplama kampları, II. Dünya Savaşı, Sovyet-Afgan Savaşı sırasında halktan gizlenen gerçekler, büyük bir imparatorluğun çöküşü, devasa ölçekte bir sosyalist ütopyanın paramparça dağılması, yeni ortaya çıkan evrensel problemler, Çernobil faciası vs. Bunlar, Dünya üstündeki tüm insanların cevaplaması gereken sorulardır ki, tümü bizim kendi gerçek tarihimizdir. İşte tüm bu cehennemden çıkma soru ve sorunlar, benim kitaplarımın izleğini oluştururlar” olarak açıklar.

Svetlana Aleksandrovna Aleksiyeviç’in kitaplarının izleği olarak seçtiği konular insanlık dramıdırlar ve yaşanılanlar hiçbir biçimde yadsınamaz, bu olumsuzluklar için herhangi bir biçimde haklı gerekçe ileri sürülemez.

Toplumsal gerçekçiliği ilke olarak kabullenmiş bir yazanda başka biçimde yazması da beklenemez. Hiç kuşku yok ki 2015 yılı Nobel Edebiyat Ödülüne layık görülmesi de evrensel nitelikli temaları romanlaştırması nedeniyle olağandır. Burada asıl sorulması gereken başka bir soru ve altında yatan başka gizli bir gerçek olamaz mı?

Acaba, Svetlana Aleksandrovna Aleksiyeviç, muhalif bir yazar olmasaydı, Lukaşenko, Rusya, Kuzey Kore, Türkmenistan, Katar, İran, Çin, Sudan ve Venezüella ile iyi ilişkiler içinde bulunmasaydı, ülke yönetimi ABD ve AB tarafından insan hakları ihlalcisi ve diktatör olarak nitelendirilmese, aksine AB ve ABD yanlısı olsaydı o zaman ne olurdu?

Norveç Nobel Edebiyat Ödül Komitesi, Nobel Edebiyat Ödülünü aynı yazara verir miydi? Buradan gidersek, ödül vermek ve aynı anlama gelmek üzere ödül almak da bir seçilme, bir görülme biçimidir ve bütünüyle yazınsal gibi görünse de arka planına bakıldığında, ya da dış yüzeyi kazındığında siyasaldır.

ŞEYTAN’INIZ BOL OLSUN

Ödül kazanamayan yazarlar arasında kimler yok ki; Jorge Luis Borges, Bertolt Brecht, Paul Celan, René Char, Anton Çehov, Joseph Conrad, Julio Cortázar, Graham Greene, Aldous HuxleyJames Joyce, Nikos Kazancakis, Arthur Koestler, D. H. Lawrence, Arthur Miller, Robert Musil, Vladimir Nabokov, George Orwell, Ezra Pound, Marcel Proust, J.D. SalingerTennessee Williams, Virginia Woolf, John Fowles, Lawrence Durrell.

Akademi Boris Pasternak ve Jean-Paul Sartre’ı da Nobel’le ödüllendirildi ama her iki yazar da ödülü geri çevirdiler. Boris Pasternak ödülü “Memnunum, medyunum, onurlandım, şaşırdım” diyerek önce kabul etti ancak daha sonra kabul edemeyeceğini bildirdi.

Yazarın ödülü neden retteği konusunda iki ayrı görüş ileri sürüldü. Bunlardan ilki, Sovyetler Birliği’nin ödülü reddetmeye zorladığı, diğeri Pasternak’ın ödülün kendisine verilme gerekçesini Sovyet rejimini eleştirdiği için verildiği düşüncesiydi.

Sartre ise ödülü doğrudan geri çevirdi ve gerekçesini “Resmi payeleri hep reddettim. Legion d’Honneur’ü de kabul etmemiştim. Fransız akademisine de girmedim. Yazar kendisinin bir kuruma dönüştürülmesini reddetmelidir. Bu onur verici bir paye dahi olsa, bunlar kişisel nedenlerim” diyerek açıkladı.

Ödül kazanamayanlar da en az ödül kazananlar kadar bilinenlerdir. Ancak ödülleri veren siyasal el, yazarları seçen siyasal göz bunları bir “idealist eğilimi en farklı şekilde ifade eden yazar” olarak seçmemiş ve görmemiştir. Tamam, ne kadar önemli olursa olsun Nobel Edebiyat Ödülü, ülkesini kıyasıya eleştiren yazlara verildiği gerçeğini değiştirmiyor ve ödülü ne kadar kumarsa, ödül alacak yazar üzerine bahis açılması da o kadar kumar.

Ne denir ki... Şeytanınız bol olsun!
 
NOT: Bu Yazı Nobel Edebiyat Ödülü açıklanmadan önce yazıldı. 14 Ekim 2016 Cuma günü Aydınlık Gazetesi Kitap Eki’nin 233. Sayısında yayımlandı. Bob Dylan’ın ödülü aldığının açıklanmasından sonra bu ödülün neden Dylan’a verildiğini açıkladığım ikinci bir yazı daha yazıldı. Kitap Eki’nde yayımlandıktan hemen sonra onu da buradan okuyabilirsiniz.

Halit Payza
GERCEKEDEBİYAT.COM

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)