Eskişehir’den Ankara’ya gelirken, yolcusu olduğunuz aracın pencerelerinden, yol boyunca sağlı sollu baktığınızda, üzeri karla kaplı, beyaz dışında sadece birkaç karaltının görülebildiği düz bir arazi görürsünüz. Mevsim kıştır ve Ocak ayının son haftasıdır…

Gündüz, gün ışığında güneşle aydınlanan kar örtüsü camdan yansıyan ışıklar gibi parlar. Bu kristal kar tanelerinin güneşle şölenidir. Söz konusu arazi ise bozkırdır. Geniş mi geniştir… O denli geniş ve uzak görünür ki insanda sonsuzluk duygusu uyandırır. Bu duygu ise ilginizi kamçılar, yeni bir şey keşfetmiş gibi bakmaktan alıkoyamazsınız kendinizi.

-Karın kendine özgü nitelikleri vardır. Hem saflık ve temizlik yansıtan rengi, hem de usul usul, yavaş yavaş yağması, onu çöllerin kumlarından, delice rüzgarlardan, tufan yaratan yağmurlardan ayırır. Her zaman tane tane, sürekli halde yağar ve toprağın üzerinde kat kat birikir. Yüzlerce, milyonlarca yıldır bu şekilde yağdı ve gezegenimiz var oldukça da bu şekilde yağacaktır. (Tabi gezegen var olmaya devam ederse… Çünkü sanayileşmeyle birlikte insanın yarattığı yaşam teknikleri doğayla uyuma değil, yıkıma yönelik olmuştur.)

-Yaşamın gördüğü yenilenme düzeninin muazzam bir parçasıdır kar. Havayı, suyu, toprağı şekillendirir; canlı varlıkların, bitkilerin, kayaç ve tepelerin, zirvelerin oluşumuna katkıda bulunur. Çok uzun zamandan beri bu özelliğini sürdürmektedir… Her dağ, her akarsu, göller, ovalar onunla doyuma ulaşır. Çevremizde oluşan tozlar, kirlilik onunla taşınır ve aynı zamanda yaşamın tarihidir. Üst üste birikmiş katmanlarında ya da onun örtüsü altında donmuş topraklarda canlıların izlerini arıyoruz. Yaşamın başlangıcına dair ipuçlarını, minik canlıları, iskeletleri; volkanlar, buzlar, çöller, tortular dahil, çökme yükselme, sertleşme ya da yumuşamayı onun sakladığı bilmecelerden çözmeye uğraşırız.

KAR ve  İNSAN

Ama karın insanda oluşturduğu izlenim pek de övgüye değer değildir. Çünkü kar soğuktur ve insan da üşür. Bundan dolayı bu mevsim içeri kapanma, barınaklar bulma, fırtınanın, tipinin olduğu sevimsiz iklim olarak görülür. Oysa kar örtüsünün düzenini ve etkinliğini uzun süredir biliyoruz. Zamanı ve günü geldiğinde, hükmünü yitirip gözden kaybolduğunda, ardından yeni bir öykü, yaşamın sonraki döngüsünü başlatırken oluşan düzeni biliyoruz. Yağdığı bölgeler ile yağmadığı bölgeler arasındaki canlı yaşamın –insandan sürüngenlere, bitkilere kadar- hayata bakış açıları arasındaki farkı da biliyoruz. Renkler bile farklıdır… Kar örtüsünden sıyrılan toprakta yüzlerce renk görülebilirken, çölde hemen hemen görülmez. Kavrulan coğrafyalarda, en inatçı dikensi bir çalı bile ayakta kalmaya zorlanırken, öte tarafta büyük küçük binlerce canlı olağanüstü verimlilikte çoğalır. En narin, en göz alıcı yaşamlar kar tabakasının altından yükselir ve görkemli şekilde doğaya, toprağa, dünyaya var olduklarını haykırırlar. Nefes kesen güzellikte yaşamlar başlar… Duygu yüklü, insanı şaşırtan manzaralar, göller ve su birikintileri, dereler ve nehirler, ihtiyaçlarımızı karşılayan zenginlikler… Nem, ısı, ışık, uygun iklim… Yaşamda olağanüstü kıpırtılar başlamıştır. İnsan ve işlenmeye elverişli toprak da bu muhteşem koşullar içinde işbirliği geliştirirler. Kazılır, nefes aldırılır, alt üst edilir; ekilir ve bakılır. Mevsim ilkbahardır, kaynakların en verimli arttığı dönemdir ve bütün bu muhteşem hareketlilik varlığını kara borçludur.

-Yaşamın döngüsü bize karın gerekliliğinin ve dönüşünün zorunlu olduğunu gösterir. Ağaçların tomurcuklanması, yeşil yapraklara dönüşmesi; kuşların mevsimsel göçü; baharı müjdeleyen çiçekler ve her çiçeğin kendine özgü kimlikle boy vermesi, serin esintiler, yeşil örtü, parıldayan dereler vs. bize karın armağanlarıdır. Çünkü yaşam kar örtüsünün altında başlar. Canlılık, binlerce güzellik, kıpırdanma, hayata sarılma, karlı iklimlerde gerçek potansiyeline ulaşır… Garip gelebilir ama yakıcı sıcaklığın hüküm sürdüğü iklimlerde beynimiz bile uykusundan uyanmakta zorlanır.

Sonuç olarak, çok eski zamanlardan beri bütün etkinlikleriyle canlılara hizmet etmiş, köklerimizi barındırmış bu soğuk ama gerekli doğa olayıyla birlikte yaşamalıyız. Çünkü o nice yollardan geçip yaşamımıza giren, geniş alanlar oluşturan ve yaşamı devam ettiren son derece değerli unsurlardan biridir.

Haydar Uzunyayla
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)