Son Dakika



 

Çünkü şair duygularıyla, sezgileriyle düşünür ki bunlar aklın matematiğinin asla ulaşamayacağı derinliklere nüfuz eder. Ta dibe kadar kazar. Şair gözü dediğim şimşek gibi çakar, ne kendine ne de başkasına karşı acıması vardır. O tek şeyin peşinden koşar: Hakikatin.

İnsanlığın en büyük baş belası olan kapitalizmin en büyük buluşu artı-değerdir. Artı-değer dediğim: Diyelim bir hammadde var (bu altın olsun), bu hammadde işçiler tarafından işleniyor (bu da yüzük gibi bir mücevher olsun) ve yaratılan artı-değerle birlikte daha fazla fiyata, yani kâr edilerek satılıyor.

Kapitalizmin acımasız basitliği budur işte: Hammadde işlenecek, ondan yeni bir ürün yaratılacak ve bu satılacak, bundan da kâr elde edilecek. Kapitalizmin temel işleyiş mantığı şu: Üretmek için tüketmek, tüketmek için üretmek! (Burada biraz fazla sakin ve terbiyeli olmaya çalıştığımı fark ettim: Aslında kapitalizm altını ya da bakırı, ya da gümüşü ya da magnezyumu ya da elementlerin hepsini sömürür; dünyayı kendi amaçları uğrunda sömürür ve ondan başka bir şey yapar: Kayak tesisleri yaparak dağları sömürür, kıyısına oteller, moteller, hosteller, bungalovlar vs vs yaparak denizi sömürür, barajlar yaparak nehirleri sömürür. Ve buradan para kazanır, zenginlik elde eder. Kapitalizm varlığın iliğini sömürür ve bunu haklı gerekçelere dayandırmaya çalışır her zaman.

Oysa insanın varlığı tüketmekten değil, üretmek ve yaratmaktan zevk alır; mutluluk duyar. Kapitalizm insana baskın verir.) Kapitalizm kâr elde etmek için hiçbir ahlak, sınır tanımaz, onun için her şey kâr edilmesini sağladığı sürece mubahtır. Kapitalizmin ahlakı yoktur. Kapitalizm ahlaksızdır.

Kapitalizm için her şey sömürülecek bir hammaddedir. Sadece ağaç, su, bitki değil, madenler ya da toprak değil, aynı zamanda insan ruhları, arzuları, psikolojileri, beklentileri ve hayalleri vs. de sömürülecek şeylerdir.

Kapitalizm, ürettiklerinin tüketilmesini sağlamak için insanın arzularını, hayallerini ve hatta ve hatta sanatı manipüle eder. Sömürür. (Sanat ki en insani ve ilkel yani işlenmemiş uğraşlardandır.)

Kapitalizm insan bedenini ve ruhunu sömürür, metalaştırır; kendi amaçları doğrultusunda onları kullanır. İnsanın temel güdülerini kullanarak yine onun tarafından tüketilecek ürünler yaratır ve bu ürünleri tekrar o insanlara pazarlar. Öyle ki son model bir Iphone telefon aldığınızda kendinizi sınıf atlamış hisseder, mutlu olursunuz. Bir Levis kot pantolon sizi çok daha iyi hissettirir. Tabii ki bunlar hayali duygulardır. Manipüle edilmişlerdir, yoksa mutluluk ile bir telefon ya da pantolon arasında nasıl bir ilişki olabilir.

Sadece bunlar da değil: Kapitalizm insan dürtü ve duygularını da manipüle ederek insanlar arasındaki ilişkinin biçimini belirler. Duygusal tüketim haz alma isteği olarak kendini gösterir. İlişkiler alışverişe dönüşür. Ne kadar aldın, ne kadar verdin, vs.

Oysa hayat tüketim üzerine değil üretim ve yaratıcılık üzerine inşa olunmuştur. Kapitalizmin tüketim kültürü insanları tüketmekten başka bir şey yaratmaz. Hayali ihtiyaçlar yaratarak tüketimin sürdürülmesini sağlar. Oysa insanlar tüketime kapılarak asla ulaşamayacakları hayali mutlulukların peşinde koşmaya mahkûm edilirler.

KAPİTALİZM ve SANAT

Bütün bunlar sanat için de geçerlidir. Kapitalizm, insanın en ilksel ve en ilkel hali olan sanatı ve onun varoluş dinamiklerini deşifre edip çözümleyerek kendi bünyesine dâhil eder. (Sanatı da sömürür.) Ve sanattan kendi varlığını ve düzenini devam ettirme yolunda çok faydalanır. (Zaten kapitalizmin yararlanmadığı hiçbir şey yoktur, denilebilir.) Ayrıca sanatı bir tüketim nesnesi haline getirerek metalaştırır ve endüstrileştirir. Örneğin müzik, sinema, resim ya da şiir dışında bütün sanatlar kapitalizmin işleyici tarafından ele geçirilip absorbe edilir.

KURT COBAİN ve KAPİTALİZM

Kapitalizmin sanatın üzerindeki egemenliği ve baskısı trajik olaylara yol açar: Ölüme bile. (Kapitalizm gerekirse ki hep gerekir, öldürür.) Örneğin: Benim ruh kardeşlerimden biri olan Amerikalı rock müzik sanatçısı Kurt Cobain kapitalizm tarafından öldürülmüş en son ‘muhalif’ kişilerden biriydi. (Diğeri de örneğin yakın zamanlarda intihar eden Amy Winehouse’tır.) Çocukluğu bir taşra kasabasında geçen ve doğuştan müziğe yatkın olan Cobain müzik yoluyla kendini ifade etmeye, dışa vurmaya çalışan ‘has’ sanatçılardan biriydi. Tek isteği müzikle uğraşmaktı. Daha yolun başında Amerikan müzik endüstrisi Cobain’in müziğindeki ve kişiliğindeki ‘yeni’ ve ‘saf’ olanı fark edip onu pazarlamaya başladı. İşler Cobain’in asla alt edemeyeceği kadar büyüdü. Cobain’in duyguları ve ruh hali sömürülüp talan edildi, paraya tahvil edildi. Cobain’in mahremiyeti ve çocuksu saflığı kâr elde edilmek üzere kullanılıp sömürüldü. Hiç acımaksızın. Ki Cobain ‘Rape Me’ (Irzıma Geç) adlı şarkısında neredeyse ilkel bir refleksle müzik endüstrisinin ‘ırzına geçtiğini’ söyledi. Sanatı metalaştırılmıştı artık ve saflığını kaybetmişti. Kapitalizm kurban eder. Kime? Kapitalizmin kendi düzenine uygun yaşamaları için sürüleştirdiği kitleye ve kendi düzenine.

VAN GOGH ve KAPİTALİZM

Resimden de Van Gogh’u örnek verebiliriz. Kapitalizm ve resim endüstrisi Van Gogh çevresinde bir gizem yaratarak onu kutsallaştırıp pazarladı. Milyonlarca dolar ödeyerek Van Gogh resmi satın alanlar aslında onun ruhunu, yaşamını ve kutsallaştırılmış trajedisini satın alıyorlar. Van Gogh metalaştırıldı, üzerinden kâr edildi. Belki de Van Gogh’un ruhunu satın alıyorlar derken fazla şairane ve safça konuşuyorum. Belki de Van Gogh resimleri ne acıklı ki sadece bir yatırım aracıdırlar.

SÖMÜRÜLMESİ EN ZOR SANAT: ŞİİR

Kapitalizm tarafından sömürülmesi en zor, belki de imkânsız olan tek sanat, sanatların şahı olan şiirdir. Zira şiir para etmez. Ne yazar para kazanır, ne de okuyan para kazanır şiirden. Üstelik parayla en az ilişkisi olan sanatlardan biridir. Yazılması için sermaye gerekmez: Bir kalem bir de kâğıt yeterlidir. (Bunlar da yoksa zihninizde yazabilirsiniz.)

Müzik ve resim öyle değildir. Müzik yapabilmek için oldukça pahalı olan enstrümanlar, resim yapabilmek için tuval, boya vs vs almanız gerekir. Bunlar için de hiç de azımsanmayacak bir sermaye. Ayrıca bu iki sanat endüstrileşmiştir.

Yani kapitalizm iki sanatı metalaştırıp kitlelerin tüketimine sunabilir rahatça. Şiir parayla fazla ilgili olmadığından paranın düzenine dâhil edilemez. Bu yüzden hâlâ daha en saf ve en ele geçirilemez sanattır. Üstelik varlığımıza en yakın olanı. Zira şiirde kullanılan enstrüman içinde yaşadığımız, kendimizi içinde inşa ettiğimiz ve ancak onunla dünyayı görebildiğimiz dildir. Yani varlığımızın doğal bir parçası olan dildir şiirin varlık alanı. Dolayısıyla kalbimize en yakın sanat şiirdir. Diğerleri ise dışarlıklı, biri işitsel diğeri ise görseldir. Bu nedenle varlığımıza dilden, dolayısıyla şiirden daha uzaktırlar.

Şiir ele geçirilemez belki ama şiirsellik ele geçirilebilir ki geçiriliyor da. Gerek reklam alanında gerekse halkla ilişkilerde kapitalizm şiirselliği sonuna kadar kullanıyor. Bunu da tabii ki ancak kullanabileceği şiirsellik üzerinden yapıyor. Lirizmi kullanıyor, duyarlığı kullanıyor, şiirin çarpıcılığını ve sarsıcılığını kullanıyor. Ama dediğim gibi her şiirin değil. Örneğin Mallarme ya da Valery şiiri asla kullanılamaz, çünkü kendisini ele vermez. (Belki de en devrimci şiir ‘saf şiir’dir demek geliyor içimden burada.) Onun kullandığı şiirsellik kitlelerin ortalama beğenisine seslenen, tüketilme arzusuyla yanıp tutuşan şiirdir.

Demek ki, kapitalizm tarafından sömürülememek için kapitalizmin hemen nüfuz edemeyeceği, kolaylıkla deşifre edip kullanamayacağı bir şiir yazmak gerekiyor. Biz şairler hiç kimsenin estetik haz alma ihtiyacını karşılamakla görevli kişiler değiliz. Ben, şahsen kimsenin beğenisini tatmin etmekle mükellef değilim. Hatta bundan iğreniyorum. Öyle ki, şiirim televizyonlarda okunmaya kalkışılırsa bunu yapanı pişman ederim! Kapitalizmden kaçınmak, aynı zamanda popülizmden de kaçınmayı gerektirir. Kapitalizm önce popülerleştirir, sonra pazarlar, sonra da sanatçıyı metalaştırarak para kazanır, sonra da öldürür.

Bu çok ama çok uzun ve çetrefilli bir konu. Onun için burada şunu diyerek bitirelim: Kapitalizme ölüm! Aksi takdirde biz öleceğiz. Ölüm kalım, hayatta kalma mücadelesi bu.

Osman Çakmakçı
Gercekedebiyat.com

 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)